Yaşar Kemal: Ağıtlar insanların ölüm karşısındaki acıları, umutları, umutsuzluklarıdır

Toroslardaki, Çukurovadaki ağıt törenlerinde de, Andromakhenin yaptığı gibi önce ölünün yakınları başlarlar ağıt söylemeye, ondan sonra öteki kadınlar ağıdı karşılarlar. Ya da onun yaktığı ağıdı yinelerler, ya da içlerinden birisi ilk söyleyene karşılık verir. Öbür kadınlar da ona katılırlar. Sonra içlerinden başka biri ağıda başlar. Bu, ağıtçı bir kadın olabilir. Bu ünlü bir kadındır. O, ağıdı yakar, ötekiler, yinelerler. Başka bir kadın alır bu sefer… Ağıda ilk başlayan kadın, ağıdını sonuna kadar sürdürebilir de, ağıdını başka kadına bırakmadan. Yalnız her dörtlük sonunda kadınlar ağıdı yakan kadına, onun ağıdını yineliyerek, toptan katılırlar. Homerosun, İlyadada Hektorun karısının ağıt yaktığı töreni toptan vermemesi, destanın getirdiği ölçü yüzünden olmalı.

Benim burada amacım ağıtların kuramını yazmak, bundan da bir sonuca varmak değil. Salt, ölüm törenlerinin, ağıt yakmaların insanlık macerasıyla birlikte, belki de sözden önce başladığına şöyle bir değinmektir. Ve bu ölüm törenleri, ağıt yakmalar, dünyanın birçok ülkesinde günümüze kadar geldi. Bütün dünyada bir karşılaştırmalı ağıtlar araştırması yapılabilir. Bu, o kadar zor bir çalışma da olmaz. Böylelikle de insanların ölüm karşısındaki durumu, ölüm karşısındaki acıları, tesellileri, umutları, umutsuzlukları, içlerindeki şiir, korku, sevinçleri, birçok karmaşık, iç içe geçmiş duygular ortaya çıkarılabilir.

Ağıt törenlerinde bulunanlar, bu törenin üstüne çalışmalar yapanlar bilirler: Ölü ortadadır, üstüne ak bir çarşaf örtülmüştür, ölüye ağlayan kadınlar çepeçevre ölünün yöresine halkalanmışlardır. Yukarda da söylediğim gibi önce ölünün bir yakını başlar ağıda, ondan sonra öteki kadınlar onun arkasından söylediği dörtlüğü yinelerler. Bu kadın, ölünün yakınlarından biri değil, ünlü bir ağıtçı kadın da olabilir. Ölünün yakını ya da ağıtçı kadının ağıdını yaktıktan sonra, o günlerde, o aylarda ölmüş bir kişinin de bir yakını, anası, kız kardeşi ölünün başında kendi ölüsüne ağlar, ölüsüne ağıt yakabilir. Ölünün yakını da, ünlü ağıtçı olmayan kadınlar da ağıt yakabilirler. Benim derlediğim bir ağıdı, Hemite (Gökçedam) köyünden Dervişin oğlu İbişin Ağıdını köyün bütün kadınları yakmışlardır. İbişin Ağıdını bir kadından da derlemedim, aşağı yukarı köyün her kadınından bir parça aldım. O parçaları yakan kadınların adlarını almaya çalıştım, her şey o kadar biribirine karışmıştı ki içinden çıkamadan, salt kadınların bana söyledikleri dörtlükleri yazdım.

Başka ağıtlarda da buna benzer durumlarla karşılaştım, gene adları saptamaya başladım, olmadı, ananın söylemesi gereken dörtlüğü kıza, gelinin söylemesi gerekeni de anaya veriyorlardı. Törenlerde ağıt, kiminde de karşılıklı söyleniyor, Ahmedin Ağıdında olduğu gibi. Bu ağıtta bir Ahmedin anası, bir gelin söylüyor. Ağıtlarda, törende bulunan bütün kadınların sırasıyla ağıt yaktığı vardır. Bu bütün köyün ağıt yaktığı cinsinden değildir. İbişin Ağıdını derlediğim günlerden aylar önce ölmüştü İbiş, derlediğim günlerde bile ağıt yakılıyordu ona. İbişten sonra ölen başka ölülerin törenlerinde de İbişe ağıt yakılmıştı. Bir de ölü gömüldükten günler, aylar sonra bile ağıt törenleri yapılabilir. Uzaktaki akrabalar, dostlar yas yerine geç gelirler. Yas yerine gelenlerin, eve girer girmez, bir ağlamayla, feryadü figanla ölünün giyitleri önlerine atılır, ölü bugün ölmüşcesine kadınlar, kızlar ağıda başlarlar. O ağıtlar da ölünün ilk yakılan ağıdına eklenebilir.

Eğer bir ağıt dillere düşmüşse, ağıdın dillere düşmesinin sebepleri vardır. Birincisi ölenin o bölgede ünlü, çok sevilmiş, sayılmış bir kişi olması. Örneğin ünlü, sevilen bir eşkıya üstüne çıkarılan ağıt dillere düşer. Böyle ünlü eşkıyalar üstüne epeyi ağıt, türkü vardır. Karasevdadan ölmüş ya da öldürülmüş kimseler üstüne çıkarılan ağıtlar da dillere düşer. Acıklı, beklenmeyen ölümler, gençler üstüne çıkan ağıtlar da dillere düşer. Bir de toplumu ilgilendiren ölümler dillere düşer. Özellikle savaşlarda ölenler üstüne çıkarılan ağıtlar unutulmaz. Örneğin, olanağım olsaydı, Uzunyaylada altı aylık bir çalışma yapabilseydim ağıtları topladığım sıralar, Vay Anam Kurası Ağıdından yüzlerce dörtlük toplayabilirdim. Çünkü Toroslardan, Çukurovadan, Torosun öte yüzünden yüzlerce genç savaşa gitmiş dönmemişler, bu yörelerin kadınları da ağıtlara veryansın etmişlerdi. Köylerde ağıt kilimler bile yapılmış, adına da Vay Anam Kurasının Kilimi denmişti. Nereye gitsem, hangi köye varsam bir kadından bir Vay Anam Kurası Ağıdı derliyordum, hiç olmazsa bir dörtlük. Depremlerde ölenler üstüne de birçok ağıt çıkarılmıştır. Sellere gidenlere de… “Gelin Ayşenin Ağıdı” gibi. Beşiği çam ağacına takılı kalan “Bebeğin Ağıdı” gibi. Doğal ölümlerle ölmeyenler için unutulmaz ağıtlar yakılır. Böylesi, buna benzer ağıt olayların ağıtlarını toplum benimser. Bir de güldürmece ağıtlar var. Örneğin, bir horoz üstüne yakılan ağıtları biliyorum. Horozunu ünlü bir kahramana benzeterek ona ağıtlar düzen kadın hem ağlıyor, hem de gülüyordu. Bir pamuk tarlasında, kadın giyitleri giyen, ortaya, ölüye öykünen bir delikanlıyı yatırıp, kadınlara, onların ağlamalarına, ağıtlarına öykünerek ağıt yakan, seyircilerini gülmekten kırıp geçiren Cemil Ahmedi anımsıyorum. 1940’lı yıllarda Ceyhan köylüklerinde bütün köy pamuk toplamaya gitmiştik. Toroslardan da ırgatlar inmişti. Kumalı köylüleri de gelmişlerdi. Köylülerin içinde ünlü türkücü Cemil Ahmet de vardı. Cemil Ahmet bütün güneyde türkü söylemesi, destan anlatmasıyla çok ünlü bir kişiydi. Akşamüstleri ırgatlar işi bitirince Cemil Ahmet hem türkü söyler, hem de türlü oyunlar sergilerdi. Ağıt oyunu da bunlardan biriydi.

Güney Türkmenlerinde, Torosun Alevi Kürtlerinde ağıtlar, ağıt törenleri çok yaygındır. Yalnız Güney Türkmenlerinin ağıdının bir tek biçimi vardır. Bu biçim A—A—B—A’dır, sekiz hecelidir. Yedi heceli olanlar da, binde bir görülür. Çoğunlukla uyaklar yarımdır. Kimi ağıtlarda da uyaklar, heceler bozulur. Başka başka biçimlerde olan ağıtlar da vardır. Güney Türkmeninde, Avşarlarda, Kars yörelerinin Türkmenlerinde bunlar türkü diye adlandırılır. “Kazımın” türküsü gibi. “Aslanım Kazımım yerde yatıyor / Kaytan bıyıkları kana batıyor.” Bu türkünün içeriği tam ağıttır ya biçimi ağıt biçimi değildir. Bestesi de yanıktır. Güney Türkmeni ağıtlarının bestelerine yakındır. Güneyde ağıtlar da kendine has bestelerle söylenir. Besteler de bir tane iki tane değildir. Her ağıt aynı ağızla söylenmez. Her ağıdın bir bestesi yoksa da, birçok ağıt bir ağızla söyleniyorsa da, birçok ağıt da ayrı ayrı besteyle, ağızla söyleniyor.

Kimi ünlü ağıtlar, örneğin Kozanoğlu Ağıdı bütün Çukurovaya, Toroslara kadar yayılmış, dahası da Orta Anadoluya kadar gitmiş, Orta Anadoluda da oturak havası türküsü olmuştur. Kozanoğlu Ağıdı, öteki birçok ağıdın tersine, bir bütünlük gösteriyor. Kozanoğlu Ağıdında olay, hikaye beş aşağı, beş yukarı anlaşılabilir. Biliyoruz ki, Kozanoğlu başkaldırısı 1865’tedir. Güney Türkmenleri Padişaha karşı başkaldırıyorlar. Başkaldırının başı Kozanoğlu olduğundan dolayı bu başkaldırının adı Kozanoğlu adıyla anılıyor. Kozanoğlu Ağıdı, bir kişiye ağıttan çok bir topluluğun ağıdıdır. Elbette bu ağıtta Kozanoğlu Yusuf Ağanın öldürülmesi de ağır basar. Ağıdı Kozanoğlunun kız kardeşi Karakız Hatun yakmıştır. Bütün söylentiler böyle ya, gene bütün ağıtlarda olduğu gibi, ağıtçılar, Türkmen kadınları, başkaldırı savaşında yakınları ölenler ağıtlarıyla Kozanoğlu ağıdına katılmışlardır. Her bölgede bir sürü dörtlük… Kozanoğlu Ağıdının bütünü tek başına Karakız Hatunun olamaz. Yukarıda da söyledik ya, ağıtları özünde zaten bir kişi yakmıyor. Kozanoğlu Ağıdı gibi böyle birçok ağıt var. Bu ağıtlar üstüne düşünürken, ağıtlarla epope arasında bir ilişki kuramaz mıyız, diye düşünüyorum. Epopenin temelinde ağıt yok mu? Çağımızda, Türkülü Halk Hikayelerini yaratanlar, bu yaratıcılar günümüze kadar geldiler. Bir ikisini de tanıyoruz. Örnek verecek olursak Aşık Şenlikin yarattığı birçok hikayeyi gösterebiliriz. Türkülü Hikayeler bir tür epope niteliğindedir. Yalnız Türkülü Hikayelere epope dışı öğeler karışmıştır. Bir kere biçim değişikliği var. Türkülü Hikayelerin bir bölümü düz anlatı, bir bölümü, yer yer, türküdür. Oysa epope çoğunlukla ölçülü, uyaklı bir tür uzun şiirdir. Günümüzdeki her destanın da bir ayrı bestesi vardır. Kürt destanları bugünlerde bile Doğu Anadoluda söyleniyor, günlerce, gecelerce. Bu destanlardan bildiğimiz Siyabend ya da kimi bölgelerde Siy Ahmede Silivi dedikleri destan. Salihé Serté, Memo Alanı da buna katabiliriz. Bu destanlar ayrı ağızlarla söylenir. Ağızlar bölgeye göre değişir. Kürt destanları ölçülü (vezinli), uyaklı değil, tam serbesttir. Lirizmini sözlerin uyumundan alır. Dede Korkutu da bu destanlar arasına sokabiliriz. Ondaki şiirler de ölçülü, ya da uyaklı değildir. Dede Korkut da lirizmini sözlerin uyumundan alır. Günümüzde, daha yaşayan, Kırgız bozkırlarında düğünlerde, bayramlarda, sohbetlerde, törenlerde söylenen Manas Destanı ölçülü ve uyaklıdır. Şimdiye kadar bu Kırgız destanından milyondan çok dize derlenmiştir. Destanlara, genellikle şöyle bir bakarsak, bu uzun türkülerde bile çoğunlukla ağıt niteliği görürüz. Gılgamış Destanı Gılgamışa yakılmış bir ağıt değil mi? Bizim Türkmen ağıtlarıyla bu destanlar arasında, çok uzak da olsa bir ilişki kuramaz mıyız? Kozanoğlu bir destancının eline geçseydi, ya da çağı destan yaratma çağı olsaydı, Kozanoğlu Ağıdından bir destan çıkmaz mıydı? Bir büyük destancı bu ağıtlardan bir destan yapamaz mıydı? Demek istiyorum ki, ağıtlardan, bu en eski olması gereken söz sanatından, destanlar türemiş olamaz mı? Ne kadar uzak olursa olsun destanla ağıdın arası, destan ağıt ilişkisi araştırmaya değmez mi? Kozanoğlu ağıdı bütünüyle derlense, bir araya getirilse, düzenlense onda destan nitelikleri bulamaz mıyız?

Ben bu ağıtları derlerken kaçırdığım bir yan oldu. O zamanlar ses alma makineleri daha Türkiye’ye gelmemişti. Gelmiş olsa bile, benim elime geçme olanağı yoktu. Ağıtları yavaş da olsa, çabuk da olsa yazıyordum. Yalnız ağıdı bana söyleyen her kişi, bir de uzun, o ağıdın hikayesini anlatıyordu. Bu uzun hikayeleri o günün koşullarında, kendi koşullarımda olduğu gibi yazma olanağım yoktu. Ağıtları derlerken, neyi kaçırdığımı bile bile, o hikayeleri ancak çok kısa özetleyebildim. Benden önce benden sonra ağıt toplayanlar bunu bile yapamamışlar ya da akıl etmemişler.

Ağıtlar
Yaşar Kemal

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz