Aralık 1
Silahlara elveda
Kosta Rika devlet başkanı Don Pepe Figueres şöyle demişti:
-Burada kötü giden yegâne şey her şey.
Ve 1948 yılında silahlı kuvvetleri kaldırdı.
Birçok kişi bunun dünyanın sonu ya da en azından Kosta Rika’nın sonu olduğunu söyledi.
Ama dünya dönmeye devam etti, Kosta Rika da savaşlardan ve askeri darbelerden kurtuldu.
Aralık 2
Kölelik Karşıtlığı Günü:
Kölecilerin generali, kölelik karşıtlığı olarak ilan edilen günde öldü
On dokuzuncu asrın ortalarında, kendi ırkına ihanet eden bir beyaz olan John Brown, silahları tarım alanlarında çalışan kölelere dağıtmak amacıyla Virginia’daki bir silah deposunu ele geçirdi.
Onun etrafını saran ve yakalayan birliğin komutanı Albay Robert Lee generalliğe terfi etti. Kısa bir süre sonra da, Birleşik Devletlerde Kuzey ve Güney arasında uzun yıllar süren savaş boyunca köleliği savunan orduya komuta etti.
Kölecilerin generali Lee, yatağında öldü. Askeri tören, marşlar, top atışları ve Amerika’nın bu büyük askeri dehasının erdemlerini göklere çıkaran sözcüklerle uğurlandı.
Kölelerin dostu Brown, silah deposuna düzenlediği saldırıdan ötürü mahkûm oldu: cinayet, casusluk ve vatana hıyanet. 1859 yılında bugün asılarak idam edildi.
Şu tesadüfe bakın ki, kölelik karşıtlığı olarak ilan edilen günde öldü.

Aralık 3
Yeter diyen kral
Dört asır boyunca, kara Afrika insan eti satışı konusunda uzmanlaştı. Uluslararası iş bölümüne göre onun görevi dünya pazarı için köle üretmekti.
1720’de bir kral buna karşı çıktı.
Dahomey kralı Agaja Trudo, Avrupalıların kalelerini ve köle rıhtımlarını yakıp yıktı.
On yıl boyunca, kaçakçıların ısrarına ve komşu krallıkların saldırılarına direndi.
Ama bir süre sonra pes etti.
Avrupa, karşılığı insan etiyle ödenmezse silah satmıyordu.
Aralık 4
Yeşil bellek
Ağaçlar da, tıpkı bizim gibi, hatırlıyor
Ama onlar, bizden farklı olarak, unutmuyor, gövdelerinde halkalar oluşturuyor ve hatıralarını halka halka muhafaza ediyorlar.
Halkalar her ağacın hikâyesini anlatıp yaşını söylüyor ki bu yaş bazen iki bin yıla kadar ulaşıyor; ağacın hangi iklimleri gördüğünü, hangi sellere ve kuraklıklara maruz kaldığını anlatıyor, ağacın tanık olduğu yangınların, hastalıkların ve depremlerin izlerini barındırıyorlar.
Bugün gibi bir günde, bu konunun uzmanı Jose Armando Boninsegna, Arjantin’in bir okulundaki öğrencilerden mümkün olan en güzel açıklamayı aldı:
-Ağaçlar okula gidip yazmayı öğreniyorlar. Nereye yazıyorlar? Göbeklerine. Peki, nasıl yazıyorlar? Halkalarla. Ve bunlar okunabiliyor.
Aralık 5
Güzellik arayışı
İspanyol Doğa Tarihi Derneği başkanı 1886’da, Altamira Mağarası’ndaki resimlerin binlerce yıllık olmadığını ileri sürmüştü:
-Bunlar günümüz modern ekolüne mensup orta düzey tilmizlerden birinin eseri, demişti, neredeyse tüm uzmanların kuşkusunu teyit ederek.
Yirmi yıl sonra, söz konusu uzmanlar yanılmış olduklarını kabul etmek zorunda kaldılar. Ve böylece güzellik arayışının açlık gibi, arzu gibi insanın dünyadaki macerasına başından beri eşlik ettiği kanıtlandı.
Medeniyet diye adlandırdığımız şeyden çok önce, kuşların kemiklerini flüte dönüştürmüş, kolye yapmak için salyangozları delmiştik; mağaralarımızı güzelleştirmek ve her bedeni yürüyen bir tabloya çevirmek için toprağı, kanı, taş tozunu ve bitki özsularını karıştırarak renkleri yaratmıştık.
İspanyol konkistadorlar Veracruz’a geldiklerinde Huasteco yerlilerinin beğenmek ve beğenilmek için boyadıkları bedenleriyle kadın, erkek çırılçıplak bir halde dolaştıklarını gördüler:
-Bunlar en kötüleri, diye bir hükümde bulundu konkistador Bernal Diaz del Castillo.
Aralık 6
Bir tiyatro dersi
Bay Euripides sınıf bilincini öğretme suçunu işlemişti
1938 yılında bugün, Washington’da faaliyet gösteren Amerikan Karşıtı Etkinlikler Komitesi, Hallie Flanagan’ı sorguladı.
Bu kadın halk tiyatrolarını yönetiyordu.
Temsilciler Meclisi’nden Alabamalı Joe Starnes sorgulama işini üstlendi.
Hallie tarafından yazılmış bir makaleyle ilgili olarak ona şu soruları yöneltti:
-Marlowe diye birinden bahsediyorsunuz. Bu Marlowe komünist mi?
-Affedersiniz, ama burada söz konusu olan Christopher Marlowe’dan bir alıntı.
– Kesin bir kanıya varmamız için, bize onun kim olduğunu söyleyin.
-O Shakespeare öncesi dönemde en büyük İngiliz tiyatro yazarıydı.
-Evet, tabii ki, Yunan tiyatrosunda bile şimdi kimilerinin komünist diye adlandırdığı türden insanlara rastlıyoruz.
-Kesinlikle.
-Yanılmıyorsam Bay Euripides bile sınıf bilincini öğretme suçunu işlemişti, değil mi?
-Zannedersem bütün Yunan tiyatro yazarları bununla suçlandılar.
-Netice itibarıyla bunun ne zaman başladığını söyleyemeyiz, diye içini çekti temsilci Starnes.
Aralık 7
Sanatın yaşı yok
1633 yılında, bugünden bir gün önce bir gün sonra, sömürge dönemi Brezilyası’nı en iyi tiye almayı bilen şair Gregório de Matos doğdu.
1969’da, askeri diktatörlüğün tam ortasında, altıncı bölgenin komutanı onun üç asırdan beri San Salvador de Bahia şehri Kültür Sekreterliği Kütüphanesinde mışıl mışıl uyuyan şiirlerini yıkıcı ilan etti ve ateşte yaktırdı.
1984’te, komşu bir ülkede, Paraguay askeri diktatörlüğü Arlequm Tiyatrosu’nun prömiyerini yapacağı bir eseri, içinde düzene, disipline, askere ve yasaya karşı hiciv bulunduğu gerekçesiyle yasakladı. Truvalılar adlı eser yaklaşık yirmi dört asır önce Euripides tarafından yazılmıştı.
Aralık 8
Nöronların hüneri
1906 Nobel Tıp Ödülü’nü Santiago Ramón y Cajal aldı.
O aslında ressam olmak istemişti.
Ama babası izin vermeyince tüm zamanların en ünlü İspanyol bilim insanı olmaktan başka çaresi kalmadı.
Keşfettiği şeylerin resmini yaparak intikamını aldı. Onun beyin manzaraları Miró’yla, Klee’yle yanşıyordu:
-Nörolojinin bahçesi eşi bulunmaz sanatsal heyecanlar sunuyor, derdi hep.
Sinir sisteminin gizemlerini keşfetmek onun için keyifli bir işti, ama en büyük keyfi onları resmederken alıyordu.
Ama çok, en çok keyfi, düşündüğünü yüksek sesle söylemekten alıyordu ve bu sözlerinin dosttan çok düşman kazandıracağının bilincindeydi.
Bazen şaşkınlıkla sorardı:
-Düşmanın yok mu? Nasıl olmaz? Yoksa sen hiçbir zaman doğruyu söylemedin mi? Sen hiçbir zaman adaleti tercih etmedin mi?
Aralık 9
Yaşama hüneri
1986 Nobel Tıp Ödülü Rita Levi Montalcini’ye verildi.
Zor zamanlarda, Mussolini diktatörlüğü döneminde, Rita evinin bir köşesine kurduğu derme çatma bir laboratuvarda gizlice sinir lifleri üzerinde araştırmalar yapmıştı.
Yıllar sonra, çok çalışmanın ardından, yaşamın gizemlerinin bu inatçı dedektifi insan hücrelerini çoğaltmakla görevli proteini keşfetti ve Nobel’i aldı.
O sırada artık seksenli yaşlarındaydı ve şöyle diyordu:
-Bedenim buruşuyor, ama beynim hâlâ eskisi gibi. Düşünemez hale geldiğimde tek istediğim onurlu bir şekilde ölmeme yardım edilmesi.
Aralık 10
Kutsanmış savaş
2009 yılında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Günü’nde, Başkan Barack Obama Nobel Barış Ödülü’nü aldı.
Teşekkür konuşmasında başkanın aklına savaşa övgüler düzmekten daha iyi bir şey gelmedi: Kötülüğe karşı haklı ve gerekli savaş.
Dört buçuk asır önce, henüz Nobel Ödülü diye bir şey ortada yokken ve Kötülük petrol içeren topraklarda değil, altın ve gümüş vaat edenlerde yaşarken, İspanyol hukukçu Juan Ginés de Sepúlveda da Kötülüğe karşı haklı ve gerekli savaşı savunmuştu.
O dönemde Ginés, Amerika yerlilerine karşı yürütülen savaşın gerekliliğini, barbar, cahil ve insanlık dışı toplulukların doğaları gereği köle olmalarıyla, haklılığını ise, doğa kanunu olarak ve herkesin iyiliği için, bedenin ruha, arzunun akla, hayvanların insana, kadının kocasına, mükemmel olmayanın mükemmele, daha kötünün daha iyiye itaat etmesinin doğruluyla açıklamıştı.
Aralık 11
Birçok kişi olan şair
İnanış oydu ki, Portekiz şairi Fernando Pessoa, içinde beş ya da altı kişiyi barındırıyordu.
2010 yılı sonlarında Brezilyalı yazar José Paulo Cavalcanti, birçok kişi olmayı düşleyen biri hakkındaki yıllar süren araştırmasını tamamladı.
Cavalcanti, Pessoa’nın içinde beş ya da altı kişi olmadığını ortaya çıkardı: Pessoa o sıska bedeninde hepsi kendi ismi, kendi stili, kendi hikâyesi, kendi doğum tarihi ve kendi burcuyla tam yüz yirmi yedi kişi barındırıyordu.
Onun bedenini mekân edinen yüz yirmi yedi kişi şiirler, makaleler, mektuplar, denemeler, kitaplar imzalamışlardı.
Aralarından bazıları ona karşı sinsi eleştiriler yayınlamışlardı, ama Pessoa -tahmin ediyorum ki bu kadar kalabalık bir aileyi beslemek herhalde çok zor olsa da- hiçbirini bedeninden koymamıştı.
Aralık 12
Tonantzin’in adı oldu Guadalupe
İsa’yı doğurmasından çok sonra Bakire Meryem Meksika’ya bir yolculuk yaptı.
Oraya 1531’de vardı. Kendini Bakire Guadalupe olarak tarattı ve mutlu bir tesadüfün sonucu olarak ziyareti tam da Azteklerin ana tanrıçası Tonantzin’in tapınağının bulunduğu yerde gerçekleşti.
Bakire Guadalupe o andan itibaren Meksika ulusunun doğuşu oldu: Tonantzin Bakire’nin içinde yaşamaya başladı ve Meksika’yla İsa’nın anası aynı kişi oldu.
Tüm Amerika kıtasında olduğu gibi Meksika’da da, yasaklanan tanrılar havanın yollarını kullanarak Katolik ilahi kişiliklerin içine girdiler ve onların bedenlerinde yaşamaya başladılar.
Tlaloc, Aziz Juan Bautista’da yağmur olarak yağdı, Xochiilli ise Aziz İsidro Labrador’da çiçek açtı.
Tanrı Tata, Güneş Baba oldu.
Çarmıha gerili İsa olan Tezcatlipoca, çarmıhın üzerinden yerli evreninin rüzgârlarının estiği dört yönü işaret etmektedir.
Aralık 13
Kilise korosu günü
1589’da Papa V. Sixtus, hadım edilmişlerin San Pietro Bazilikasında şarkı söylemelerine karar verdi.
Erkek şarkıcılar dişi şarkıcılara, yani tiz ve gırtlaktan notaları kesiksiz söyleyebilen sopranolara dönüşsünler diye bunların testisleri buruluyordu.
Üç asırdan daha uzun bir süre boyunca, castrati denen bu hadım edilmiş erkekler kilise korolarında kadınların yerini doldurdular: Havva’nın kızlarının, mabetlerin saflığını kirleten günahkâr sesleri orada yasaklıydı.
Aralık 14
Yedi kez kaçan keşiş
1794’te, Meksika Başpiskoposu Alonso Núnez de Haro, keşiş Servando Teresa de Mier’in mahkûmiyet kararını imzaladı.
Bakire Meryem’in Meksika topraklarına yaptığı ziyaretin yıldönümünde, keşiş Servando, bölge valisinin, başpiskoposun ve Kraliyet Mahkemesi üyelerinin önünde bir vaaz vermişti.
Bu bir vaazdan ziyade topa tutmaydı. Keşiş Servando herhangi bir rastlantı ya da tesadüfün söz konusu olmadığını söylemeye cüret etmişti: Bakire Meryem aslında Aztek tanrıçası Tonantzin’di, Havari Tomas ise yerlilerin çok sevdiği tüylü yılan Ouetzalcóatl.
Keşiş Servando’nun felsefe doktorası dine bu şekilde küfrettiği için elinden alındı ve öğretmenlik yapması, günah çıkarması ve vaaz vermesi sonsuza dek yasaklandı. Ve İspanya’ya sürgüne gönderildi.
O andan itibaren, yedi kez hapse atıldı ve yedi kez hapisten kaçtı; Meksika’nın bağımsızlığı için savaştı; İspanyollara karşı en sert ve en eğlenceli eleştirileri yazdı; ayrıca Meksika ulusunun kendi kendisinin efendisi olacağı günler için önerdiği sömürgeci ve askeri prangalardan arınmış bir cumhuriyet projesi üzerine ciddi incelemeler kaleme aldı.
Aralık 15
Yeşil adam
Chico Mendes bugün doğum gününü kutlayacaktı.
Kutlayacaktı.
Eğer Amazonia’nın kiralık katilleri rahatsızlık veren ağaçları ortadan kaldırdıkları gibi rahatsızlık veren insanları da ortadan kaldırmasalardı.
Chico Mendes gibi insanları.
Borçlarından ötürü köleleşen ebeveynleri uzaklardaki Ceará Çölü’nden kauçuk tarlalarında çalışmak için gelmişlerdi.
O okumayı yirmi dört yaşında öğrendi.
Amazonia’da sendika hareketini örgütledi ve toprak yiyicilere, onların maaşlı bayraktarlarına, nehirlerin zehirlenmesini ve selvanın bombardımanını finanse eden Dünya Bankası’nın uzmanlarına karşı yalnızları, köleleştirilmiş tarım işçilerini ve yerinden yurdundan kovulmuş yerlileri birleştirdi.
İşte bu yüzden onun üzerini çizdiler.
Onu öldüren kurşunlar pencereden girdi.
Eduardo Galeano
Ve Günler Yürümeye Başladı
Çeviri: Süleyman Doğru / Sel Yayıncılık