“İnsanların adaleti ne kadar zayıf ve güçsüzdü! Bu adalet ancak açıkça belli olan eylemlerin öcünü alabiliyordu! Kınanma ve ölüm, neden yalnız açıkça adam öldürene? O sizi tek vuruşla öldürür, yüksek gönüllük gösterip sizi uykunuzda yakalayarak ebediyen uyutur, ya da ölüm darbesini size birdenbire indirerek uzun uzun can çekişmekten kurtarır. Ruha zehri damla damla akıtan ve vücudu yok etmek için içeriden kemiren katil neden mutlu bir hayat sürüyor, her yerde saygı görüyor? Ceza görmeyen ne çok katil var! Süslü kötülüklere karşı hoşgörü! Ruhsal işkencelerle cinayet işleyenler nasıl da aklanıyorlar!”
“Acıyarak birçok şey yapabileceğimi kabul edebilirim; fakat sevmek asla!”
“Toprağa gömdüğümüz insanlar vardır; fakat öylesine çok sevmiş olduklarımız vardır ki, onlara kalbimiz kefen olmuştur ve her gün hatıraları kalbimizin çarpıntılarına karışır, kendilerini nefes alır gibi düşünürüz; aşka özgü bir ruh değişiminin tatlı kanunlarıyla onlar bizim içimizdedirler. Ruhumun içinde bir ruh var.”
Vadideki Zambak, ilk yayımlanışında (1836) beklenen ilgiyi görmemiş, Balzac’ın en az satan kitaplarından biri olmuştu. Oysa yazar, üzerinde en çok çalıştığı, en kusursuz, en büyük romanlarından birini yarattığı kanısındaydı. Zaman Balzac’ı haklı çıkardı: Vadideki Zambak, yazarın en sevilen, en çok okunan romanlarından biri oldu. Bu roman, on dokuzuncu yüzyıl Fransız yazınının iki büyük yöneliminin: Romantizm ile gerçekçilik akımının kavşak noktasında ortaya çıkar ve dünyanın en ünlü aşk romanlarından biri olarak gerçek yerini alır. Balzac, ‘aşk’ a derin bir gerçeklik kazandırırken, çağının toplumsal olgularını ve koşullarını yansıtmaya da büyük özen gösterir.
Vadideki Zambak, Balzac’ın olgunluk çağının en önemli eserlerinin başında gelir. Kocasından mutluluğu tadamayan, ama ona ihaneti de insana saygı açısından kendine yediremeyen Henriette, çocukluğunun bütün acılarını onun dizinde bir ana sevgisiyle karışık huzur içinde gideren Felix, çağlar boyunca insani sevgilere, fedakarlıklara örnek olacak karakterlerdir.