Rus, Leh, Alman olmadan önce insan olduğumuzu, bir öğretmenin takipçileri olduğumuzu, bir Baba’nın çocukları olduğumuzu, kardeş olduğumuzu ikrarla. Ve bunu, makalenizde gayet mükemmel gösterdiğiniz üzere, Leh ulusunun en iyi temsilcileri anlamıştır ve anlamaktadır. Günbegün, tüm dünya çapında giderek daha çok insan tarafından anlaşılmaktadır bu. Dolayısıyla, devlet şiddetinin günleri artık sayılıdır ve sadece boyunduruk altındaki ulusların değil, ezilmiş çalışan insanların kurtuluşu da yakındır; yeter ki, eylem ve sözle iktidarların şiddet uygulamalarına katılarak, kurtuluş anını bizzat kendimiz geciktirmeyelim. Herhangi bir türden vatanseverliğin iyi kabul edilmesi ve halkın vatanseverliğe kışkırtılması, karşımızda duran o ideallere ulaşmanın başlıca engellerindendir.
Vatanseverliğe Karşı Tolstoy
Eleştirilere Cevap: Marian Edmundovich,
Mektubunuzu aldım ve hemen Severniy Vestnik’teki makalenizi okumaya koyuldum. Ona dikkatimi çektiğiniz için size çok müteşekkirim. Makale mükemmel, benim için yeni ve sevinç kaynağı olan çok şey öğrendim ondan. Mickiewicz’le Towianski’den haberim vardı. Ama dini yönelimlerini, bu iki şahsın sıradışı mizaçlarına yoruyordum. Makalenizden öğrendim ki, vatanseverliğe karşı ortaya çıkan ve hâlâ direnen, soyluluk ve içtenlik bakımından gayet dokunaklı bir Hıristiyan hareketin öncülleriymişler sadece.
Makalem “Hıristiyanlık ve Vatanseverlik”e pek çok itiraz yükseldi.
Rus, Fransız, Alman ve Avusturyalı filozoflar ve gazeteciler itiraz ettiler ve şimdi de siz ediyorsunuz; sizinki de dahil, tüm itirazlar, vatanseverliği kınamamın, kötü vatanseverliği hedef aldığında haklı, ama iyi ve yararlı vatanseverlik bakımından temelsiz olduğuna bağlanıyor, ama bu iyi ve yararlı vatanseverliğin nelerden oluştuğunu ve kötü vatanseverlikten nasıl ayırdedilebildiğini henüz hiç kimse açıklama zahmetine katlanmadı.
Mektubunuzda diyorsunuz ki, “güçlü ulusların istilacı, gayriinsani vatanseverliği yanında, buna tamamen zıt, sadece düşmana karşı kendi anadiliyle dinini korumayı hedefleyen, köleleştirilmiş ulusların karşıt vatanseverliği var bir de.” Bu şekilde, ezilenlerinkini iyi vatanseverlik olarak belirliyorsunuz.
Ama ulusların ezilmesi veya güçlü olması, vatanseverlik denen şeyde temel bir fark yaratmaz. Ateş daima aynı, yakıcı ve tehlikeli ateştir, kamp ateşinde parlasa da, kibritte titrese de.
“Vatanseverlik”le gerçekte, insanın, diğer uluslardan çok kendi ulusuna sevgisi kastedilir; aynen “bencillik”le, diğerlerinden çok kendini sevmek kastedildiği gibi. Bir ulusu diğerlerine yeğlemenin nasıl iyi ve dolayısıyla arzulanır bir eğilim sayıldığını tahayyül etmek zor. Boğazlanan birindeki bencillik tezahürünün rahat bırakılan birindekinden daha mazur görülebilmesi gibi, ezilenlerin vatanseverliği de ezenlerinkinden daha mazur görülebilir diyorsanız, size katılmamak imkânsız, ama ezende de ezilende de görülse, vatanseverlik tabiatını değiştiremez. Bir ulusu tüm diğerlerine yeğlemek şeklindeki bu eğilim, bencillik misali, katiyen iyi olamaz. Dahası, vatanseverlik, sadece kötü bir eğilim değil, mantıksız bir öğretidir de aynı zamanda.
Vatanseverlik kelimesiyle, insanın, ulusuna yönelik spontan, içgüdüsel sevgisi ve onu tüm diğer uluslara yeğlemesi kastedilmiyor sadece, bu sevgi ve yeğlemenin iyi ve yararlı bir öğreti olduğu da kastediliyor. Bu öğreti özellikle Hıristiyan uluslarda mantıksızdır. Sadece, İsa öğretilerinin temel prensiplerine aykırı olduğu için mantıksız değildir;
Hıristiyanlık, vatanseverlikle hedeflenen her şeyi kendi yolundan kazandığı ve böylece vatanseverliği, gün ışığında yanan bir lamba gibi, fuzuli, yararsız ve engelleyici bir hale getirdiği için de mantıksızdır.
“Tanrı’nın Kilisesi şu veya bu yerde, şu veya bu törende değil, tüm gezegende ve bireylerle uluslar arasında bulunabilen tüm ilişkilerdedir” şeklindeki bir inanca sahip, Krasinski gibi bir adam artık bir vatansever olamaz, çünkü vatanseverliğin kendisinden talep ettiği her şeyi, Hıristiyanlık adına yapar. Mesela vatanseverlik, militanlarından vatandaşları uğruna hayatlarını feda etmelerini talep ederken, Hıristiyanlık, aynı fedakârlığı tüm insanların iyiliği için talep etmektedir ki, kendi ulusu için olandan çok daha etkili ve tabii bir taleptir bu.
Yabani, ahmak ve zalim Rus hükümetlerince işlenen, Lehlerin inanç ve dillerine yönelik korkunç şiddet eylemlerini yazıyorsunuz ve bunları vatansever harekete bir argüman olarak sunuyorsunuz. Ama ben öyle görmüyorum. Bu şiddet eylemleri karşısında infial duymak ve onlara var gücüyle karşı koymak için, insanın Leh ya da vatansever olması gerekmez; Hıristiyan olmak yeter.
Bu noktada, mesela ben, ki Leh değilim, yine de, Rus hükümet yetkililerinin Lehlere yönelttiği o yabani ve ahmakça tutumlar karşısındakiinfial ve tiksintimin derecesi bakımından, her Lehle boy ölçüşürüm; hatta o tutumlara karşı gelme arzumda da oldukça ileri giderim, ama Katolisizmi diğer dinlerden veya Leh dilini diğer dillerden çok sevdiğimiçin değil, bir Hıristiyan olmaya gayret ettiğim için. Bu yüzden, Polonya, Alsace veya Bohemya’da benzer şeylerin olmaması için, vatanseverliğin değil, hakiki Hıristiyanlığın yayılmasına muhtacız.
“Biz Hıristiyanlığı kabullenmek istemiyoruz ve dolayısıyla vatanseverliği yüceltmekte özgürüz” diyebilirler, ama Hıristiyanlığı veya en azından, onun sonuçları olan, insan eşitliğinin idrakını ve insan haysiyetine saygıyı bir kez ikrar ettik mi, artık vatanseverliğe yer kalmaz. Tüm bunlarda beni en çok hayrete düşüren şey şu ki, ezilen kesimin vatanseverliğini savunanlar, (ne kadar mükemmel ve rafine olarak sunulursa sunulsun) vatanseverliğin bizzat kendi somut davaları için ne kadar zararlı olduğunu görmüyorlar.
Polonya’da, Baltık bölgesinde, Alsace’da, Bohemya’da dil ve dine yapılan ve Rusya’da Yahudilere yapılan o saldırılar, böyle şiddet eylemlerinin gerçekleştiği her yerde yapılanlar, ne adına işlenmiş ve işlenmektedir?
Savunduğunuz o vatanseverlik dışında hiçbir şey adına. Bizim yabani Ruslaştırıcılara, Polonya’yı ve Baltık eyaletlerini Ruslaştırıcılara, Yahudilere eziyet edenlere, neden böyle yaptıklarını sorun.
Size bunu, anadilleriyle dinlerini savunmak için yaptıklarını, böyle yapmazlarsa dilleriyle dinlerinin zarar göreceğini söyleyeceklerdir. Ve de Rusların Polonyalı, Alman, Yahudi yapılacağını.
Vatanseverliği hayırlı sayan bir doktrin bulunmasaydı, XIX. Yüzyıl sonu insanları şu an yaptıkları alçaklıklara azmedecek kadar dibe batmış durumda olmayacaklardı.
Bugün, eğitimli insanlar (ki en zorba dinî eziyetçimiz eski bir profesördür ) vatanseverliği dayanacak bir zemin olarak görüyorlar. Tarihi bilirler, dil ve din uğruna gerçekleştirilen bütün o semeresiz eziyetlerin dehşetlerini bilirler; ama, vatanseverlik doktrini sayesinde, mazeretleri var. Vatanseverlik onlara bir varoluş zemini sunuyor, Hıristiyanlık ise ayaklarının altından çekiyor. Böylece, fethedilen ulusları, baskıdan muzdarip olanları, vatanseverliğin teorik temellerini yıkmaya, onu imha etmeye, küçümsemeye mecbur ediyor, yüceltmeye değil.
İkincisi, kabullenilse bile, o zaman bile, bir ulusun şahsiyetini ortaya koymasının yolu, ortaya koymak için çabalamak değil, tersine, şahsiyetini unutmak ve sonra var gücüyle, halkının en iyi yapabileceğini hissettiği ve dolayısıyla en çok yapmak istediği şeyi gerçekleştirmektir; aynen bir bireyin, kişiliğini, ona dikkat kesildiğinde değil, onu unutup, gücü ve kapasitesi elverdiğince tabiatına hitap eden şeyi yaptığında, en fazla ortaya koyacağı gibi.
Ahlaksızlığı savunmada kullanılan en bildik safsatalardan biri, varolan ile olması gerekeni kasten birbirine karıştırmak ve bir şeyden söz etmeye başlayıp, onu diğeriyle ikame etmektir. Vatanseverlikle ilgili olarak, her şeyden önce kullanılan işte bu safsatadır. Her Leh için en yakın ve candan kişinin Leh olduğu; Alman için Alman olduğu; Yahudi için Yahudi olduğu; Rus için Rus olduğu bir vakıadır. Hatta, tarihsel sebepler ve kötü eğitim sonucu, bir ulus halkının diğerine içgüdüsel olarak antipati ve garez duyduğu da doğrudur. Bunların hepsi doğrudur, ama bunu teslim etmek, her insanın kendini diğerlerinden çok sevdiğini teslim etmesi misali, böyle olması gerektiğini asla kanıtlayamaz. Tersine: tüm insanlığın ve her bir bireyin bütün esenliği, bu tercihleri ve garezleri bastırmada, onlarla mücadele etmede ve insanın diğer uluslarla yabancı bireylere, tıpkı kendi ulusuyla yurttaşlarına davrandığı gibi davranmasında yatar. Vatanseverliğe, her insanda işlenmesi gereken bir duygu diye ihtimam göstermek tamamen lüzumsuzdur. Tanrı, veya tabiat, zaten, bizim ihtimamımız olmadan bu duyguyu öyle tertiplemiştir ki, kendimiz ve başkalarında işleme derdine düşmemize gerek kalmaksızın,o her insanda bulunur. Alakadar olmamız gereken mesele, vatanseverlik değil, içimizde bulunan ışığı hayata kavuşturmak, hayatın karakterini değiştirmek ve onu gözümüzün önünde duran ideale yaklaştırmaktır. Zamanımızda her insanın gözü önünde duran ve İsa’nın gerçek ışığıyla aydınlanmış bu ideal; Polonya’nın, Bohemya’nın, İrlanda’nın, Ermenistan’ın uyanışıyla ya da Rusya’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın, Avusturya’nın bütünlük ve büyüklüğünü korumayla alakalı değildir; tersine, Rusya’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın ve diğerlerinin bütünlük ve büyüklüğünü yıkmakla, cebren sürdürülen ve devletler deneno karşı Hırisitiyan alaşımları imha etmekle, bütün gerçek ilerlemenin önünde duran ve baskı ve işgal altındaki ulusların ızdıraplarına, çağdaş insanlığın muzdarip olduğu tüm o melanetlere yol açan o alaşımları imha etmekle alakalıdır. Bu imha ancak gerçek aydınlanma sayesinde mümkündür: Rus, Leh, Alman olmadan önce insan olduğumuzu, bir öğretmenin takipçileri olduğumuzu, bir Baba’nın çocukları olduğumuzu, kardeş olduğumuzu ikrarla. Ve bunu, makalenizde gayet mükemmel gösterdiğiniz üzere, Leh ulusunun en iyi temsilcileri anlamıştır ve anlamaktadır. Günbegün, tüm dünya çapında giderek daha çok insan tarafından anlaşılmaktadır bu. Dolayısıyla, devlet şiddetinin günleri artık sayılıdır ve sadece boyunduruk altındaki ulusların değil, ezilmiş çalışan insanların kurtuluşu da yakındır; yeter ki, eylem ve sözle iktidarların şiddet uygulamalarına katılarak, kurtuluş anını bizzat kendimiz geciktirmeyelim. Herhangi bir türden vatanseverliğin iyi kabul edilmesi ve halkın vatanseverliğe kışkırtılması, karşımızda duran o ideallere ulaşmanın başlıca engellerindendir.
Bir kez daha, mektubunuz ve mükemmel makale için ve bunlarla bana, vatanseverlik hakkındaki görüşlerimi yeniden irdeleme, tartma ve ifade etme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.En içten saygılarımla..
Kaynak: Vatanseverliğe Karşı Tolstoy
Çeviri: Acar Burak Bengi (Yokuş Yayınları, 2007, 192 sayfa)
Yayıncımın notu: Ticari amaç dışında ve hiçbir değişiklik yapmaksızın özgürce kullanılabilir.