GALEANO: SALVADOR AILENDE, BEN BURADAN SAĞ ÇIKMAYACAĞIM DEDİ VE SÖZÜNÜ TUTTU!

Eylül 1
Hainler
2009 yılında Almanya’da firari askerlerin anısına bir anıt dikildi.
İnsanlık tarihinin gelip geçerken oraya buraya serpiştirdiği onca anıt arasında bu tür bir takdir insana tuhaf geliyor.
Hainlere saygı gösterisi mi bu? Evet, firariler haindir. Onlar savaşlara ihanet etmişlerdir.

Eylül 2
Önleyici savaşların mucidi
1939’da Hitler Polonya’yı işgal etti çünkü Polonya Almanya’yı işgal edecekti.
Bir buçuk milyon Alman askerinin Polonya haritasının üzerine yayıldığı ve uçaklardan yağmur gibi bomba yağdığı sırada, Hitler önleyici savaşlar doktrinini tanıtıyordu: önceden engel olmak, sonradan iyileştirmeye yeğdir; onlar beni öldürmeden ben onları öldürüyorum.
Hitler okul görevi gördü. O zamandan beri bütün sindirim savaşları -ülkeleri yutan ülkeler- kendilerinin önleyici savaş olduklarını söylüyorlar.

Eylül 3
Müteşekkir insanlar
Polonya’nın işgalinden bir yıl sonra, Hitler durdurulamaz saldırganlığına devam ediyor ve Avrupa’nın yarısını yutuyordu. Avusturya, Çekoslovakya, Finlandiya, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika ve Fransa’ya düşmüştü ya da düşmek üzereydi; Londra ve diğer Britanya şehirlerine yönelik gece bombardımanları başlamıştı.
1940 yılındaki bugün tarihli nüshasında İspanyol gazetesi ABC, yüz on altı düşman uçağının düşürüldüğünü haber veriyor ve Reich’ın saldırılarının büyük başarısından ötürü duyduğu mutluluğu gizlemiyordu.
Gazetenin birinci sayfasında Generaller Generali Francisco Franco muzaffer bir edayla sırıtıyordu. Minnettarlık onun erdemlerinden biriydi.

11 Eylül Salı, 1973, Santiago…Devlet Başkanı Salvador Allende CIA tarafından desteklenen darbeciler tarafından ölmeden hemen önce, vericileri bombalanmakta olan Magallanes Radyosu’ndan halka şöyle sesleniyordu: “Yaşadıklarımızdan ders çıkartmanızı diliyorum…”

Eylül 4
Sana söz veriyorum
1970 yılında Salvador Ailende seçimleri kazandı ve Şili’nin devlet başkanı oldu.
Ve şöyle dedi:
-Bakırı kamulaştıracağım.
Ve şöyle dedi:
-Ben buradan sağ çıkmayacağım.
Ve sözünü tuttu.

Eylül 5
Yoksullukla savaşın: bir yoksul öldürün
1863’te Güneş Kralı, Fransa kralı XIV. Louis doğdu.
Güneş Kral ömrünü komşularıyla yaptığı savaşlarda zaferler kazanmaya ve bukleli peruğunun, muhteşem pelerinlerinin ve yüksek topuklu ayakkabılarının üzerine titremeye adadı.
Onun hükümranlığı altında art arda yaşanan iki açlık iki milyondan fazla Fransızı öldürdü.
Bu sayı Blaise Pascal’ın yarım asır önce mekanik hesap makinesini icat etmesi sayesinde öğrenildi. Gerekçeyse bir süre sonra şunları yazan Voltaire sayesinde:
-İyi politika şu sırra vakıftır: diğerlerinin yaşamasına müsaade edenler nasıl açlıktan öldürülür?

Eylül 6
Uluslararası topluluk
Aşçı danayı, süt domuzunu, devekuşunu, keçiyi, geyiği, pilici, ördeği, yabani ve evcil tavşanı, kekliği, hindiyi, güvercini, sülünü, barlam balığını, sardalyeyi, morinayı, ton balığını, ahtapotu, karidesi, kalamarı, hatta en son gelebilen yengeç ve kaplumbağayı toplantıya çağırdı.
Ve hepsi gelince şu açıklamayı yaptı:
-Sizleri buraya hangi sosla yenmekten hoşlandığınızı sormak için topladım.
Bunun üzerine davetlilerden biri şöyle diyecek oldu:
-Ben hiçbir şekilde yenmek istemiyorum.
Aşçı hemen toplantının bittiğini ilan etti.

Eylül 7
Ziyaretçi
2000 yılında bugünlerde yüz seksen dokuz ülke, dünyadaki dramları çözme konusunda onları bağlayan Milenyum Bildirgesi’ni hazırladı.
Gerçekleştirilen tek amaç o listede yer almıyordu: bunca zor görevleri yerine getirmek için gereken uzmanların sayısını arttırmayı başardılar.
Santo Domingo’da dinlediğime göre o uzmanlardan biri şehrin dış mahallelerinde dolaşırken Dona Maria de las Mercedes Holmes’in kümesinin önünde durup ona sormuş:

-Eğer size tam olarak kaç tane tavuğunuz olduğunu söylersem, bana bir tanesini verir misiniz?
Ve hemen tablet bilgisayarını açmış, GPRS’i çalıştırmış, 3G cep telefonu vasıtasıyla uydu fotoğrafları sistemine bağlanmış ve piksel şayiayı devreye sokmuş:
-Sizin yüz otuz iki tane tavuğunuz var.
Ve içlerinden bir tanesini yakalamış.
Dona Mana de las Mercedes sus pus oturmamış:
-Eğer ne iş yaptığınızı söylersem, bana tavuğumu geri verir misiniz? Pekâlâ, o halde söylüyorum: siz bir uluslararası uzmansınız. Bunu anladım çünkü buraya hiç kimse sizi çağırmadan geldiniz, izin istemeden benim kümesime daldınız, zaten bildiğim şeyi bana söylediniz ve bunun için benden bir ücret aldınız.

Eylül 8
Okuma Yazma Günü
Sergipe, Brezilya’nın kuzeydoğusundaki bir eyalet: Paulo Freire okuma yazma öğrenmekte olan çok yoksul bir köylü grubuyla birlikte yeni bir çalışma gününe başlıyor.
-Nasılsın João?
João susuyor. Şapkasını buruşturuyor. Uzun bir sessizlik ve en sonunda şöyle diyor:
-Uyuyamadım. Bütün gece gözümü kırpmadım.
Ağzından başka sözcük çıkmıyor, ta ki şunları mırıldanana kadar:
-Dün ilk kez ismimi yazdım.

Eylül 9
Heykeller
Jose Artigas criollo cinsi ufak tefek bir atın sırtında savaşarak ve yıldızların altında uyuyarak yaşadı. Özgür topraklarını yönettiği müddetçe bir inek kafatası tahtı, bir panço da yegâne üniforması oldu.
Sadece üzerindekilerle sürgüne gitti ve yoksulluk içinde öldü.
Şimdi bronzdan yapılmış devasa bir ulusal kahraman, bir küheylanın sırtına binmiş olarak Uruguay’ın en önemli meydanından bizi gözetliyor.
Bu muzaffer kahraman dünyanın önünde saygıyla eğildiği diğer bütün asker kahramanların tıpatıp aynısı gibi gösterilmiş.
Ve kendisinin Jose Artigas olduğunu söylüyor.

Eylül 10
Amerika’nın ilk tarım reformu
Bu 1815’te -Uruguay daha henüz ne ülkeyken ne de adı böyleyken- oldu.
José Artigas kötü Avrupalıların ve daha kötü Amerikalıların topraklarını ayaklanan halkın adına kamulaştırdı ve halka bölüştürülmesini emretti.
Bu, Lincoln’den yarım asır, Emiliano Zapata’dan ise bir asır önce, Amerika kıtasında yapılan ilk tarım reformu oldu.
Zalimce bir proje, diye haykırdılar zarar görenler, Artigas onlara inat emir verdi:
-En mutsuzlar en ayrıcalıklı muameleye tabi tutulacaklar.
Beş yıl sonra, bozguna uğrayan Artigas sürgüne gitti ve sürgünde öldü.
Bölüştürülen topraklar en mutsuzların elinden alındı, ama mağlupların sesi gizemli bir biçimde şöyle demeyi sürdürüyor:
-Kimse kimseden üstün değildir.

Eylül 11
Terörizm Karşıtlığı Günü
Aranıyor! Ülkeleri rehin alanlar.
Aranıyor! Maaşları kuşa çevirenler ve iş imkânlarını yok edenler.
Aranıyor! Toprağın ırzına geçenler, suyu zehirleyenler ve havayı çalanlar.
Aranıyor! Korkunun kaçakçılığını yapanlar.

Eylül 12
Yaşayan sözcükler
1921 yılında bugün, Amilcar Cabral, Afrika’nın batısındaki Portekiz sömürgesi Gine-Bissau’da doğdu.
Gine-Bissau’nun ve Yeşil Burun Adaları’nın bağımsızlık savaşına önderlik etti.
Onun sözleri:
Militarizme dikkat edin. Biz silahlı militanlarız, asker değiliz. Yaşama sevinci her şeyin üstündedir.
Fikirler sadece kafada yaşamazlar; aynı zamanda ruhta, kalpte, midede ve geri kalan her şeyde yaşarlar.
İnsanları dinlemek gerekir, insanlardan öğrenmek gerekir. Halktan hiçbir şeyi gizlemeyin. Yalan söylemeyin: yalanları ortaya çıkarın. Zorluklara, hatalara, olumsuzluklara maske takmayın. Küçük zaferlerle övünmeyin.
1973’te Amilcar Cabral öldürüldü.
Doğmalarına o kadar yardım ettiği yeni ülkelerin bağımsızlığını kutlayamadı.

Eylül 13
Yerinden kıpırdamayan gezgin
Eğer yanlış hatırlamıyorsam, Malezya Kaplanı, prens ve korsan Sandokan 1883’te doğdu.
Sandokan çocukluğuma eşlik eden diğer kahramanlar gibi Emilio Salgari’nin elinden hayat buldu.
Baba, Emilio Salgari, Verona’da doğmuştu ve İtalyan kıyılarından daha öteye hiç gitmedi. Ne Maracaibo Körfezi’nde, ne Yucatán selvasında, ne de Fildişi Sahili’nin köle limanlarında bulundu; ne Filipinler adalarındaki inci avcılarını, ne Doğu sultanlarını, ne deniz korsanlarını, ne Afrika zürafalarını ne de Far West’in bufalolarını tanıdı.
Ama onun sayesinde ben bütün o yerlere gittim ve bütün o insanları tanıdım.
Annemin evin köşesinden öteye gitmeme izin vermediği zamanlarda, Salgari’nin romanları beni alıp dünyanın yedi denizine ve bunun çok daha ötesine götürdü.
Salgari bana Sandokan’ı ve onun imkânsız aşkı Lady Mariana’yı, ayrıca denizci Yanez’i, Kara Korsan’ı, düşmanının kızı Honorata’yı ve onu açlıktan ve yalnızlıktan kurtarsınlar diye yarattığı diğer onca dostu takdim etti.

Eylül 14
Önleyici ilaç olarak bağımsızlık
1821 yılında bugünün gecesinde, birkaç beyefendi, ertesi sabah görkemli bir şekilde imzalayacakları Orta Amerika’nın Bağımsızlık Belgesi’ni kaleme aldılar.
Belge şöyle diyordu, daha doğrusu itiraf ediyordu: onu halkın ilan etmesi durumunda ortaya çıkacak korkunç sonuçları önlemek için, bağımsızlığın hiç vakit geçirmeden ilan edilmesi gerekir.

Eylül 15
Bir bankacıyı evlat edinin!
2008 yılında New York Borsası dibe çakıldı.
Sinir bozucu günler, tarihi anlar: en tehlikeli banka soyguncusu olan bankacılar müesseselerini soyup soğana çevirmişlerdi, ama ne güvenlik kameraları onları filme almıştı ne de alarmlar ötmüştü. Ve artık genel çöküşü önlemenin hiçbir yolu kalmadı. Bütün dünya tepetaklak devrildi, hatta Ay bile işini kaybedip başka bir gökyüzü aramak zorunda kalmaktan korktu.
Havada kaleler satma konusunda uzman olan Wall Street sihirbazları milyonlarca evi ve işi çaldılar, ama sadece tek bir gazeteci hapse girdi. Diğerleri, “Tanrı aşkına biraz yardım” çığlıkları attılar ve çabaları sayesinde, insanlık tarihinde daha önce hiç verilmemiş büyüklükte bir ödülü aldılar.
Bu miktarda bir para dünyanın bütün açlarını, yemeğin üzerine tatlı da dâhil olmak üzere, sonsuza dek doyurmaya yeterdi. Bu fikir kimsenin aklına bile gelmedi.

Eduardo Galeano
Ve Günler Yürümeye Başladı
Çeviri: Süleyman Doğru / Sel Yayıncılık

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz