“Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu biz öldürdük. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerimizden? Kendimizi temizlememiz için hangi su var? Hangi kefaret bayramlarını, hangi kutsal oyunları icat etmemiz gerekecek? Fazla büyük değil mi bize, bu amelin yüceliği? Sırf ona layık görünmek için bizim, onun yerini almamız gerekmez mi?” [Nietzsche – Şen Bilim, Böyle Buyurdu Zerdüşt]
TANRI ÖLDÜ – GILES DELEUZE
Kurgul önermeler Tanrı düşüncesini, O’nun biçimi itibarıyla ortaya koyar; Tanrı düşüncesi çelişki içerdiği ya da içermediği kadarıyla Tanrı var değildir ya da vardır. Oysa “Tanrı öldü” önermesinin bambaşka niteliktedir: Tanrı’nın varlığım bir bireşime bağlı kılar, Tanrı düşüncesinin bireşimini zaman, oluş, tarih ve insan ile yapar. Şu ikisini ayrı anda söyler: Tanrı vardı ve öldü ve tekrar dirilecek, Tanrı İnsan oldu ve İnsan da Tanrı oldu. “Tanrı öldü” kurgul değil tam anlamıyla dramatik bir önermedir. Tanrı’ya ölümü yerleştirmediğimiz sürece onu bireşimsel bir bilginin nesnesi yapamayız. Varoluş ve var-olmama, Tanrı düşüncesinden gelen mutlak belirlenimler olmaktan çıkar, ancak yaşam ve ölüm de Tanrı düşüncesiyle veya Tanrı düşüncesinde bireşen kuvvetlerle uyuşan göreli belirlenimler haline gelirler. Dramatik önerme bireşimseldir, yani özü itibarıyla çoğulcu, tipolojik ve ayrımsaldır. Kim ölür ve Tanrı’yı ölüme kim koyar? “Tanrılar ölürken farklı biçimlerde ölürler”462
Ancak, yaşamın değersizleştirilmesi ve yaşamdan nefret, bütününde, tepkin bir yaşamın özellikle yüceltilmesini de beraberinde getirir: Onlar kötü, onlar günahkâr… Bizler iyiyiz. İlke ve sonurgu. Musevi bilinci veya hınç bilinci (İsrail krallarının altın çağından soma) şu iki görünüme sahiptir: tümel olanda yaşamdan nefret, tikel olanda da eğer hasta ve tepkinse yaşama duyulan aşk. Ancak, bu iki görünümü ister öncül ve vargı, ilke ve sonurgu ilişkisi içinde olsun, ister bu aşk bu nefretin sonurgusu olsun, en önemlisi bunun saklamaktır. Bir görünümü diğerinin karşıtı yaparak, aşkı nefretin karşısavı haline getirerek hiçlik istencini daha baştan çıkarıcı hale getirmek gerekir. Musevi Tanrı oğlunu kendinden ve Musevi halkından bağımsız kılmak için onu ölüme koyar: Tanrı’nın ölümünün ilk anlamı budur464. Satürn bile güdülerinde bu kurnazlığa sahip değildir. Musevi bilinci Tanrı’yı oğlunun şahsında ölüme koyar: Öncüllerini ve ilkesini nefrette bulacağı yerde nefretin acısını çeken sevgi dolu bir Tanrı icat eder. Musevi bilinci, Tanrı’yı kendi oğlunda Musevi öncüllerinden kurtarır. Tanrı’yı ölüme koyarak kendi Tanrı’sını evrensel bir Tanrı, “herkesin” ve “her yerin” Tanrı’sı yapar465.
Hıristiyan Tanrı’sı demek ki artık “her yerin Tanrı’sı” olan (öncüllerinden kopuk vargı) Musevi Tanrı’sıdır.. Tanrı çarmıhta Musevi gibi görünmez artık. Aslında çarmıhta eski Tanrı ölür ve yeni Tanrı doğar. Yetim doğar ve kendi suretinden yeniden bir Baba yapar: Bu sevgi dolu Tanrı’daki sevgi yine tepkin bir yaşamın sevgisidir. İşte Tanrı’nın ölümünün ikinci anlamı: Baba ölür, Oğul bize tekrar bir Tanrı ile gelir. Bizden sadece ona inanmamızı, onun bizi sevdiği gibi bizim de onu sevmemizi, nefretten sakınmak için tepkin olmamızı ister. Bizi korkutan bir baba yerine, biraz güven ve iman isteyen bir oğul466. Nefretli öncüllerinden kopmuş görünse de tepkin yaşam sevgisini bizzat onda değerlenmesi ve Hıristiyan bilinci için de evrensel olması gerekir.
NİETZSCHE: “TANRI ÖLDÜ”NÜN POLİTİK MESAJI – LESLEY CHAMBERLAİN
Tanrı’nın ölümünün üçüncü anlamı: Aziz Paulus bu ölüme el koyar ve ona, Hıristiyanlığı oluşturan yorumu getirir. İnciller başlamıştır, Aziz Paulus büyük bir çarpıtmayı doruğa çıkanr. Öncelikle İsa bizim günahlarımız için ölmüş olacaktır! Oğlunu vermiş olan alacaklıya yine oğlu ödenmiş olacakken vereceklinin borcu devasadır. Baba oğlunu onu özgür kılmak için değil, bizim için, bizim yüzümüzden öldürür467. Tanrı, oğlunu sevgiyle koyar çarmıha; biz bu sevgiye kendimizi suçlu hissettiğimiz ölçüsünde cevap veririz, kendimizi suçlayarak bunu onarırız, borcun faizini öderiz. Tanrı sevgisi altında, oğlun kurban edilmesi altında bütün yaşam tepkin olur. -Yaşam ölür ama tepkin olarak tekrar doğar. Tepkin yaşam, sağ kalmak olarak sağ kalmanın içeriğidir, dirilişin içeriğidir. Sadece tepkin yaşam ilâhidir, sadece tepkin yaşam Tanrı karşısında, bu yokluk istenci karşısında lütuf bulur. Çarmıhtaki Tanrı dirilir. Aziz Paulus’un diğer çarpıtması budur, İsa’nın dirilişi ve ölümsüzlüğü, sevgi ve tepkin yaşamın birliği. Ne baba oğlunu öldürmüştür ne de oğul babasını öldürmüştür. Baba oğulda ölür, oğul da bizim için ve bizim yüzümüzden babada dirilir. “Aziz Paulus aslında Kurtancı’nın yaşamından yararlanmıyordu, onun çarmıhtaki ölümüne ve bir şeye daha ihtiyacı vardı…”; dirilişe468. Hıristiyan bilincinde hınç sadece saklanmaz, ayrı zamanda da yön değiştirir: Musevi bilinci hınç bilincidir, Hıristiyan bilinci de vicdan huzursuzluğudur469.
Hıristiyan bilinci tersyüz edilmiş, ters çevrilmiş Musevi bilincidir: Yaşam sevgisi tepkin yaşam sevgisi olarak evrenselleşir; sevgi ilke olurken bengi nefret sadece bu sevginin sonurgusu olarak, bu sevgiye direnene karşı bir araç olarak ortaya çıkar. Savaşçı İsa, sevgiden… Nefretli İsa, sevgiden… yüzdeler söz konusudur, ancak ibre tepkin yaşama kaydığı ölçüde Hıristiyanlık bizi garip bir çıkışa yöneltir. Bize, Tanrı’yı ölüme koyanın yine biz olduğunu öğretir. İşte buradan da kendi tanrıtanımazlığını, vicdan huzursuzluğunun ve hıncın tanrıtanımazlığını salgılar. İlâhi istenç yerine tepkin yaşam, Tanrı’nın yerine tepkin İnsan, Tanrı-İnsan değil de İnsan-Tanrı, Avrupalı İnsan. İnsan Tanrı’yı öldürdü ama Tanrı’yı öldüren kim? Tepkin İnsan; “insanların en çirkini”. İlâhi istenç, hiçlik istenci tepkin yaşamdan başkasına hoşgörülü olmayacaktır ve tepkin yaşamın Tanrı’ya bile tahammülü yoktur, Tanrı’ya merhamet etmez, daha sözü almadan diyetini ister, O’nun merhametinin tuzağında boğar O’nu. Dirilmesine engel olur, tabutun üstüne oturur. İlâhi istenç ve tepkin yaşam bağlılaşmaz ama bir yer değiştirme vardır; tepkin insan Tanrı ile yer değiştirir. İşte Tanrı’nın ölümünün dördüncü anlamı: Tanrı tepkin yaşam sevgisinde boğulur, en çok sevdiği şeyin nankörlüğü boğar O’nu.
Nietzsche’nin nereye varmak istediği görülebiliyor: İsa, Aziz Paulus’un onu yaptığı şeyin karşıtıdır. Hakiki İsa bir çeşit Buda’dır; “Pek de Hindistan olmayan topraklardaki bir Buda’dır”471. Kendi yöresinde zamanının çok ilerisindeydi: Tepkin yaşama serinkanlılıkla ölmeyi, edilgen bir biçimde sönmeyi öğretiyordu, hâlâ gücün iradesiyle mücadele etmesi gerekiyor olan tepkin yaşama gerçek çıkış yolunu gösterecekti. İnsanlar kendilerine Tanrı’nın yerini alıp alamayacaklarını sorarken o en aşağı olana soyluluk veriyor, tepkin yaşamı bir hazcılık yapıyordu. İnsanlar daha henüz olumsuz hiççilik devresindeyken, tepkin hiççilik henüz yeniyken o edilgen hiççiliğe bir soyluluk atıyordu. Vicdan huzursuzluğu ve hıncın ötesinde İsa tepkin insana bir ders veriyordu: Ona ölmeyi öğretiyordu. Dekadanların en yumuşak başlısı, en ilginciydi472. İsa ne Musevi ne de Hıristiyandır ama Budisttir; Dalay-Lama’ya Papa’dan daha yakındır. Kendi ülkesinde, kendi yöresinde o derece ileri ki ölümünün saptırılması, tüm hikâyesinin çarpıtılmalı, dahası geriye adım attırılmalı ve önceki evrelerin hizmetine sunulmalıydı. “Aziz Paulus tarafından bir Pagan gizemleri öğretisine dönüştürülmüş olarak her siyasi örgütlenmeyle bağdaşır duruma gelmiştir… savaş yapmayı öğrenmiştir, mahkûm etmeyi, işkence etmeyi, yargılamayı, nefret etmeyi öğrenmiştir”473:
Nefret, bu yumuşak başlı İsa’nın aracı oluverir. İşte Budizm ve Aziz Paulus’un resmi Hıristiyanlığı arasındaki fark şudur: Budizm edilgen hiççiliğin dinidir, “Budizm, ereğindeki uygarlığın yorgunluğunun dinidir; Hıristiyanlık bu uygarlığı bulamadı bile ama eğer gerekiyorsa yaratır”.474 Hıristiyan ve Avrupa tarihinin özü, dışarıda zaten verilmiş ve doğalında erişilmiş durumdaki bir ereği kan ve ateşle gerçekleştirmektir: Hiççiliğin taçlanması. Budizmin, gerçekleştirdiği erek ve ulaştığı mükemmellik olarak yaşadığım Hıristiyanlık sadece güdü olarak, devindirici olarak yaşar. Bu ereğe varması hiç de olasılık dışı değil; Paulus’un hurafelerinden sıyrılmış bir “uygulamaya” varabilir, İsa’nın hakiki uygulamasını kazanabilir. “Budizm sessizce tüm Avrupa’da yükseliyor.”475 Ancak oraya varmak için öyle çok nefret, öyle çok savaş gerekir ki. İsa şahsen bu en son ereğe yerleşir; Budizmin olmadığı yerde Buda’nın kuşu tek bir kanat çırpışıyla varmıştır oraya. Hıristiyanlığın da tam tersine, bu ereği kendine ait kılması için uzun ve korkunç bir öç siyasetinde hiççiliğin bütün evrelerinden tekrar geçmesi gerekir.
Giles Deleuze
Nietzsche ve Felsefe
“NİCEDİR YERYÜZÜ BİR TIMARHANE OLMUŞTUR!..” NİETZSCHE – ZİYA MERAL
1 Olumsuz hiççilik açısından: Musevi ve Hıristiyan bilinci devresi. Tanrı düşüncesi yokluk istencini, yaşamın değersizleştirilmesini ifade eder; “Yaşam, yaşamın ağırlık merkezine değil de öteye, yokluğa yerleştirildiğinde yaşamın ağırlık merkezi yaşamdan alınmış olur463.
3 Edilgen hiççilik açısından: Budist bilinci devresi. İnciller ile başlayan çarpıtmaları ve bunların, kesin biçimlerini Aziz Paulus’ta bulduklarını hesaba katarsak, İsa’dan geriye kalan nedir, kişisel tipi nedir, ölümünün anlamı nedir? Burada bize, Nietzsche’nin “İncil’in uçurumlu çelişkisi” sözü yol gösterecek. Kutsal metinler hakiki İsa hakkında bize şunları düşündürtür: Getirdiği sevinçli muştu, günâh düşüncesinin ortadan kalkması, hıncın ve öç zihniyetinin olmayışı, varılan sonuç bile olsa her türlü savaşın reddi, Tanrı’nın dünyevi krallığının her insanın kendi yüreğinin … vahiy edilmesi ve özellikle de öğretisinin kanıtı olarak ölümü kabullenişi470.
2 Tepkin hiççilik açısından: Avrupa bilinci devresi. Buraya kadar, Tanrı’nın ölümü, hiçlik istenci ile tepkin yaşamın Tanrı düşüncesindeki bireşimini ifade etmektedir. Bu bireşimde farklı
461 Nietzsche Avrupa tarihiyle yetinmez. Budizmi, bir edilgen hiççilik dini olarak düşünür; hâttâ budizm edilgen hiççiliğe bir soyluluk kazandırıyordun Bu yüzden Nietzsche, Doğu’nun, Avrupa’nın önünde olduğu kanısındadır: Hıristiyanlık hiççiliğin henüz olumsuz ve tepkin aşamasındadır.
462 Z, IV, “Emekli”.
463 Deccal, 43.
464 (1) ASÜ, I, 8: “İlerisini kestiren, kötücül, adımlarını görmekte ve tartmada hiç aceleci davranmayan bir öç almanın devasa siyasetinin kara büyüsüyle değil midir ki bizzat İsrail öcünün gerçek aracını sanki bu araç can düşmanıymış gibi, bütün dünya yani İsrail’in tüm düşmanları bu yemi yutmakta daha az tereddüt etsinler diye yadsıması ve dünyanın önünde çarmıha germesi gerekmedi mi?”
465 Deccal, 17: “Eskiden Tanrı’nın sadece halkı, seçilmiş halkı vardı. O zaman bu zamandır halkı gibi o da yabancı diyarlara gitti, hiçbir yerde kalmadan seyahat etmeye koyuldu bu büyük gezgin konakçı; sonunda her yerde evindeydi artık”.
466 Baha’nın ölmesi olarak yorumlanan Tanrı’nın ölmesi konusu Coşumculuk tarafından hayli sevilmiştir: Örneğin Jean-Paul {Düşlerin Seçimi-La Choix de Reves). Nietzsche bunun hayranlık uyandıncı örneğini Gezgin ve Gölgesi’nde (84) verir: Gardiyanın yokluğunda mahkûmlardan biri sıradan çıkarak yüksek sesle şöyle der: “Ben gardiyanm oğluyum onun üzerinde etkiliyim. Sizi kurtarabilirim, sizi kurtarmak istiyorum. Ancak, şu iyice anlaşılmalı, aranızdan sadece onun oğlu olduğuma inananları kurtaracağım”. Ardından, gardiyanm “ansızın öldüğü” haberi yayılmaya başlar. Oğul tekrar konuşur: “Size dediğim gibi, bana inananlan özgür kılacağım, nasıl ki babamın hâlâ hayatta olduğunu kesinlikle söylüyorsam, bunu da aynı kesinlikle söylüyorum.” İnananların olması gerekliliğini, bu Hıristiyan gerekliliğini Nietzsche sık sık açığa vurur. Z, II, “Ozanlar”: “İnanç kurtarmaz, hele de bana inanmak hiç kurtarmaz”. EH, IV, 1: “İnanan istemiyorum, sanırım bunun için fazla kötüyüm, hâttâ kendime bile inancım yok. Kitlelere asla hitap edemem… Gün gelip de beni de ermişlerden saymak istemelerinden çok korkuyorum”.
467 Aziz Paulus’un yorumunun ilk öğesi, Deccal, 42, 49; Gİ, I, 390.
468 Deccal, 42. -Aziz Paulus’un yorumunun ikinci öğesi, Deccal, 42, 43; Gİ, I, 390.
469 Vicdan huzursuzluğu, burada, bizdeki vicdan-bilinç ayrımından doğan sorulan akla getirmemelidir. Buradaki çeviri zorluğunun aynntılarına girmeden şöyle söyleyebilirim; hıncın yön değiştirmesinin, yani öznenin hıncı kendisine duymasının sonucu olarak “vicdan huzursuzluğu” veya “huzursuz vicdan”.
470 Deccal 33, 34, 35, 40. Nietzsche’ye göre hakiki İsa bir inanca başvurmaz, bir uygulama getirir: “Kurtarıcı’nın hayatı bu uygulamadan farklı bir şey değildir, ölümü de öyle… Direnmez, hakkını savunmaz, en kötüyü kendisinden uzak tutmak için hiçbir adım atmaz, dahası tahrik eder. Ona kötülük yapanlarla yakarır, acı çeker ve sever. Ne kendini savunur, ne öfkeye kapılır ne de sorumlu tutar. Kötüye de asla direnmez, kötüyü de sever… İsa, ölümüyle, kendisine öğretisinin en pırıltılı kanıtını vermekten başka bir şey isteyemezdi”.
471 Deccal, 31. Deccal, 42: “Acıyı Budistçe yatıştırma girişimine doğru tastamam kendiliğinden yeni bir gayret”; VP, I, 390: “Hıristiyanlık, Budist edilgenciliğinin cematten doğan ve dahası nefrete de can veren saf bir başlangıcıdır”.
472 Deccal, 31.
473 Gİ, I, 390.