Nietzsche bilgiden söz ederken, onu, yaşamın karşısında olmaya, yaşamı ölçmeye ve yargılamaya can atmakla, bizzat kendini erek olarak almakla suçlar. Tragedya’nın Doğuşu’nda Sokratesçi tersyüz etme işte bu biçimde belirir.
Ve Nietzsche devam eder: Yaşama bağlı basit bir araç olarak bilgi, kendisine amaç süsü, yargıç, yüksek mercii süsü verir. Şunların önemini de değerlendirmemiz gerek: Bilgi-yaşam karşıtlığı ve bilginin, kendisini yaşamın yargıcı yapma işlemi, bunlar birer semptom ve sadece semptomdur. Bilgi yaşama karşıttır ama yaşamın tersini söyleyen bir yaşamı, bizzat bilgide kendi tipini koruyup bunu galip getireceği bir yol bulan tepkin bir yaşamı ifade eder. (Böylece de bilgi, bilimsel olarak gözlemlenebilir tepkilerin dar çerçevesinde tutarak, yaşama, onu yapabileceği şeyden koparacak, eylemesini engelleyecek ve eylemesini yasaklayacak yasaları verir. Yani hemen hemen hayvanat bahçesinde bir hayvan misali. Ancak, yaşamı ölçen, sınırlayan ve biçimleyen bu bilginin kendisi de, tepkin bir yaşam örnekçeyi üzerine, tepkin bir yaşamın sınırları içinde kuruludur). Nietzsche’nin başka metinlerinin, semptomlarla yetinmeden yorumlamaya inerek çok daha karmaşık olacağına şaşırmamalı. Şu halde, Nietzsche bilgiyi, kendisini bir erek olarak görmekle değil, düşünmeyi, yaşamın hizmetinde basit bir araç kılmakla suçlar. Nietzsche’nin, Sokrates’i de benzer biçimde, yaşamı bilginin hizmetine değil de tam tersine, düşünmeyi yaşamın hizmetine vermekle suçladığı olur. “Sokrates’te düşünme yaşamaya yarar, oysa tüm eski filozoflarda yaşama düşünmeye yarar”. Bu iki tür metin arasında, yaşam sözcüğünün farklı ayırtılarına karşı duyarlı olunduğunda hiçbir çelişki görülmez: Sokrates, yaşamı düşünmenin hizmetine verdiğinde, bundan, bu yolla tümden tepkin hale gele yaşam anlaşılmalıdır. Sokrates düşünmeyi yaşamın hizmetine verdiğinde ise, özellikle, tüm yaşamın ve bizzat düşünmenin örnekçeyi olan şu tepkin yaşam anlaşılmalıdır. Ve yine, iki tür metin arasında, “bilgi” ve “düşünme” arasındaki ayrıma duyarlı olunduğunda daha da az çelişki görülür. (Burada, adamakıllı dönüştürülmüş ve Kant’a karşı çevrilmiş kantçı bir izlek yok mu?)
Bilgi yargıç yapıldığında, düşünme en büyük itaatkârdır. Bilgi düşünmenin ta kendisidir ama düşünme, akla ve akılda ifade olan her şeye boyun eğer. Demek ki bilgi, düşünme içgüdüsüdür ama kendisini fetheden tepkin güçlerle olan ilişkisi içindeki düşünmedir söz konusu düşünme. Akılcı bilginin yaşam için belirlediği sınırlarla akılcı bir yaşamın düşünmeye belirlediği sınırlar aynıdır; yaşam bilgiye itaat ederken, düşünmenin de yaşama itaat etmesi söz konusudur. Her hal ve kârda akıl bizi bir takım sınırları aşmaktan bazen vazgeçirir bazen de men eder; çünkü bu gereksizdir (bilgi burada, bunu önceden görmek için vardır), çünkü bunu yapmak kötüdür (yaşam burada erdemli olmak için vardır), çünkü bu imkânsızdır (hakikâtin ardında ne görecek, ne de düşünecek bir şey vardır). Peki şu halde, bizzat bilginin eleştirisi olarak tasarlanan eleştiri, düşünmeye başka bir anlam verebilecek kuvvetleri ifade etmiyor mu? Yaşam neyi nereye kadar yapabiliyorsa, onda sonuna kadar gidecek bir düşünme, yaşamı, yapabileceğinin sonuna dek götürecek bir düşünme. Yaşama karşı çıkacak bir bilginin yerine yaşamı olumlayacak bir düşünme. Böylece yaşam, düşünmenin etkin kuvveti ama düşünme de yaşamın olumlayıcı gücü olacak. İkisi de yine böylece ayrı yöne doğru, birbirlerine destek olarak ve engelleri yararak, biri bir adım atarken diğeri de atarak, görülmedik bir yaratma gayreti içinde yol alacaklar. Şu demek olacak düşürtme; yeni yaşam olanakları keşfetmek, yaratmak. “Çok büyük zorlukların olduğu yaşamlar vardır, bunlar, düşünürlerin yaşamlarıdır. Onlar hakkında bize anlatılana kulak vermeliyiz, zira bunda yeni yaşam olanakları bulabiliriz, ki bu da bize sevinç ve güç veren, söz konusu düşünürlerin tilmizlerinin yaşamları üstüne ışık tutan tek öykü olur. Bu hayatlarda tıpkı büyük gezginlerin seyahatlerinde olduğu kadar çok buluş, gözlem, yüreklilik, umutsuzluk ve umut vardır; doğruyu söylemek gerekirse bunlar, yaşamın en ücra, en tehlikeli coğrafyalarına yapılan yolculuklardır. Yine bunlarda şaşırtıcı olan şey, zıt yöne çeken birbirine düşman iki güdünün, ayrı boyundurukta yürümeye zorlanmış görünmesidir: Bilgiye yönelik güdü sürekli, insanın yaşamaya alışık olduğu yeri bırakmaya ve belirsizliğe atılmaya zorlanır; yaşamı isteyen güdü de yerleşecek yeni bir yeri el yordamıyla aramaya zorlanıyor gibi görünür”. Diğer bir deyişle yaşam, bilginin ona çizdiği sınırları ama düşünme de yaşamın ona çizdiği sınırları aşar. Düşünce bir ratio olmayı bırakır, yaşam bir tepki olmayı bırakır. Düşünür, böylece, akıl ile yaşam arasındaki o güzel ilgiyi ifade eder: Yaşam, düşünmeyi etkin bir şey yaparken, düşünme de olumlamacı bir şey yapar yaşamı. Bu genel ilgi Nietzsche’de, öncelikle ve öncelikle Sokrates öncesi bir sır ve aynı zamanda da sanatın özü olarak ortaya çıkar.
Giles Deleuze
Nietzsche ve Felsefe