Yanlış Yaşama Öğretisine Karşı Çıkmamız Gerekiyor… – Erdal Atabek

Bugün bize bir şeylere sahip olarak mutlu olacağımız öğretiliyor. Bir şeylere sahip olmadığımız zaman hiçbir şeyimizin olmayacağıyla korkutuluyoruz. Toplum içindeki güvensizliğimiz karşımıza dikiliyor, kendimizi koruma duygumuz sömürülüyor; bir şeylere sahip olmaya güdüleniyoruz. Bu sahip olma güdüsü, yaşamamızın temel itkisi kılınıyor. Giderek sahip olacağımız her şeye ulaşmak için yaşamamız öğretiliyor. Sahip olmak yaşamanın amacı oluyor. İnsanlar sahip oldukları şeylerle değer kazanıyor. Çok şeye sahip olmadığımız zaman değersiz olduğumuz öğretiliyor. Varoluşumuz, toplumsal kimliğimiz, bireysel kimliğimiz sahip olduğumuz şeylerle özdeşleşiyor. Varoluşumuz da şeyleşiyor. Şey bu duruma geldiği zaman amacımız oluyor.

Şey nedir? O artık hayatımızdaki metalar olmaktan çıkıyor, değerler oluyor, insanlar oluyor, ilişkilerimiz oluyor. Sadece benim dediğimiz şeylerle mutlu olduğumuzu sanıyoruz. Ev, araba, yetki, erkek, kadın, çocuk, ülke, güç… artık şeyler dir. Hepsi de sahip olma tekilliğinde varolduğu zaman rahat ediyoruz. Benim olduğu zaman değer veriyoruz. Benim diyebildiğimiz zaman seviyoruz. Sevgi de sahip olmayla yer değiştiriyor. Sadece sahip olduğumuz şeyleri seviyoruz. Sahip olmadığımız hiçbir şeye sevgi duyamıyoruz. Evimi seviyorum. Arabamı seviyorum.  Yetkimi seviyorum. Kocamı seviyorum. Kadınımı seviyorum. Çocuğumu seviyorum.  Ülkemi seviyorum.  Güçlü olmayı seviyorum.

Sahip olma güdüsü, paylaşmayı değil, paylaşmamayı öğretiyor. Paylaştığım her şey mutluluğumu azaltıyor. Onun için de paylaşmıyorum. Bir şeyi paylaşmak zorunda kaldığım kişiyi sevmiyorum, hatta ondan nefret ediyorum. Çünkü, o benim sahip olduğum şeyleri azaltıyor, beni mutsuz ediyor. Sahip olma, güdüsü bana nefreti öğretiyor, bana düşmanlığı öğretiyor. Elimdekine ortak olmak isteyen herkes artık benim düşmanımdır. Nefreti ve düşmanlığı öğreniyorum. Elimdekini korumak artık bana yetmiyor. Daha fazla şeye sahip olmak için başkasının elindekini de almam gerekiyor. Onunla savaşmayı öğreniyorum. Onunla savaşıyorum, elindekini alıyorum. Çünkü o düşmanımdır ve onunla savaşmam gerekiyor. Onunla savaşmam, onu öldürmem gerekiyor. Çünkü onun elindekini alacağım ve daha çok şeye sahip olacağım.

Sahip oluyorum ama mutlu olamıyorum. Mutluluk hep daha çok şeye sahip olmanın ucunda, elimdekiler bana yetmiyor. Mutsuz oluyorum. Mutsuzum.

Sahip olma öğretisi bana çalışmamın zorunlu olduğunu da öğretiyor. Çalışmam, çok çalışmam gerekiyor. Yapacağım işi sevip sevmediğimi, düşünme hakkım da yok. En çok sevmem gereken iş, en çok para kazanacağım iş oluyor. Buna zorunluyum. Çünkü çok para kazanmam, çok şeye sahip olmanın tek yolu. Bunun için de hangi işi yapmalıyım? sorusunun yanıtı hangisi daha çok para getirirse oluyor. Ben de gözümü çok para getiren işlere dikiyorum. Eğitimimi de bu biçimlendiriyor. En çok para getiren mesleklere bakıyorum, onun eğitimini yapmak için kendimi zorluyorum. O mesleği sevip sevmemek hiç önem taşımıyor. O mesleği yapmak, çok para kazanmak için zorunlu. Öyleyse eğitimim de o yönde olmalı. Eğitimimi tamamlıyorum, mesleği yapıyorum. Aslında ne mesleğimi seviyorum ne de işimi. Ama bunu yapmaya zorunluyum. Çünkü çok para kazanmalıyım ve çok şeye sahip olmalıyım. Ancak böyle mutlu olabilirim. Bana bu öğretildi. Çalışıyorum, çok çalışıyorum, para kazanıyorum, daha çok para kazanıyorum. Bir şeylere sahip oluyorum, daha çok şeylere sahip oluyorum.

Erdal Atabek
Kırmızı Işıkta Yürümek

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz