Kırmızı Işıkta Yürümek – Erdal Atabek
Karşımda oturan kadını anlamaya çalışıyordum.
Üzgün müydü? Kırgın mıydı? Durgun muydu? Belki hepsi. Fazlası da.
Onda bir öfkenin kırmızı parlaklığını görmüyordum. Oysa öfkeli olmalıydı. Öfke kızartır, kızgınlık karartır, heyecan soldurur. Duygusal tepkilerin renkleri vardır.
Karşımda oturan kadında bu rengi aradım. Kahverengiydi ve mat.
-Kadınlığımla oynadı dedi. Yıllar geçti, bunu unutamadım. Ne çok şeyi unuttum oysa, neleri unuttum. Düşünüyorum da, gerçekten neleri unuttum. Ama işte bunu unutamıyorum. Kadınlığımla oynayışını yani.
Erkek ne yapmıştı da kadının kadınlığıyla oynamıştı? Bunun ne çok biçimi vardır.
-Sen de kadın mısın? Bir tartışma sırasında söyleniveren bir söz.
-Baksana, Hale giydiğini ne güzel yakıştırmış. Bir toplantıdan sonra üstü örtülü eleştiri olarak yapılan bir karşılaştırma.
-Yıllar kadını daha çok yıpratıyor. (Erkeği o denli yıpratmadığını söylemenin bir başka biçimiyle.)
Çocukken akrabamız olan bir kadının Kadınlık gururum incindi, dediği olayı anımsadım. Genç kadın, eşinin kendisini başka bir kadınla aldatmasından yakınıyordu. Ama kadınlık gururunu inciten, eşinin onu aldatması değil, öteki kadını kendisinden daha çirkin bulmasıydı.
Gördüm onu. Benden çirkin. Güzel bir kadın olsaydı anlardım. Erkektir. Güzel bir kadını beğenebilir. Böylesine kırılmazdım. Ama bu kadın? Bu kadında ne buldu? Keşke güzel bir kadın olsaydı. Gururum kırıldı.
Ben söze karışmıyordum. Sadece anlamaya çalışıyordum. Bu genç kadın, kocasının kendisini aldatışına değil de, kadının daha çirkin oluşuna kızıyordu. Neden böyleydi? Bilmiyordum ve anlamıyordum.
Sonra akrabamız olan kadın gittikten sonra annemle konuştuk.
Ona Kadın güzel olsaydı daha çok üzülmeyecek miydi? dedim. Bu kez de ben daha çirkinim diye üzülmeyecek miydi?
Annem Belli olmaz oğlum dedi. Onun ne demek istediğini de anlamadım.
Şimdi her şeyi anlıyor muyum? Ne gezer. İnsanlar ilişkin hiçbir şey kolay kolay anlaşılmaz: Ama bu konunun derinden yaralayıcı yanını sanırım anlıyorum.
İnsanı cinsel kimliğinde yaralamak.
Gerçekten ağır yaralama bu. Ağır. Derinden. Kalıcı.
Hiçbir koşulda hiçbir tartışmada, hiçbir kavgada yapılmaması gereken bir büyük yanlış.
Erkek için de geçerli. Aynı derecede geçerli.
-Sen de erkek misin? Hiç söylenmemeli bu.
-Baksana, Ekrem ne hoştu. Sakın sakın.
-Erkekler daha çabuk yıpranıyor galiba. Dikkat.
İnsanı cinsel kimliğinde yaralamak kadına da, erkeğe de yapılmaması gereken bir yanlış.
Kadınlar, sezgileriyle daha çabuk kavrıyor, bu büyük yanlışı genelde yapmamaya çalışıyorlar gibi bir gözlemim var. (Belki de erkeği gözden çıkarıncaya kadar, bilemem.)
Erkekleri daha dikkatsiz buluyorum. (Belki de benim gözlemim böyledir.)
Ama, kurumsal işlemlerin hemen sadece kadınlara yönelik olduğu doğru.
Resmi bir işe girmek için başvuran kadınların Bakire olup olmadıklarını anlamak için muayene ettirildikleri
haberi basında yer aldı.
Haber öylece yayınlandı, geçti. Ertesi günlerde bazı kadınların imzalarıyla bir protesto ilanı verildi ve bitti.
Bu konu bitmeli miydi?
Bir olayın tahkikatı sırasında yakalanan genç kızların Kızlık muayenesine gönderildikleri haberi basında yer aldı, geçti.
Bu haber öyle geçmeli miydi?
Neden, erkeklerin erkekliklerini muayene ettirmek kimsenin aklından geçmez de, kadınlar söz konusu olunca, bunlar yapılabilir?
Kuşkusuz, böyle bir davranış ne kadınlara yapılmalıdır, ne de erkeklere.
Cinsel kimliğe saldırı, iki kişi arasındaki tartışmada da, kurumsal işlev olarak da ağır, derin, kalıcı, bir yaralanmadır.
İnsanlar tartışabilir, birbirlerini eleştirebilir, birbirlerine üzücü sözler söyleyebilir, birbirlerine kırıcı olabilir.
Ama, çok dikkat, bazı sınırlar aşılmamalıdır.
Ama, çok dikkat, duyarlı alanlara girilmemelidir.
Ama, çok dikkat, bazı çıplak yerler örselenmemelidir.
Erkek olsun, kadın olsun birbirlerine davranışları özen gerektirir.
Davranışlarda özen, hele de tartışmalarda, hele de eleştirilerde, hele de anlaşmazlıklarda olağanüstü önem taşımaz mı?
Bir insanı yaralamak çok kolaydır. Ya onarmak? Onarmak, sanıldığından daha zor.
Doğru bir atasözümüz Yıkmak kolay, yapmak güç der.
Ya onarılmaz yaralamaya ne demeli?
Kurumsal davranışlara gelince. Bunlar hepimizin sorunu değil mi?
İnsanlar işe girmek isteyebilir. İnsanlar çalışmak isteyebilir. İnsanlar gözaltına alınabilir. İnsanlar tutuklanabilir.
Böyledir diye, çaresizdir diye, karşı koyacak güçleri yoktur diye, onların cinsel kimliklerine saldırmak hangi insan hakkı kavramıyla bağdaşır?
Kim, kimler kendilerinde genç kızları kızlık muayenesine göndermek hakkını bulur?
Bir toplum, kadınıyla erkeğiyle bütün bir toplum, nasıl olur da benim başıma gelmedi ya rahatlığıyla bu olaya kayıtsız kalır?
Ondan sonra da insan haklarından söz etmek.
Ondan sonra da uygar olduğunu söylemek.
Ondan sonra da Avrupalı olmak istemek.
Bu tutarsızlığımızı bilmek zorundayız.
Bu davranış yanlışlığımızı düzeltmek zorundayız.
Bunun için de çocuk eğitimimize kadar uzanmamız gerekiyor. Çocuk eğitimimize kadar. Çünkü, yanlışlarımız oradan başlıyor.
Çocuklarımızın cinsel kimliklerini ya kışkırtıyoruz, ya da bastırıyoruz.
Sonra o çocuklar büyüyor, genç oluyor.
O gençler büyüyor, büyük oluyor.
O büyükler de birbirlerine bunları yapıyor.
Her şey çocukları nasıl eğittiğimizle başlıyor, ama onunla kalmıyor.
Bütün geleneksel değer yargılarımızı işin içine sokuyoruz.
Toplumun bütün açık, kapalı baskılarını işin içine sokuyoruz.
İnsanı yaralamanın binbir yolunu öğreniyoruz.
Öğrendiklerimizle insanı yaralıyoruz.
Sonra da yakınmaya başlıyoruz:
-Bana çok uzak davranıyorsun. Önceden böyle değildin, değiştin.
-Sanki iki ayrı kişi gibi olduk.
-Beni artık sevmiyorsun.
Ya da toplumsal hüznün çaresiz açıklamaları.
-Bakıyorum da kimsenin yüzü gülmüyor.
-Millet iyice içine kapandı.
Kişisel ilişkilerde özensizlik, dikkatsizlik, kopukluk.
Toplumsal ilişkilerde baskıcılık, ilgisizlik, çıkarcılık.
Ne bekliyoruz, ne bekleyebiliriz, neye hakkımız var?
Buradan başlamak gerekiyor. Buradan başlamak ve yanlışı düzeltmek gerekiyor. Önce kendimizde, sonra yakınımızda, sonra bütün toplumumuzda.
Yanlışı düzeltmek ve doğru bir cinsel kimlik kazanmak.
Kadın ve erkek olmaktan önce insan olmayı öğrenmek.
Kadın ve erkekliğin değil, insan olmanın önemli olduğunu öğrenmek.
İnsan olmak ve insan olma çabasını hayat boyu sürdürmek.
İnsan olmak ve herkesin insan olduğunu bilmek.
İnsanca yaşamak ve herkesin insanca yaşamak hakkına saygı duymak.
Belki de ilk öğrenmemiz gereken budur.
Belki de yaşamanın asıl anlamı budur.
Ne dersiniz?
Erdal Atabek
Kırmızı Işıkta Yürümek