Kasım 1
Hayvanlara dikkat edin
1986’da, deli dana salgını Britanyalıları vurdu ve akıl hastalığına yakalandığından kuşkulanılan iki milyondan fazla sığır ölüm cezasıyla cezalandırıldı.
1997’de, Hong Kong’dan dünyaya yayılan kuş gribi paniğe neden oldu ve bir buçuk milyondan fazla kanatlı telef edildi.
2009’da, Meksika ve Birleşik Devletler’de domuz gribi patladı ve bütün gezegen salgına karşı maskeyle dolaşmak zorunda kaldı.
Milyonlarca domuz -tam sayısı bilinmiyor- öksürttükleri ya da hapşırttıkları gerekçesiyle kurban edildi.
İnsanların salgın hastalıklarının suçlusu kim? Hayvanlar.
Bu kadar basit.
Buna karşılık, dünya tarımsal ticaret devleri, bir başka deyişle yiyecekleri çok tehlikeli kimyasal bombalara dönüştüren büyücü çırakları bütün şüphelerden muaflar.
Kasım 2
Ölüler Günü
Meksika’da, her yıl bugünün gecesinde, canlılar ölüleri davet ederler ve ölüler yiyip içip dans ederken yakınlarıyla ilgili dedikodulardan ve yeni gelişmelerden haberdar olurlar.
Ama gecenin sonunda, çanlar ve şafak vaktinin ilk ışığı elveda dediğinde, ölülerden bazıları canlıymış gibi yapıp mezarlıktaki ağaç dallarının ya da mezarların arasına saklanırlar. Bunun üzerine insanlar onları süpürgeyle kovalarlar: hadi hemen git, artık bizi rahat bırak, gelecek seneye kadar seni görmek istemiyoruz.
Zira ölüler bir geldiler mi gitmek bilmezler.
Haiti’de, eski bir gelenek tabutun mezara dümdüz bir yol izlenerek götürülmesini yasaklar. Kortej onu zikzaklar çizerek ve oradan buradan dönüp dolaşarak götürür ki, ölü yönünü şaşırsın ve bir daha eve dönüş yolunu bulamasın.
Her yerde olduğu gibi Haiti’de de ölülerin sayısı canlılardan kat kat fazla.
Canlı azınlık elinden geldiğince kendini korumaya çalışıyor.
Kasım 3
Giyotin
Onda sadece erkekler başlarını kaybetmediler. Giyotinin öldürüp unuttuğu kadınlar da oldu, zira onlar Kraliçe Marie Antoinette kadar önemli değildiler. İşte üç örnek:
Olympe de Gouges’un kafası, kadınların da vatandaş olduklarına inanmayı sürdürmesin diye 1793’te Fransız Devrimi tarafından uçuruldu;
Marie-Louise Giraud, Fransız ailesine karşı suç teşkil eden davranışlarda bulunmaktan, yani kürtaj yapmaktan ötürü, 1943’te Paris’te idam sehpasına yürüdü;
O sırada giyotin Münih’te bir kız öğrencinin Sophie Scholl’un kafasını, savaş ve Hitler karşıtı el ilanı dağıttığı için kesiyordu:
-Ne üzücü, demişti Sophie. Böylesine güzel bir gün, böyle bir güneş ve ben gitmek zorundayım.
Kasım 4
Tenochtitlán’ın intiharı
Kim Tenochtitlán’ı kuşatabilecek? diye soruyordu şarkılar. Kim gökyüzünün temellerini yerinden oynatabilecek?
1519 yılında, haberciler Azteklerin kralı Moctezuma’ya, ateş tüküren, göğüsleri metalden, yüzleri tüylü ve bedenleri altı bacaklı kimi tuhaf varlıkların Tenochtitlán’a doğru geldiğini bildirdiler.
Dört gün sonra hükümdar onlara hoş geldiniz, dedi.
Bunlar uzun zaman önce tanrı Quetzalcóatl’in gittiği denizden gelmişlerdi ve Moctezuma, Herán Cortés’in geri dönen tanrı olduğunu zannetti. Ve ona şöyle dedi:
-Kendi toprağına geldin.
Ve tahtını ona bırakıp altından armağanlar verdi: altın ördekler, altın kaplanlar, altın maskeler, altın ve daha çok altın.
Buna karşılık Cortés kılıcını kınından bile çıkarmadan onu kendi sarayında tutsak yaptı.
Moctezuma kendi halkı tarafından taşlanarak öldü.
Kasım 5
Çalışma denilen bir hastalık
Bernardino Ramazzini 1714’te Padova’da öldü.
Tuhaf bir doktordu ve tedaviye şu soruyu sorarak başlıyordu:
-Siz hangi işte çalışıyorsunuz?
Bunun bir önemi olabileceği hiç kimsenin aklına gelmemişti.
Deneyimleri iş hayatı hakkında ilk tıbbi kitabı yazmasını sağladı. Bu kitapta elliden fazla iş kolundaki en yaygın hastalıkları tek tek betimledi. Ayrıca havasız ve pislik içindeki kapalı atölyelerde, güneş yüzü görmeden ve hiç dinlenmeden çalışıp açlık yiyen işçilerin çok küçük bir tedavi umudu olduğunu kanıtladı.
Kasım 6
Krallık yapamayan kral
Kral II. Carlos 1661’de Madrid’de doğdu.
Yaşamının kırkma yılma geldiğinde ne ayaklarının üzerinde doğrulmayı, ne ağzından salyalar akmadan konuşmayı, ne de asla bir fikir tarafından ziyaret edilmemiş kafasında kraliyet tacını tutabilmeyi başardı.
Carlos halasının torunuydu, annesi babasının yeğeniydi ve dedesinin babası ninesinin annesinin amcasıydı: Habsburglar evin dışındakilerle pek ilişki kurmazlardı.
Aileye bunca adanmışlık onların sonunu getirdi.
Carlos ölünce onunla birlikte İspanya’daki hanedanı da sona erdi.
Kasım 7
Rüyalar
1619’da, henüz çok genç yaştaki René Descartes tek bir gecede bir sürü rüya gördü.
Anlattığına göre, ilk rüyada çarpık çurpuk yürüyor ve onu şiddetli bir biçimde okul ya da kiliseye doğru iten rüzgârla cebelleşmekten bir türlü doğrulamıyormuş.
İkinci rüyada bir yıldırım onu yataktan çekip alıyor ve odanın içi ortalığı gündüz gibi aydınlatan kıvılcımlarla doluyormuş.
Üçüncü rüyadaysa, yaşamda izleyecek bir yol bulmak için bir ansiklopediyi açıyor ama o aradığı sayfalar ansiklopedide eksik çıkıyormuş.
Kasım 8
Yasal göçmenler
Özel bir uçakla Monterrey’e kadar uçtular.
Oradan 2008 yılında muzaffer turlarına başladılar. Müstesna konuklar olarak ilan edildiler ve dokuz tane tören arabasıyla caddelerden geçtiler.
Zafer kazanmış politikacılara benziyorlardı, ama değillerdi. Onlar mumyaydı. Bir buçuk asırdan daha uzun zaman önce Guanajuato şehrini yok eden kolera salgınının kurbanı mumyalar.
Hepsi bayramlık kıyafetlere bürünmüş on bir kadın, yedi erkek, beş çocuk ve bir tane bedensiz kafa sınırın öbür tarafına geçtiler. Bu mumyalar Meksikalı da olsalar kimse onlara ne pasaport sordu ne de sınır muhafızları tarafından taciz edildiler.
Ve çiçeklerle süslenmiş takların altından alkışlar eşliğinde geçit törenleri yapacakları Los Angeles, Las Vegas ve Chicago’ya doğru yolculuklarına rahat bir şekilde devam ettiler.
Kasım 9
Geçmek yasak
1989 yılında, bugün gibi bir günde, Berlin Duvarı öldü.
Ama işgal altındakiler işgalcileri işgal etmesinler diye,
kendi kölelerinin eline geçen parayı Afrikalılar kazanamasınlar diye,
Filistinliler kendilerinden çalman vatana geri dönmesinler diye,
Sahralılar kendilerinden gasp edilen toprağa girmesinler diye, Meksikalılar kendilerini yutan uçsuz bucaksız haritaya adım atmasınlar diye başka duvarlar doğdu.
2005 yılında, dünya sirklerinin en meşhur mermi adamı David Smith, Meksika’yı Birleşik Devletler’den ayıran aşağılayın duvarı kendi yöntemiyle protesto etti. Kocaman bir top onu fırlattı ve David çok yükseklerden uçarak sınırın yasak tarafına sağ salim düştü.
O Birleşik Devletler’de doğmuştu ama uçuş süresince Meksikalı oldu.
Kasım 10
Bilim Günü
Brezilyalı hekim Drauzio Varella, dünyanın Alzheimer hastalığının tedavisi için yapılan araştırmalara yatırdığı paranın, erkek cinselliği uyarıcılarına ve kadın güzelliği silikonlarına harcananın beşte biri olduğunu gözler önüne serdi.
-Birkaç yıl içinde, diye bir öngörüde bulundu. Kocaman göğüslü ve sertleşmiş penisli ihtiyarlarımız olacak, ama hiçbiri bu şeylerin neye yaradığını hatırlamayacak.
Kasım 11
Fyodor Dostoyevski
İlk olarak 1821 yılında Moskova’da doğdu.
1849 yılının sonlarında bir kez daha St Petersburg’da doğdu.
Dostoyevski sekiz aydan beri tutukluydu ve kurşuna dizilmeyi bekliyordu. İlk başlarda aman hiçbir şey olmasın diye arzuluyordu. Bir süre sonra ne olacaksa olması gereken zamanda olsun demeye başladı. En sonundaysa ne olacaksa bir an önce olsun deme noktasına geldi, zira beklemek ölümden daha beterdi.
O ve diğer mahkûmlar zincirlerini Neva Nehri kıyısındaki Semenovsk Meydanı’na kadar sürükledikleri sabaha kadar böyle hissettiler.
Ve ilk komutla birlikte nişancılar kurbanlarının gözlerini bağladılar.
İkinci komutta, silahların dolduruluşunun klik-klak sesi duyuldu.
Üçüncü komutta, Nişan Al, yakarışlar, iniltiler ve bir hıçkırık işitildi ve ardından sessizlik.
Ve sessizlik.
Ve daha uzun sessizlik, ta ki asla bitmeyecekmiş gibi gelen bu sessizlikte, bütün Rusların çarının yüce bir hareketle onları affettiği haberi duyulana kadar.
Kasım 12
Bana yalan söylemeleri hoşuma gitmiyor
Sör9 Juana Ines de la Cruz 1651 yılında bugün doğdu ve herkesi aştı.
Onun topraklarında ve onun döneminde hiç kimse onun kadar yüksekten uçmadı.
Çok genç yaşta manastıra girmişti. Manastırın evden daha az hapishane olacağını düşünmüştü. Bu konuda yanlış bilgilendirilmişti. Fark ettiğinde artık çok geçti ve herkesten daha güzel söyleyen kadın, sessizliğe mahkûm edilmiş bir halde yıllar sonra öldü.
Gardiyanları onu asla inanmadığı övgülere boğuyorlardı.
Bir seferinde, Meksika genel valilik sarayının ressamı, bu: günkü photoshop tekniğinin öngörüsünü andıran bir portresini yaptı. Onun buna yaratı şöyle oldu:
Bu pohpohlama ki amaçlar
yılların korkunç izlerini silmeyi,
zamanın katılığını dize getirmeyi,
ihtiyarlık ve unutulmayı alt etmeyi
boşa giden aptalca bir çaba ya da
ancak kadük bir hevestir, zira
yakından iyice bakıldığında bu kişi,
cesettir, tozdur, gölgedir, bir hiçtir.
Kasım 13
Moby Dick’in babası
1851’de New York’da Moby Dick’in ilk baskısı yayınlandı.
Denizin ve toprağın gezgini Herman Melville bazı başarılı kitaplara imza attı, ama başyapıtı Moby Dick’in o ilk baskısı hiçbir zaman tükenmedi ve sonraki yapıtlarının kaderi de ondan daha iyi olmadı.
Melville unutulmuş olarak öldü, ama başarı ve başarısızlığın, önemi şüphe götürür kazalar olduklarını çok iyi öğrenmişti.
Kasım 14
Kadın gazetecilerin anası
Nellie Bly yolculuğuna 1889 yılında bugünün sabahında başladı.
Jules Verne bu güzel genç kadının dünya turunu tek başına ve seksen günden kısa bir zamanda tamamlayacağına inanmıyordu.
Ama Nellie gezegeni yetmiş iki günde kucakladı ve bu arada gördüğü, yaşadığı şeyleri köşe yazılarında kaleme aldı.
Bu genç gazetecinin ilk meydan okuyuşu değildi, sonuncusu da olmadı.
Meksika hakkında yazmak için o kadar Meksikalılaştı ki, çok korkan Meksika Hükümeti onu kovdu.
Fabrikalar hakkında yazmak için fabrika işçisi olarak çalıştı.
Cezaevleri hakkında yazmak için kendini hırsızlıktan tutuklattı.
Tımarhaneler hakkında yazmak için delirmiş gibi yaptı ve rolünü o kadar iyi oynadı ki, hekimler onu zır deli olduğuna hükmettiler. Bu sayede, maruz kaldığı ve herhangi bir insanı delirtebilecek psikiyatrik tedavi yöntemlerini gözler önüne serebildi.
Nellie yirmi yaşındayken Pittsburgh’da gazetecilik erkek işiydi.
İşte o dönemde ilk köşe yazılarını yayınlama densizliğini yaptı.
Otuz yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın ateş hattında mermilerden sakınarak sonuncuları yayınlayacaktı.
Kasım 15
Hugo Blanco iki kez doğdu
Hugo Blanco ilk kez 1934 yılında Cuzco’da doğdu.
Peru adında, ikiye bölünmüş bir ülkenin tam ortasında dünyaya geldi.
Hugo beyazdı, ama oyun ve macera arkadaşlarının hepsinin Keçua dilinde konuştuğu Huanoquite adında bir köyde doğdu ve yerlilerin saygın insanlara ayrılmış olan kaldırımlarda yürüyemediği Cuzco’da okula gitti.
Hugo on yaşındayken ikinci kez doğdu. Okuldayken köyünden bir haber aldı ve Don Bartolome Paz’ın bir yerli tarım işçisini kızgın demirle dağladığını öğrendi. Toprakların ve insanların sahibi olan bu adam, ineklerine iyi bakmadığı gerekçesiyle, Francisco Zamata adındaki işçinin poposuna kızgın demirle adının baş harflerini -BP- yazdırmıştı.
Bu çok anormal bir durum değildi, ama Hugo’nun zihnine sonsuza dek kazındı.
Geçen yıllarla birlikte, aslında yerli olmayan bu adam giderek yerlileşti ve köylü sendikalarını organize etti. Ve kendi seçimi olan bu felaketi dayak, işkence, hapis, taciz ve sürgünle ödedi.
Yaptığı on dört açlık grevinden birinde, artık dayanamayacak noktaya geldiğinde, harekete geçen hükümet ona hediye olarak bir tabut gönderdi.
Eduardo Galeano
Ve Günler Yürümeye Başladı
Çeviri: Süleyman Doğru / Sel Yayıncılık