Ağıtlar Üstüne: Ağıt, ölüme karşı etkili bir direniştir – Yaşar Kemal

Ölüm karşısında insanın şaşkınlığı, korkusu, inanamazlığı… Ölüm, insan soyunun en çok uğraştığı macerası olmuştur. İnsan soyu bilinçlendiğinden bu yana ölümsüzlüğü aramış, ölümü yenmek için yapmadığı etmediği kalmamıştır. İnsan ölümü yenmek için öylesine çok şey yaratmıştır ki, inanmak güç. Tanrılar, ölümde tanrılara sığınma, dünyamızdan başka yeni dünyalar yaratarak o dünyalara sığınma, destanlara, ağıtlara, şiirlere sığınma… Düşlere sığınma. İnsanın, ölümden kaçmak için yaratarak sığındığı düş dünyaları öylesine zengin ki, insanoğlu ölümden başka hiçbir şeyle uğraşmamış dersiniz. Elimizdeki en eski yapıt olan “Gılgamış Destanı” bile bir ölümsüzlüğü aramanın yapıtıdır. Ve ölüm törenleri, buna bağlı olarak da ağıt törenleri o günden, o günden çok öncelerinden, bu güne kadar sürüp geliyor. Ölümsüzlüğün arayıcısı Uruk kralı Gılgamış, arkadaşı üstüne bir ağıt da yakıyor. Ağıt da ölüme karşı insanlığın yaratıp sığındıklarından biridir. Ağıt da ölüm acısını yeynilten bir öğedir. Ölüme karşı etkili bir direniştir. Gılgamışın ölen arkadaşı Enkidu için yaktığı ağıt arkadaş sevgisinin çok güzel bir örneğidir. Ve Gılgamış Enkidunun ölümünden sonra ölümsüzlüğü aramak için yola çıkmış, ölümsüzlük otunu suyun dibinden çıkarmış, sonunda da onu yılana kaptırmış, böylelikle de ölümsüzlüğe kavuşamamamıştır. Lokman Hekim de tıpkı Gılgamış gibidir. Lokman Hekime bütün otlar konuşur ve ona ben şu, ben bu hastalığın ilacıyım diye bağırır. Böylelikle de Lokman Hekim birçok şifalı ilaç bulur. En sonunda da Lokman ölümün ilacını aramaya başlamış, ileri yaşlarında ilacı bulmaktan tam umudunu kesmişken, bir sabah gün ışırken, bir kayanın dibinden bir ses gelir kulağına, “ben ölümün ilacıyım, ben ölümün…” Lokman Hekim gider ilacı koparır, yemek aklına gelmeden tıpkı Gılgamış gibi, doğru Misise koşar. Misis köprüsünün üstüne gelir, insanlara bağırmaya başlar, “ölümün ilacını buldum, ölümün ilacını…” Kalabalıklar gelir Lokmanın bağırtısına. Toplandıkça toplanırlar. “İşte ölümsüzlüğün ilacı,” diye gösterir Lokman. Yeşil, ince bir dal uzatır kalabalığa. Bu sırada da bir kanat gelir, Lokmanın eline vurur, dal da suya düşer, akar gider. Ben burada iki tane örnek verdim. İnsanlığın ölümsüzlüğü arama çabalarının yüzlerce, belki de binlerce destanı, masalı, türküsü, şiiri vardır. İnsan sonuna kadar istese de, istemese de ölümsüzlükten ne kadar umudunu kesse de ölümsüzlüğü arayacaktır. İşte bizdeki ölümsüz Kırklar, Yediler. Bunlar eski Yunandaki, Sümerlerdeki, Asurlulardaki tanrılar değil, insanlardır. Hızır da, İlyas da ölümsüzlüğe erişmiş insanlardır. Köroğlu da sonunda Kırklara karışmış, ölümsüzlüğe kavuşmuştur. Bizde ölümsüzlüğe kavuşmuş hayvanlar da vardır. Köroğlunun Kıratı Bingöllerde Abuhayat (Bengisu) içerek ölümsüzlüğe erişmiştir.

Aşağı yukarı bütün topraklarda doğum törenleri, düğün törenleri olduğu gibi ölüm törenleri de olmuştur. Bu ölüm törenleri her toprakta kendine göredir. Türlü özellikler gösterir bu törenler. Yalnız, bizim bugünkü bilgimize göre, her ülkede başkalıklar gösteren bu törenlerde ortak yanlar da vardır, o da törenlerde ağıt yakma. Daha da çok bu ağıtları kadınların yakması. Bugün bizim yöremizdeki ülkelerin birçoğunda ölüm törenlerinde ağıtlar yakılıyor. Arabistanda, özellikle Bedevilerde ölüm törenlerinde kadınların ağıt yakmaları daha yoğunlukla sürüyor. İranda, Orta Asyada, bugünkü Yunanistanda, Kürtlerde törenlerde ağıt yakmalar sürüyor. Kürtlerde ağıt yakmaların başka bir özelliği de var, oralarda, yani İrandaki, Iraktaki, Suriyedeki, Türkiyedeki Kürtlerde, ölülerin üstüne erkekler de ağıt yakarlar. Erkekler, ölü mezara götürülürken, hep bir ağızdan ağıtlar söylerler. Kafkaslarda, özellikle Çerkeslerde ölüm törenlerinde kadınların ağıt yaktıkları biliniyor, İngilizlerde, İrlandalılarda, Skoçlarda ağıdın varlığı biliniyor. Törensel olmasa da Mezopotamyada, Mısırda, İbranilerde, İbranilerde törenseldir de, Çinde, Sanskrit dilinde ağıtların varlığını biliyoruz. Afrikalılarda, Kızılderililerde ağıdın olduğu biliniyor. Buralardan birçok ağıt örneği de var elimizde.

Gılgamış Destanından Gılgamışın Enkiduya ağıdını, bizim kadın ağıtlarıyla ilişkisini kurabilmemiz için, veriyorum: “Gılgamış Enkidu için ağladı durdu. Tan vaktinin ilk ışınlarıyla, sesini yükselterek Urukun gün görmüş danışmanlarına ve pirlerine şöyle dedi:

“Dinleyin beni Urukun ermişleri

Arkadaşım Enkidunun uğruna döküyorum gözyaşlarımı

Yas tutan bir kadın gibi inliyorum

Kardeşim için ağlıyorum.

Ey Enkidu kardeşim!

Yanımdaki baltam,

Elimin gücü, önümdeki kalkan, kuşağımdaki kılıç!

Sendin

En ender süs en görkemli giysi,

Uğursuz bir alınyazısı senden yoksun kıldı beni.

Anan ve baban olan,

Yaban eşeği ve ceylan,

Seni yaratan bütün uzun kuyruklu yaratıklar,

Hep ardından ağlıyor.

Ovanın da otlakların da bütün yabanları,

Sedir ormanında sevdiğin keçiyolları,

Arkandan ağıt yakıyorlar gece gündüz.

Bütün ileri gelenleri yıkılmaz duvarlı Urukun

Ağlasınlar ardından,

Enkidu, genç kardeş,

Kutsamanın parmağı, bırak seni göstersin yakarış içinde.

Kulak ver ülkeyi baştanbaşa yarıp geçen yankıya,

Bir ananın inleyişini andıran o yankıya

Birlikte yürüdüğümüz keçiyollarının tümü

Avladığımız yabanıl hayvanlar, ayı ve sırtlan

Kaplan, pars ve arslan

Geyik de, dağ keçisi de, boğa da, maral da

Kıyıları boyunca gezindiğimiz ırmak da

Elamın Ulası da

Bir zamanlar kırbalarımızı doldurmağa gittiğimiz sevgili Fırat da

Ağlıyor senin için.

Bekçiyi öldürdüğümüz dağ,

Ağlıyor ardından,

Gökyüzü boğasının öldürüldüğü

Yıkılmaz duvarlı Urukun savaşçıları

Senin peşinden gözyaşı dökmekte.

Herkes Erududa,

Arkandan ağlamakta Enkidu.

Ye diye sana tahıl taşıyanlar,

Yasını tutmaktalar.

Sana içesin diye arpa suyu sunanlar,

Şimdi ardından ağıt yakmaktalar.

Seni miskle yağlayan yosma,

Senin için şimdi inleyip sızlamakta.

Sana bir eş bir de güzel öğütlerle yüzük sunan saraylı kadınlar,

Şimdi arkandan ağlayıp saçlarını yolmakta.

Kardeşlerin olan genç erkekler,

Kadınmışçasına saçlarını uzatıp yas tutuyorlar.

Nasıl bir şeydir acaba seni alıkoyan şu uyku

Karanlıklarda yitip gittin ve artık beni işitmez oldun.”

Yaşar Kemal
Kaynak: Ağıtlar 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial