SUÇLU BİR ÇOCUK GİBİYDİM ÖNÜNDE
“Ne de olsa, yürekli olmanın belli sonuçları var. Önce şuna karşılık vereyim: Filozof ve Psikoanalizci Otto Gross o kadar haksız değil anlaşılan, örneğin; benim durumum uyuyor onun dediklerine, duygularımı, gücümü böylesine harcıyorum da, gene ölmüyorum!
Sonra da şuna karşılık ve- eyim: Geleceği düşündüğüm yok, bilmiyorum çünkü. Bildiğim şu: Senden ayrı oldukça korkunun elindeyim, ona boyun eğiyorum, istediğinden daha çoğunu veriyorum, hem de hiç zorlanmadan, sevinçle kaptırmışım kendimi korkuya, onda tüketiyorum kendimi. Viyana’daki davranışımdan ötürü korku adına bana çıkışmakta haklısın, gerçekten de tuhaf: Korkunun içlek yasalarını duymuyorum, ama gırtlağımı sıkan şeyi duyuyorum, o korkunç işte, başıma gelmiş ve geleceklerin en korkuncu bu. Đkimiz evli olabilirdik, sen Viyana’da, ben de korkumla Prag’da; yalnız sen değil, ben de boşuna bu bağı koparmaya çabalardık.
Bak Milena, Viyana’da güvenseydin bana, ama yüzdeyüz güvenseydin (attığım o adıma kadar, ki seni inandırmamıştı), bugün Viyana’da olmazdın artık, her şeye rağmen, daha doğrusu “her şeye rağmen” diye bir şey olmazdı, Prag’da olurdun şimdi! Son mektubundaki nedenler de bir avuntu, başka bir şey değil. Haksız mıyım? Hemen gelseydin buraya, ya da karar verseydin gelmeye, senin için bir tanıtlama saymazdım bunu, tanıtlama gereksemez senin için, yok gizli kapaklı şeyin; ama kendim için bir tanıtlama olurdu bu, işte bundan yoksunum şimdi. Zaman zaman bu da besliyor korkumu. Evet, daha da kötüsü: ben, hani şu “kurtarıcı” kimsenin başaramayacağı bir işi, senin Viyana’da kalmanı sağlıyorum!
Durmadan ormana gözdağı veren fırtınaydı bu kopan, ama iyiydi durumumuz. Başka türlü olmayacağına göre, elden ne gelir? Gene bu gözdağların altında sürdürelim yaşamı.
Küçük bayanın mektubuna niye sinirlendiğini anlayamadım. Seni birazcık olsun kıskandırmaktı amacı, başardığına göre?
Bundan böyle, arada bir kendim yazıp sana göndereceğim bu çeşit mektupları, hem çok daha iyilerini yazarım, geri çevirmeye de elin varmaz.
FRANZ KAFKA’DAN MİLENA’YA MEKTUPLAR: “BİRLİKTE YÜRÜDÜK MÜ BİLMİYORUM”
Yalvarırım, çalışmalarından söz et biraz da. Cesta? Lipa? Kmen? Politika? (O zamanlar Çekçe çıkan dergi ve gazetelerin adları) Bir şey daha diyecektim, ama genç bir ozan geldi gene – ne tuhaf, biri gelince, dosyalarımı anımsıyorum, başka şey düşünemez oluyorum kaldıkları sürece- yorgunum, diyeceğimi de unuttum, başımı dizlerine koysam, elini duysam saçlarımın üstünde… Ne iyi olurdu, ölünceye dek kalabilirdim öyle.
Evet, şunu demek istiyordum: Mektubunda büyük gerçek var! Öteki gerçeklerin yanı sıra “Ne tuhaf, bunun farkına varmayan sen mi olacaktın?” diyorsun.
Yerden göğe kadar haklısın. Her şey pisti, tiksinti veriyordu yalnız, çamura batmaktı; suçlu bir çocuk gibiydim önünde, anasının ayaklarına kapanmış, iki gözü iki çeşme, ağlayarak özür diliyor, bir daha yapmayacağına söz veriyor! Bütün bunlardan güçleniyor, ya korkular! “Tabii, tabii” diyor, “daha bir şey olmadı, demek daha kurtulabilir!”
Telefonun çalmasıyla yerimden sıçradım. Müdür beni çağırıyormuş. Prag’a döneli beri ilk çağrılıyorum iş konusunda. Bütün foyam çıkacak ortaya.
On sekiz gündür elimi işe sürmedim, yalnız sana yazdım, senden gelen mektupları okudum, pencereden dışarısını seyrettim; ellerim mektup tuttu yalnız, mektupları masaya bıraktım, gene aldım, sonra beni görmeye gelenlerle çene çaldım, başka hiç, hiçbir şey yapmadım.
Ama yanına girdiğimde çok sevimliydi müdür, gülüm-süyordu, işi ilgilendiren bir şeyler söyledi, izinli gidiyormuş da hoşça kalın demek için çağırmış beni; anlaşılmayacak kadar iyi bir insan bu adam. (Ne var ki, ben de mırıltı halinde, işi bitirdiğimi, yarın yazdırmaya başlayacağımı söylemiştim.) Bu olayı sana, koruyucu meleğime yazmadan edemedim.”
Franz Kafka
Milenaya Mektuplar