Murathan Mungan’ın Yüksek Topuklar Kitabından Alıntılar
Hiçbir karanlık o kadar derin değildir. Her şey, herkesin gözü önünde kaybolup gider. Zamanla hayat boşalır, hülyalar tavsar, her şey sıradanlaşır. Hiçbir şey hayatın sıradanlığı kadar acı vermez insana. Çaresizlik, en resmi duygumuzdur.
Çünkü devlet desteklidir. Bütün çaresizliklerimizi devlete borçlanırız.
İnsanların acıları onları çok konuştukları için uzun sürüyor. Unutmak mutluluktur…
Kadınları doğuştan barışçıl canlılar diye göstermenin alemi yok. Ölen kendi oğlu, kocası, kardeşi olmadığı sürece, hiçbir kadının savaş karşıtı olmadığını… anlıyor insan. Yoksa, “Cumartesi Anneleri”nin yanı çok kalabalık olurdu.
Kan ve kemik bütün insanlarda bulunur ;farklı olan yürek ve niyettir.
Kadınlar, esir alındıkları yeri, korundukları yer sanırlar. Kadınlar için hem siper, hem sığınaktır mutfak… Yaşayan ölüler haline gelmiş kimi kadınların morgudur aynı zamanda. Toprağa verilene kadar bekledikleri yerdir.
Güçlü kadınlar, erkekleri zayıf kadınlardan daha iyi severler. Sevmek güç gerektirir çünkü.
Araba kullanmak için ehliyet alınıyor, doktorluk, avukatlık yapmak için diploma isteniyor… da, ana baba olabilmek için neden hiçbir yeterlilik belgesine gerek duyulmuyor?
Bütün sistem hırsızlık, yalan, düzen, rüşvet ve eşitsizlik üzerine kurulu. Bunları bilmek için solcu olmaya gerek yok.
Hem kendi olmak, hem kadın olmak, asıl gerçekçi olup imkansızı istemek budur. Her insan, kendi olması karşılığında topluma bir bedel öder. Az ya da çok, ama mutlaka bir bedel. Kimse bedelsiz kendi olamaz. Bu bedel çoğu kez yalnızlıktır.
Başarılı olunca da affedilmiyorsun, başarısız olunca da, çünkü kadınsın ve aslında temelde affedilmeyen şey kadınlık.
Dünyada başka hiçbir şey yapamadıklarından ancak çocuk yapmayı becerebilen, bunu da çok büyük bir marifetmiş gibi etrafa sıvaştıran kadınlardan her zaman nefret ettim.
Örgüt geçmişinden geliyorum, … Gizlenmeyi öğrenmeseydik, bu günleri göremezdik.
Tanrım kadınların işi ne zor! Hep beğenilmek ve seçilmek arzusu üzerine inşa edilmiş bir hayat; hayat boyu ayna karşısında imtihan veren bir kadınlık!
Ayrılıkları, ayrıntılar acıtır. Kadınları mahveden erkekler değil, ayrıntılardır.
Zorla solcu, zorla feminist, zorla Müslüman, zorla lezbiyen olunmuyordu. Zorla hiçbir şey olunmuyordu. Galiba dünyanın bir tek büyük gerçekliği var: O da dünyada birçok gerçeklik olduğu ve bunların bir arada yanyana yaşayabilme zorunluluğu…
Bizi en çok kendimize benzediğini düşündüğümüz insanlar üzer.
Erkeklerin çoğu kadınlarla konuşmanın güçlüğünden söz ederken, kadınların birbirleriyle konuşabildiklerini zanneder. Ne yanılgı ama! Kadınlar birbirlerini ve sorunlarını iyi tanırlar sadece, konuşmak başka bir şeydir.
Polisler beraat eder, medya patronları dışarı çıkar, bankaların borcunu devlet üstlenir, her şey unutulur gider. Unutma Türkiye unutkanlıkla ayakta kalıyor, başka bir şeyle değil…
Kadınlar ağlamak için bir erkeğin omzuna ihtiyaç duyarlar. Ama başı dolu kadınlar, erkeğin omuzuna ağır gelir. Erkekler kadında kontrol edilebilir zeka, kontrol edilebilir başarı, kontrol edilebilir yetenek ister. Yani kadının sahip oldukları erkeğin kontrolünü aşmaya başladığında ilişki biter…
Gündüzün kelimeleri, gecenin rüyalarını değiştiriyor.
Yüzyıllardır bütün dünyayı tabiata karşı giydirdikleri halde bir tek çocuk yapma konusundaki bu tabiatçılık sinirime dokunuyor. Cinsellik ve türevleri söz konusu olduğunda hemen bir tabiatçılık! Üstelik hiç kimse cinselliği sahiden tabiatına göre yaşayamazken.