NİETZSCHE: SAHİDEN, ASIL YÜZLERİNİZDEN DAHA İYİ BİR MASKE TAŞIYAMAZDINIZ

KÜLTÜR ÜLKESİ ÜZERİNE

Çok fazla uçtum geleceğin içine: bir korku düştü içime.
Ve etrafıma bakındığımda, ne göreyim! Zaman biricik çağdaşımdı benim.
Geriye uçtum bunun üzerine, yuvama doğru – ve giderek artan bir aceleyle: böylece size vardım, şimdinin insanlarına ve kültür ülkesine geldim.
İlk defa verdim size dikkatimi ve tutkumu: sahiden, yüreğimde özlemle geldim.
Ama nasıl oldu böyle? Ne kadar korktuysam da, – gülmek zorunda kaldım! Daha önce hiç böyle rengârenk benekli bir şey görmemiştim!

Dizlerim ve de yüreğim hâlâ titreyip dururken, hiç durmadan güldüm ben: “Burası işte tüm boya kutularının vatanı!” – dedim kendime.
Yüzünüzde ve kollarınızda, bacaklarınızda elli boya lekesiyle: oturuyordunuz şaşkın bakışlarımın karşısında, siz şimdinin insanları!
Elli de ayna vardı etrafınızda, renk oyunlarınızı pohpohlayan ve yansıtan!
Sahiden, asıl yüzlerinizden daha iyi bir maske taşıyamazdınız, siz şimdinin insanları! Kim – tanıyabilirdi ki sizi!

Geçmişin işaretleriyle kaplanmış her yeriniz ve bu işaretlerin üzeri de yeni işaretlerle kapatılmış: doğrusu iyi gizlemişsiniz kendinizi tüm işaret yorumcularından!
İnsan başkasının ciğerini okuyabilse bile: sizde ciğer nerede! Hamurunuz renklerden yoğrulmuş sanki, bir de yapıştırılmış yaftalardan.
Örtünüzün ardından tüm zamanlar ve tüm halklar bakıyor, rengârenk; tüm görenekler ve tüm inanışlar görünüyor tavırlarınızda, rengârenk.

İçinizden birisi örtülerini, giysilerini, renklerini ve tavırlarını üstünden çıkarıp atsa, kuşları korkutmak için yeterli malzeme kalacaktır üstünde.

Sahiden, sizi bir defasında çıplak ve renksiz görüp de korkuya kapılan o kuş bendim; uçup gittim iskelet sevgiyle göz kırpınca bana.

Yeraltı ülkesinde ve mazinin gölgesinde bir gündelikçi olmayı tercih ederdim! – sizden daha semiz ve daha dolgundur toprağın altındakiler!

Ne çıplak, ne de giyinik halinizle tahammül edebiliyorum size; işte budur içimin sıkıntısı, siz şimdinin insanları!

Geleceğin tüm tekinsizlikleri ve yolunu şaşırmış kuşları ürküten ne varsa, daha bildik ve daha güvenilirdir sizin “gerçekliğiniz”den.

Çünkü diyorsunuz ki: “Gerçekleriz biz tamamen, yoktur hiçbir inancımız ve batıl inancımız.” Böyle kabartırsınız göğsünüzü – ah, göğsünüz olmasa bile!

Zaten nasıl inanabilirdiniz ki, siz alacalı bulacalılar! – siz ki gelmiş geçmiş tüm inanılan şeylerin tablolarısınız!

İnanışın ayaklı inkârısınız siz ve tüm düşünceleri parçalarsınız. İnanılmazlar: diyorum ben size, siz gerçeklere!

Sizin zihinlerinizde tüm zamanlar gevezelik eder, her biri ayrı ağızdan! Ve tüm zamanların rüyaları ve gevezelikleri bile daha gerçekti sizin uyanıklığınızdan!

Kısırsınız siz; bu yüzden inancınız da eksik. Oysa yaratmak zorunda olanın gelecekten haber veren rüyaları ve yıldız-burçları da olmuştur daima – ve inanmaya inanmıştır o! –

Aralık kapılarsınız siz, mezarcılar bekler önünüzde. Ve budur sizin gerçekliğiniz: “Her şey layıktır yok olup gitmeye.”

Ah, nasıl da duruyorsunuz karşımda, kısırlar, kaburga kemikleriniz sayılıyor. Elbette içinizden bazıları da anlamıştır bunu.

Ve demiştir ki: “Herhalde bir tanrı ben uyurken, gizlice bir şeyleri aldı benden! Sahiden, bir kadıncık yapmaya yetecek kadar bir şeyler!

Tuhaf bir eksiklik var, kaburgalarımda!” Böyle konuşmuştur şimdinin birçok insanı.

Evet, güldürüyorsunuz beni, şimdinin insanları! Özellikle de kendi kendinize şaştığınızda!

Ne olurdu halim, sizin şaşkınlığınıza gülemeseydim ve tasınızdaki bütün o iğrençlikleri kafaya dikmek zorunda kalsaydım!

İşte bu yüzden hafife alacağım sizi, çünkü daha ağır yükler bekliyor beni; ne zararı dokunur ki bana böcekler ve yusufçuklar da konsa çıkınıma!

Sahiden, bu yüzden ağırlaşmaz yüküm! Ve şimdinin insanları, sizler değilsiniz büyük yorgunluğumu getirecek olanlar. –

Ah, daha nereye tırmanayım özlemimle! Tüm dağların tepesinden bakınıyorum anavatanlar ve babavatanları bulayım diye.

Ama hiçbir yerde yurt bulamadım kendime: hiçbir şehirde yerimde değilim ve her kapıdan yeniden yola düşerim.

Kısa süre önce yüreğimin götürdüğü bu şimdinin insanları da yabancı bana, bir alay gibiler; kovuldum anavatanlardan ve babavatanlarından.

Bu yüzden artık sadece çocuklarımın ülkesini seviyorum, uzak denizlerin ortasında keşfedilmemiş duran: onu aramak üzere çeviriyorum yelkenimi.

Çocuklarımda telafi etmek isterim, atalarımın çocuğu olmamı: ve bütün bir gelecekte – bu şimdiyi!

Böyle Buyurdu Zerdüşt.

* * *

Friedrich Nietzsche
Böyle Buyurdu Zerdüşt
Herkes İçin Ve Hiç Kimse İçin Bir Kitap

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz