Kitabımızın önemli bir bölümü “Dersim’de Neler Oldu?” başlığı altında toplandı. Yeni Nesil gazetesinde çıkan imzalı yazılar da buna dahildir. Bu bölüm, 1988’de Yeni Nesil adıyla yayınlanan daha sonra Yeni Asya diye çıkan gazetenin sahip olduğu Yeni Asya Yayınları’nın 11 cilt halinde ve “Yakın Tarih” başlığı altında çıkardığı ansiklopedik araştırmanın 10. cilt ve 41-116. sayfalarından alınmıştır. “Dersim’de Neler Oldu” başlığıyla dönemin Yeni Nesil gazetesinde özet olarak ve dizi biçiminde çıkan yazı hakkında, 1988 ortamında dava açıldı. Ancak bir sonuç alınamadı.
Yeni Asyacılarla ayrıldığımız temel bir nokta var: İslami meşrepli bu çevreye göre Dersim’deki olaylar ve katliamlar, “tümüyle Osmanlı’dan ve İslam’dan arınmaya çalışan Kemalist milliyetçi zihniyetin ürünüdür”. Her kötülük, bu milliyetçi ve ırkçı düşünceden kaynaklanmaktadır. Özünde doğru bir saptama. Fakat Dersim ve başka yerlerdeki Kürtlere yapılanları, isyanları bastırmada kullanılan vahşi askeri yöntemleri, sadece milliyetçi ideolojiye bağlamak yanlıştır. Örneğin, Şeyh Mahmut Berzenci’nin Irak’ta isyan ettiği dönemlerde, karşısında, gücünü Arap-İslam sentezinden alan Kral Faysal vardı. 1979’dan günümüze kadar İran Kürdistanı’ndaki isyanları bastıran ise Humeyni’nin önderliğinde kurulan İran İslam Cumhuriyeti’dir. 11 yıl İran’da kalmış İslamcı bir militan, oradaki Kürt halkına ve kadınlarına karşı yapılan vahşeti, geçtiğimiz aylarda (1991) yayınlanan İslamcı Ak-Zuhur dergisine anlattı. Aslında her iktidar, kendisine yönelik isyanı bastırmak için kurulmuştur. İktidar veya ihtilal, başkalarının ezilip uslandırılması veya imhası temelinde gerçekleşir. Gerekçe kimi zaman mezhepsel, kimi zaman iktidar kavgası, bazen sınıf mücadelesi ve bazen de milli temelde meşrulaştırılabilir. Büyük Selçuklular zamanındaki Batıni (Alevi köylü ayaklanmalarına karşı nefret ve katliamlar için Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün Siyasetname’de iktidar erkine öğütleri ibret vericidir) başkaldırıları, Abbasiler devrindeki köle Zenci ve komüncü Karmati hareketleri, Safevi-Osmanlı döneminde Kızılbaş faaliyetleri, yine Osmanlı zamanında Celali isyanları her defasında bir gerekçeye dayandırılarak on binlerce insan katledilmiş, isyan kanla bastırılmıştır.
Türkiye pratiğine bakarsak, Kürtlerin bastırılması olayı, sadece Kemalist kadroların veya Tek Parti yönetiminin marifeti değildir. Ya da genel adıyla, CHP’ye egemen İnönücü kanadın işinden ibaret değildir. Sonraki dönemlerde milliyetçi ırkçılığa dönüşen din temelli ırkçılığın (bağnazlığın) kökü, Abdülhamit zamanına kadar uzanır. Hamidiye Alayları, bu amaçla kurulmuştur. Sunduğumuz resmi raporlarda da görüleceği gibi, “Kürtleşmiş Türklerin asıllarına döndürülmesini, Dersim’de okul yapılarak Kürt unsurun yok edilmesini” isteyen resmi raporlar, din payandalı Osmanlı yönetimindeki 1860’larda başlayıp 1906’larda bitmektedir. Yani Sultan Abdülhamit dönemidir raporların yazıldığı tarihler.
Daha yakın zamana gelirsek, CHP’nin sağ kanadından Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir ile Celal Bayar gibi dini bütün muhafazakârları görürüz. Dini duyguları güçlü olan Fevzi Çakmak ile Kazım Karabekir’in bağnaz ve şoven raporlarını yukarıda sunmuştuk. Celal Bayar ise, Dersim harekâtlarına yetkili sıfatıyla katılmış, Meclis’te Dersimlilere hitaben yaptığı bir konuşmada, halkı teslim olmaya çağırmış, “Aksi takdirde, sesimizde kuvvet olduğu kadar kudret de vardır” diye gözdağı vermiştir. Koçgiri ayaklanmasını bastırmakla görevli komutan Nurettin Paşa’nın da dindar, hilafet yanlısı ve muhafazakâr olduğu, yazının akışı içinde görülecektir.
Yeri gelmişken belirtmeli, Mustafa Kemal ve Kürtler kitabının yazarı Abdurrahman Arslan da, benzer bir hataya düşerek, “Türk ırkçılığını Mustafa Kemal ile” başlatıyor. Oysa Mustafa Kemal’in 1920’li yıllarda özellikle yoğunlaştığı konu, iktidardı. Birçok şeyi yakıp yıkması, ezip geçmesi, silip süpürmesi bu temel üzerinde yürüyordu. Türk milliyetçiliği ise, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yükselen ve daha 1900 başlarında Kürtleri hedef alan (ezme ve asimilasyon) bir siyasetti ki, İttihat ve Terakkici kadronun başlattığı bu görüşlere, Kemalist kadro özünde pek farklı bir yorum getirmedi. Gerçekte bir hayalperestlik ve maceraperestlikten başka bir şey olmayan Turancılık’a sırtını döndü. Türkiye milliyetçiliği temelinde “kaynaşmış bir millet” yaratmaya yoğunlaştı. Bu politikanın ilk hedefi de Kürtler oluverdi.
Faik Bulut
Dersim Raporları