Tek korkusuz kural: Yalnız, yalnız, yalnız olmaktır. Davranışlarında ve düşüncelerinde bir başka insanın varlığını hesaba katmadan bir gün geçirebildiğin zaman, kendini cesur bir insan sayabilirsin.
İnsan artık istemediği zaman elde eder bazı şeyleri.
Aynı zamanda sana bir şey öğretmeyen her türlü acı boşuna çekilmiş bir acıdır. Acı çekmenin ne belalı bir iş olduğunu bildiğin için, bu gerçeği hatırla. Bir yıkımın büyüklüğüne üzülecek yerde, onun bir işe yaramayışına üzül.
Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum…
Talihsizliğe uğramış bir genci şu sözlerle avutmaya çalışırız: “Sabırlı ol; kendini koyuverme; ilerisi için daha dayanıklı yapar bu seni; herkesin başına bir kere gelir böyle şeyler vb.” Kimse gerçeği söylemeyi düşünmez: “Aynı şey bir kere, dört kere, on kere daha başına gelecektir- böyle şeyler her zaman başına gelecektir; çünkü sen kendini koruyamayacak bir yaradılışta isen, bundan kendini kurtaramazsın.”
Günleri değil anları hatırlarız.
Estetik değerler, ahlakın özü, gerçeğin ışığı öğretilemez. Her insan kendi içinde yaratmak zorundadır bunları. Bu kavramlar mutlak, zaman ve toplum dışı değerler oldukları için başkalarına iletilemez. Kelimeler bu kavramları ancak ana çizgileriyle dile getirebilirler.
Kendimiz için başaramadığımız her şey, özgürlüğümüzü o ölçüde kısıtlar.
Geçmiş bizim için, hem düşünmeden yeniden yaşayabileceğimiz kadar alışık olduğumuz, hem de ona her döndüğümüzde bizi şaşırtacak kadar bize yabancı bir şey olmalı: Bu durumda hayal gücümüzün kullanabileceği bir nitelik kazanmış olur. Size önceden sıradan görünmüş olan bir yaşantının üzerinden bir zaman geçsin, onu yepyeni bir gözle görür, hayretler içinde kalırsınız.
Birçok şey bulabilmek için yalnız bir şey aramalı.
Aynı zamanda sana bir şey öğretmeyen her türlü acı boşuna çekilmiş bir acıdır. Acı çekmenin ne belalı bir iş olduğunu bildiğin için, bu gerçeği hatırla. Bir yıkımın büyüklüğüne üzülecek yerde, onun bir işe yaramayışına üzül.
Gerçek acı çeşitli düşüncelerden meydana gelir. İnsan aynı anda ancak bir şey düşünebileceğine göre, bir düşünceden öbürüne geçmeyi, böylece sırayla her sızlayan yerin acısını dindirmeyi öğren.
Aşırı duygusal kimselerin yanıldıkları nokta “sevecen duygular”ın varlığına inanmaları değil, kendi sevecen yaradılışları adına bu duygulara sahip çıkmalarıdır. Ancak sert ve kararlı kimseler kendilerini sevecen duygularla kuşatma bilgi ve yeteneğine sahiptirler; ama işin acısı, bu duyguların tadını da en az onlar çıkarabilirler.
Mutluluk insanın kendisini başkanlarına adamasından başka bir şey olarak düşünülemezdi. Ancak kendi dışımıza çıkarak mutlu olabiliriz.
Mutluluğun gizini, onu yarın ve her zaman yeniden elde edebilecek şekilde bulaya çalışmanın o gelip geçici acısı olmasa, beşki de eksiksiz olurdu mutluluğum. Ama belki de yanılıyorum, belki de acıda gizli mutluluk. Bir kez daha, yarın anılarla yetinebilmeyi umduğumu anlıyorum.
Hepimiz kötü şeyler düşünürüz ama pek seyrek kötülük yapabiliriz. Hepimiz iyi şeyler yapabiliriz, ama iyi şeyler düşünebilenlerimiz pek azdır.
Kaderin amansız oluşu değildir sorun; çünkü insan bir şeyi inatla isterse, onu elde eder. Korkunç lan, istediğimiz şeyi elde ettikten sonra ondan bıkmamızdır. O zaman suçu kaderde değil, kendi isteğimizde bulmalıyız.
Bizim istediğimiz,bir kadına sahip olmak değil,o kadına sahip olan tek erkek olmaktır.
Bir dikey tipler vardır: Bunlar her şeyi sırayla yaparlar; bir kişiden ya da bir şeyden öbürüne geçerken öncekini bırakırlar; kendilerini yeni bir sevgiliye adadıkları zaman, bir eski sevgilinin gelip onları kışkırtmasına sinirlenirler. Bunlar romantiktir, hiç büyümezler. Bir de yatay tipler vardır: Bunlar oldukça geniş bir değerler dünyasından yaşantı zenginleştirirler, eski tanıdıklarından vazgeçmeden yeni insanlarla ve şeylerle ilgilenmesini bilirler; serinkanlılıklarının, köklü inançlarının yardımıyla birbirinden oldukça değişik tutkuları denetleyecek ve yola getirecek gücü bulurlar. Böyle insanlar da klasiktir.
Hiçbir kadın para için evlenmez:bütün kadınlar, bir milyonerle evlenmeden önce, ona aşık olacak kadar kurnazdır.
Herkesin başına aynı şeylerin gelmesi, belirlenimci bir saptama değildir. Tam tersine. Bu şeylerin olması, öznenin bu şeylerin gerekliliğince belirlendiği anlamına gelmez; özenin her karşılaşmaya kendi iradesini, yapısını, kişiliğini, özünü vb. taşıdığı anlamına gelir, karşılaşmaları seçen, onlara hep aynı biçimi veren de budur. Karşılaşmalara her ne kadar insan benliği girse de, onlar özgürdür.
İnsanın kendisine yapacağı tek iyilik, kendi acıklı güçsüzlüğünü büyük bir hoşgörüyle karşılamasıdır; bunun ne kadar zararlı olabileceğini ise herkes bilir.
Bir şey sona ermek üzere. Oturmuş sigaranı tüttürürken, içini kemiren, seni tedirgen eden bir şey olduğunu seziyorsun. Gündelik hayatın dertleri mi seni korkutan? Hayır. Seni korkutan içindeki boşluk.
Ne zaman yaşıyorsun? Ne zaman derinliklere iniyorsun? Hep işine dalmış durumdasın. Farkına varmadan ölümün kıyısına bile gelmiş olabilirsin.
Ne zaman bir güçlükle ya da acıyla karşılaşsam, hep intiharı düşünmeye yargılı olduğumu biliyorum. Beni korkutan da bu: Temel ilkem intihar, gerçekleştiremediğim, hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim, ama düşüncesi duyarlığımı okşayan intihar…
Yanılan insan henüz alın yazısının ne olduğunu bilmeyen insandır. Yani bu insan, geleceğini belirleyen geçmişini anlamıyor demektir. Ama ister anlasın, ister anlamasın, geçmiş gene de geleceği gösterir. Her hayat, olması gerektiği gibidir.
Cesare Pavese
Yaşama Uğraşı
Çeviren: Cevat Çapan, Can Yayınları