EDUARDO GALEANO:HER SAVAŞ GEMİSİ, HER MERMİ AÇLARDAN VE ÇIPLAKLARDAN ÇALINAN PARADIR

2 Ekim Dünya Şiddete Hayır Günü’nde, kesinlikle bir barış militanı olmayan General Dwight Eisenhower’ın bir cümlesini hatırlatmak faydalı olabilir. 1953’te, silahlara en çok para harcayan bir ülkenin başkanı olarak şunu kabul etmişti:

-Üretilen silahların her biri, suya bırakılan her savaş gemisi, atılan her mermi yiyecek bir şeyi olmayan açlardan ve giyecek bir şeyi olmayan çıplaklardan çalınan paradır.

Ekim 1
Boşaltılan ada
-Yegâne yerli topluluk olarak sadece martılar kalacak, demişti Britanya Hükümeti.
Ve 1966 yılında sözünü tuttu.
Martılar hariç, Diego Garda adasının tüm sakinleri, süngü ve mermi zoruyla sürgüne gönderildi.
Ve Britanya Hükümeti boşaltılan adayı yarım asırlığına Birleşik Devletler’e kiraladı.
Ve Hint Okyanusu’nun ortasındaki bu beyaz kumlar cenneti, askeri üsse, casus uydu istasyonuna, yüzer hapishaneye, terörizm şüphelilerinin işkence odasına ve cezayı hak eden ülkeleri yok etmek için füze fırlatma rampasına dönüştü.
Orada bir de golf sahası var.

Ekim 2
Ölüme sevdalı bu dünya
Bugün, Dünya Şiddete Hayır Günü’nde, kesinlikle bir barış militanı olmayan General Dwight Eisenhower’ın bir cümlesini hatırlatmak faydalı olabilir. 1953’te, silahlara en çok para harcayan bir ülkenin başkanı olarak şunu kabul etmişti:
-Üretilen silahların her biri, suya bırakılan her savaş gemisi, atılan her mermi yiyecek bir şeyi olmayan açlardan ve giyecek bir şeyi olmayan çıplaklardan çalınan paradır.

Ekim 3
Bukleleri kıvırmak için
1905’te, Alman kuaför Karl Nessler permayı icat etti.
Bilim için kendini feda eden fedakâr karısının kafası deneyler yüzünden kavrulacak noktaya gelmişti ki, Kari nihayet bukleler yaratmak ve onları -gerçekte iki gün, reklamlara göreyse birkaç hafta boyunca- bukle halinde muhafaza etmek için gereken mükemmel formülü buldu.
Bunun ardından ürüne incelik kazandırmak için adını bir Fransız ismiyle değiştirip Charles yaptı.
Zaman içinde bukleler kadınlara özgü bir ayrıcalık olmaktan çıktı.
Bazı erkekler de bu işe cüret ettiler.
Ama biz keller, asla.

Ekim 4
Hayvanlar Günü
Bir süre öncesine kadar birçok Avrupalı, hayvanların kılık değiştirmiş Şeytanlar olduklarından şüpheleniyordu.
İçine Şeytan girmiş hayvanların cezalarının darağacında ya da ateşte infaz edilmesi, Şeytan’a âşık cadıların yakılmaları kadar heyecan verici halk gösterileriydi.
18 Nisan 1499 günü, Chartres yakınlarındaki Josaphat Başrahipliği’nde üç aylık domuz yavrusu hakkında bir dava açıldı.
Tüm domuzlar gibi onun da ne ruhu ne de aklı vardı ve yenilmek için doğmuştu. Ama o yenilmek yerine yemişti: öğle yemeğinde bir çocuğu yemekle suçlanıyordu.
Suçlama hiçbir kanıta dayanmıyordu.
Tam domuzcuğun kanıt eksikliğinden ötürü beraat edeceği sırada, Saint Martin de Laon Manastırı başrahibi, hukuk fakültesi mezunu sava Jean Levoisier yeme işinin Kutsal Cuma günü gerçekleştiğini ortaya koydu.
Bunun üzerine yargıç kararını verdi. Ölüm cezası.

Ekim 5
Kolomb’un son yolculuğu
1992’de, Dominik Cumhuriyeti dünyanın en sıra dışı fenerinin inşaatını tamamladı. Fener o kadar yüksekti ki ışıkları Tanrı’nın uykularını kaçırıyordu.
Fener, Karayip Denizi’ndeki Avrupalı turizmini başlatan Kristof Kolomb’un anısına dikildi.
Törenin arifesinde, Kolomb’un külleri Santo Domingo Katedralimden alınıp fenerin yanı başında inşa edilen anıt mezara getirildi.
Küllerin yer değiştirme işi devam ederken, inşaatı başından sonuna yöneten Emma Balaguer beklenmedik bir biçimde aniden öldü ve Papa’nın kutsama konuşmasını yapacağı platform çöktü.
Bunun üzerine kimi kötü niyettiler Kolomb’un uğursuzluk getirdiğinden emin oldular.

Ekim 6
Cortes’in son yolculukları
1547’de, ölümün iyice yaklaştığını hisseden Hernán Cortés kendisini ölünce Meksika’ya, arasının onurlandıracağı Coyoacán Manastırı’na gömmelerini emretti. Öldüğü sırada manastırın inşaatının tamamlanacağı hâlâ şüpheliydi, bu yüzden ölüsü Sevilla’daki değişik mekânlar arasında gidip geldi.
En sonunda Meksika’ya giden bir gemide kendine yer buldu ve orada Texcoco’daki San Francisco Kilisesi’nde annesinin yanına yerleşti. Bir süre sonra oradan başka bir kiliseye geçti ve en küçük oğlunun yanına yattı. Daha sonra vali onun İsa Hastanesi’ne nakledilmesini ve ona zarar vermeye can atan vatansever Meksikalılardan korunabileceği gizli bir yere konulmasını emretti.
Muhafaza edildiği yerin anahtarı bir buçuk asırdan uzun bir süre boyunca elden ele, keşişten keşişe geçti ve kısa bir süre önce ölü uzmanı bilimciler o eğri büğrü dişlerin ve frengi izlerine sahip kemiklerin Meksika fatihinin bedeninden geriye kalan yegâne parçalar olduğunu teyit ettiler.
Ruhundan geriye ne kaldığıysa bilinmiyor. Dediklerine göre Cortes bu iş için Usumacinta’lı bir ruh toplayıcısını görevlendirmiş; Tomás adındaki bu yerli adamın işi son nefesini verip bu dünyadan göçüp giden ruhları küçük şişelerde muhafaza etmekmiş; ama bunun doğru olup olmadığı hiçbir zaman öğrenilemedi.

Ekim 7
Pizarro’nun son yolculukları
Hernán Cortes’in kimliğini saptayan bilim insanları Francisco Pizarro’nun da Lima’da yattığını teyit ettiler. Kılıç darbeleri ve darp neticesinde şekli şemalı bozulmuş, turistlerin çok ilgisini çeken şu kemik yığını ona aitti.
İspanya’da domuz yetiştiricisi Amerika’daysa marki olan Pizarro 1541’de, konkistador meslektaşları tarafından İnka İmparatorluğu’nun ganimeti için kahramanca kapıştıkları sırada öldürüldü.
Katedralin dış avlusunda bir yere gizlice gömüldü. Dört yıl sonra içeri alındı. Bir depremde kaybolup gidene dek, büyük sunağın altında kendine bir yer buldu. Uzun süre boyunca kayıptı.
1891’de hayranlarından oluşan bir kalabalık camdan bir katafalkın içindeki mumyasını seyredebildiler; ama çok geçmeden kendini Pizarro diye tanıtan bu sahtekâr mumyanın o olmadığı ortaya çıktı.
1977’de katedralin mahzenini elden geçiren ustalar, kahramana ait olduğu düşünülen bir kafatası buldular. Yedi yıl sonra, bir beden kafatasıyla buluştu ve nihayet tamamlanan Pizarro görkemli bir şekilde katedralin kendisine ayrılan şapeline nakledildi.
O günden beri Lima’da, kendisinin kurduğu şehirde sergileniyor.

Ekim 8
Üçü de
1967’de Bolivya’da, Quebrada del Yuro’da, bin yedi yüz asker Che Guevara ve az sayıdaki gerillanın etrafını sardı. Tutsak alınan Che ertesi gün katledildi.
1919’da Emilio Zapata, Meksika’da delik deşik edilmişti.
1934’te Augusto Cesar Sandino’yu Nikaragua’da öldürdüler.
Üçü de aynı yaştaydı, kırkı doldurmak üzereydiler.
Üçü de kurşunlarla, ihanetle, pusuyla öldürüldüler.
Üçü de yirminci yüzyılın Latin Amerikalısıydı ve hem haritayı hem dönemi paylaştılar.
Ve her üçü de tarihin tekerrürüne karşı çıktıkları için cezalandırıldılar.

CHE’NİN ELLERİ NEDEN KESİLDİ, FAŞİZM BEDENİMİZDEN NE İSTİYOR? – ERCAN KESAL

Ekim 9
Beni gördüğünü gördüm
1967’de, Bolivyalı generaller ve onların uzaktaki amirlerinin emriyle katledilen Che Guevara La Higuera’daki okulda yatarken, bir kadın onu gördüğünü anlattı. O, okula girip ölünün etrafında yavaşça yürüyen çok sayıdaki köylüden sadece biriydi:
-Yanından geçiyorduk ve bize bakıyordu. Öbür taraftan geçiyorduk ve bize yine bakıyordu. O devamlı bize bakıyordu. Çok sempatikti.

Ekim 10
Baba
Sicilyalı dostlarımın bana anlattıklarına göre, mafyanın capo dei capi’si8 Don Genco Russo randevuya kasten iki buçuk saatlik bir gecikmeyle geldi.
Palermo’da, Sole Oteli’nde Frank Sinatra onu bekliyordu.
Ve 1963 yılının o öğleden sonrasında, Hollywood’un idolü Sicilya hükümdarına saygısını sundu: Frank Sinatra, Don Genco’nun önünde diz çöktü ve onun sağ elini öptü.
Frank Sinatra bütün dünyada Ses’ti, ama atalarının topraklarında sessizlik sesten daha önemliydi.
Sessizliğin simgesi olan sarımsak mafya mensuplarının masa ayinindeki dört kutsal yiyecekten biridir: diğerleri, birliğin simgesi olan ekmek, cesaretin simgesi olan tuz ve kanı simgeleyen şaraptır.

Ekim 11
Üç asır gören kadın
Atice 1686’da köle olarak doğdu ve köle olarak yüz on altı yıl yaşadı.
1802’de öldüğünde, onunla birlikte Amerika’daki Afrikalıların belleğinin bir kısmı da öldü. Alice ne okuma ne de yazma biliyordu, ama uzaklardan gelen efsaneleri ve yakın civarda yaşanmış hikâyeleri anlatan ve şarkı olarak söyleyen seslerle dopdoluydu. Bu hikâyelerden bir kısmı kaçmalarına yardım ettiği kölelerle ilgiliydi.
Doksan yaşındayken kör oldu.
Yüz ikisinde tekrar görmeye başladı.
-Tanrı’nın işi, dedi. Beni o şekilde bırakamazdı.
Ona Ferry Dunks’un Alice’i diyorlardı. Sahibinin emrinde, Delaware Nehri’nin iki yakası arasında gidip gelen yolcuları taşıyan arabalı vapurda çalışıyordu.
Daima beyazlardan oluşan yolcular bu yaşlıların yaşlısı kadınla dalga geçtiklerinde, onları nehrin diğer kıyısında ağaç ediyordu. Bunun üzerine yolcular bağırarak onu çağırıyorlardı, ama bu bir işe yaramıyordu. O görmediği şeyi duymuyordu da.

Ekim 12
Keşif
1492’de ora doğumlular yerli olduklarını keşfettiler,
Amerika kıtasında yaşadıklarını keşfettiler,
çıplak olduklarını keşfettiler,
günahın varlığını keşfettiler,
başka dünyadan bir kralla bir kraliçeye ve başka gökyüzünden bir Tanrı’ya boyun eğmeleri gerektiğini
ve o Tanrı’nın suç ve giysiyi icat etmiş olduğunu
ve her kim ki güneşe, aya, toprağa ve onu ıslatan yağmura taparsa canlı canlı yakılmasını emretmiş olduğunu keşfettiler.

Ekim 13
Kanatlı robotlar
İyi haber. 2011 yılında bugün, dünyanın askeri liderleri drone denen araçların insanları öldürmeye devam edeceklerini haber verdiler.
Herhangi bir mürettebatı olmayan, uzaktan kumanda edilen bu insansız uçakların sıhhati gayet yerinde: onları hasta eden virüs sadece geçici bir rahatsızlık verdi.
Dronlar bugüne kadar bombalarını Afganistan, Irak, Pakistan, Libya, Yemen ve Filistin’deki savunmasız insanların üzerine yağdırdılar ve sıradaki başka ülkeler onların hizmetinden faydalanmayı bekliyor.
Siber savaşlar çağında dronlar mükemmel bir savaşçı: hiç acımadan öldürüyorlar, tereddütsüz itaat ediyorlar ve asla üslerini ihbar etmiyorlar.

Ekim 14
Medeniyetin bir bozgunu
2002 yılında, Bolivya’daki sekiz McDonald’s restoranı kapısına kilit vurdu.
Bu medenileştirme misyonu sadece beş yıl sürmüştü.
Kimse onu yasaklamadı. Sadece Bolivyalılar ona sırtlarını döndü ya da daha güzel bir ifadeyle, ona ağızlarını açmayı reddettiler. Bu nankörler, bulunduğu ülkeyi varlığıyla onurlandıran gezegenin en başarılı şirketinin kendilerine yaptığı jesti görmek istemediler.
Geri kalmışlık aşkı Bolivya’nın fast food’la ve modern yaşamın baş döndürücü ritmiyle tanışmasını engelledi.
Evde yapılan poğaça ve kurabiyeler ilerlemeyi bozguna uğrattı. Aile ocağında doğmuş eski tatlara inatçı bir biçimde bağlı Bolivyalılar, ağır ilerleyen bir tören havasında, hiç acele etmeden yemeye devam ediyorlar.
Bütün dünyada kendini çocuklara mutluluk dağıtmaya, sendika üyesi çalışanlarını işten atmaya ve şişmanların sayısını arttırmaya adamış olan bu şirket bir daha geri dönmemek üzere çekip gitti.

Ekim 15
Mısır yoksa ülke de yok
2009 yılında Meksika Hükümeti deneysel ve sınırlı olarak transgenik mısır ekimine izin verdi.
Tarlalardan bir protesto haykırışı yükseldi. Transgenik mısır kaçınılmaz kadere dönüşünceye dek rüzgârların işgali yaygınlaştırmakla meşgul olacağını bilmeyen yoktu.
Amerika kıtasındaki ilk yerleşimlerin birçoğu mısırla beslenerek büyümüşlerdi: mısır insan demekti, insan da mısır ve mısırın da, tıpkı insanlar gibi, değişik renkleri ve tatları vardı.
Acaba mısırın çocukları, kendilerini yetiştirmiş olan mısırı yetiştirenler, dünyaya zehirli diktatörlüğünü dayatan kimya endüstrisinin hücumunu püskürtebilecekler mi, yoksa adının mısır olduğunu söyleyen ama tekbir rengi olup tadı ya da hafızası olmayan bu ticari ürünü en sonunda tüm Amerika kıtasında kabullenecek miyiz?

Eduardo Galeano
Ve Günler Yürümeye Başladı
Çeviri: Süleyman Doğru / Sel Yayıncılık

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz