İnsanlar özgürlüğü sevdiklerini iddia ederler. Hatta onun uğruna ölebileceklerini bile söyleyebilirler. Ancak ona bir kez sahip olduktan sonra muhtemelen boşa harcarlar ve kaybetmek için ellerinden geleni yaparlar.
Özgürlük nedir? Beklenmeyen durumlara uyum sağlama yeteneğidir. Yolda arabayla giderken ilginç bir yan yol gördüğünüzde gidip onu keşfetme ve hatta severseniz, o yolu asıl rotanız haline getirebilme imkanıdır.
Özgür olmamak, seçtiğiniz yola mahkum olmak ve ondan sapma şansınızın olmamasıdır. Özgür olmadığınızda, karşınıza çıkan fırsatlara ya da engellere rağmen, girdiğiniz yola devam etmek zorunda olursunuz.
Hapishanedeki insanların neredeyse hiç özgürlüğü yoktur. Gardiyanlar ne derse onu yapmak zorundadırlar. Kendi programlarına değil gardiyanlarınkine uyarlar. Hapishanede olmayan ama çok borcu olan insanların daha fazla özgürlüğü olabilir ama onlar da her gün işe gidip muhtemelen sevmedikleri bir işi yapmaya mahkûmdurlar. Bunlarla karşılaştırıldığında, en özgür olanlar hapishanede olmayan ve yeterli parası olup işe gitmek zorunda olmayanlardır. Canları ne isterse yapabilirler ve başkalarından emir almazlar.
Özgürlük sınırlı bir şeydir. Hepimiz sınırlı bir özgürlükle doğarız. Özgürlüğümüz yeryüzünde uyanık olduğumuz saatlerle sınırlandırılmıştır. Gelecekteki saatlerimizin bir kısmında da özgür olamayacağız, başkalarının amaçları için çalışmak ve bize uygun olmayan işler yapmak zorunda kalacağız. Ancak yükümlülüklerimizi yerine getirdiğimizde o ilginç yolları keşfe çıkma hakkını elde ederiz.
Zaman zaman istediğimiz şeyleri elde etmek için özgürlüğümüzün bir kısmını satarız. Eğer hiç paranız, yemeğiniz ve kalacak yeriniz yoksa sonunda bir “iş” bulmak zorunda kalabilirsiniz. İş, özgürlüğünüzü parayla takas etmek demektir. Bir süreliğine, başkalarının talimatları doğrultusunda onların amaçları için çalışırsınız. Karşılığında para alırsınız ve bu parayı istediklerinizi almak için kullanabilirsiniz.
Özgürlük bir şeyler karşılığında farklı şekillerde alınıp satılabilir. Örneğin, bir işe girdiğinizde belli bir saatte orada olmanızı ve belli bir işi yapmanızı gerektiren bir sözleşmeyi kabul edersiniz. Doğası gereği her sözleşme yürürlükte olduğu süre boyunca özgürlüğünüzün bir kısmını alıkoyar. Bunun karşılığını alırsınız fakat bu kaybettiğiniz özgürlüğü karşılamaya her zaman yetmeyebilir.
Özgürlüğünüzü satarken, diğer bütün müşteriler ve işadamları gibi zeki olmanız gerekir. Özgürlüğünüzün bir kısmını feda etmeniz gerekse de aldığınız ürün karşılığında gereğinden fazla ödeme yapmak istemezsiniz. Para biriktirirken olduğu gibi, gelecek özgürlüğünüzü olabildiğince harcamamaya çalışırsınız. Başka bir deyişle, aynı amaca altı aylık bir sözleşmeyle ulaşabilecekken beş yıllık bir sözleşmeye imza atmazsınız.
Özgürlüğünüzü neden korumalısınız? Çünkü gelecekte ne olacağını asla bilemezsiniz. Telefon rehberi dağıtmak gibi bir işiniz varsa ve daha iyi bir fırsat çıkarsa onu değerlendirebilmek istersiniz. Fırsatların neler olacağını bilmeseniz de tüm geleceğinizi tek bir projeye bağlamak istemezsiniz.
Her zaman beklenmedik tehlikeler ve felaketler olabilir. Şimdilerde çok karlı olan bir iş değişen piyasalardan ötürü birkaç yıl sonra o kadar da karlı olmayabilir. Dolayısıyla, şu anda yapmakta olduğunuz işe bağlanmaktansa duruma göre değişiklikler yapabilmeyi tercih edersiniz.
Ömür boyu geçerli bir sözleşme imzalayan biri hakkında ne düşünürsünüz? Aptalca değil mi? Eğer en kısa süreli sözleşme her zaman en makul olansa, insanlar neden en uzun süreli olanı seçerler? Cevap tam da özgürlükle ilgili.
Özgürlük korkutucudur.
İnsanın başka bir seçeneği olmaması kadar korkutucu olan bir şey daha var, o da çok fazla seçeneğinin olması. Karşınızda tek bir yol varsa, endişelenecek bir şey yok, o yola girersiniz ama eğer bir kavşakta duruyorsanız ve karşınızda bir sürü yol varsa, karar vermek zor olabilir. Eğer bu noktada yapacağınız tercih tüm geleceğinizi ilgilendiriyorsa, karar vermek iyice zorlaşır.
İnsan gençken hayata atıldığında karşısında sınırsız seçenek vardır. İstediğiniz şeyi yapabilirsiniz. Tek yapmanız gereken tercih yapmaktır. Oysa gençken insan bunu avantaj gibi görmez, aksine zor bir süreç olarak yaşar. Kendinize “ben kimim?” diye sorarsınız. “Ne olacağım?” Bu sorular üzerinize üzerinize gelirken kendinizi bir hapishanedeymiş gibi hissedersiniz.
Üstelik bu soruları sadece siz kendinize sormazsınız. Aileniz ve arkadaşlarınız da bu soruların cevabını bilmek ister. “Peki mezun olduktan sonra ne yapacaksın?” Hem içerden hem de dışarıdan kendinizi tanımlamanız gerektiğine dair yoğun bir baskı hissedersiniz. Hayatta net bir rolünüz olmadığı sürece amaçsızca sürüklenirsiniz. Uzayda tek başına süzülmek gibi belirsiz ve zor bir durumdur bu. Umutsuzca kimliğinizi bulmaya çalışırsınız ve çözüm olarak bir tane satın almak için harekete geçersiniz.
Yetişkinlerin dünyasına adım atan gençlerin önlerinde harcanmayı bekleyen özgürlük dolu bir yaşam vardır. Artık geleceklerini iyileştirecek ya da birçok şeyden ödün vermelerine yol açacak tercihler yapabilirler. Örneğin, birini öldürmeyi seçerlerse, bu onların gelecekteki özgürlüğünü ciddi ölçüde kısıtlar. Eğitimlerine devam ederlerse, bu önlerindeki alternatifleri arttırabilir. Bir çocuk sahibi olmak doğal olarak özgürlüklerinin büyük bölümüne el koyar. Şimdi yapacakları tercih her ne olursa olsun hayatlarının bundan sonraki kısmını derinden etkileyecektir.
Özgürlük, piyangodan kazanılan büyük ikramiyenin har vurulup harman savrulması gibi bir şeydir. Bu, birine bir milyon dolar verip, “hayatının sonunda kadar eline geçebilecek tüm para bu” demeye benzer. Böylesi bir özgürlüğe sahip olmak başta rahatsız edici olabilir ve bir tür panik yaşayabilirsiniz. İnsanlar piyangodan büyük bir ikramiye kazandıklarında ya da bir mirasa konduklarında da aynı şey yaşanır. Parayı genelde akıllıca kullanmazlar. İçten içe, parayı hemen harcamaya yönelik duygusal bir baskı hissederler ya da her an o parayı nasıl harcayacakları düşüncesiyle meşgul olurlar. Nihayet çok kısa sürede, para suyunu çeker ve özgürlük yeniden yok olur.
Kısa süreli bir sözleşmeyi es geçip uzun süreli bir sözleşme imzaladıklarında insanlar iyi bir işi “kaptıklarını” düşünürler. Satıcılar bir müşteriye dergi üyeliği satarken bu konuda uyanık davranırlar. Amerikan Zımbırtısı dergisine abonelik yıllık 22 dolardır, ama HEMEN ALIRSANIZ, iki yıllığını 34 dolara ya da üç yıllığını 39.95 dolara alabilirsiniz. Bu bir yıllık abonelikten % 40 kar etmek demek olur. Kim böyle bir fırsatı kaçırmak ister ki?
Dergi bu teklifi yapar çünkü müşterilerinin çoğunun bir yılın sonunda ilgilerini kaybedeceklerini ve yeniden abone olmayacaklarını bilir. Yine de müşteri için durum kelepir gibi görünür. Şimdilik, bu zımbırtı ilgisini çekiyordur ve hep ilgileneceğini zanneder.
Böyle kazançlı durumları “kapmak,” özgürlüğü “kaptırmayı” beraberinde getirir. Müşteri bu zımbırtılarla ilgilenir çünkü onlar ona bir kimlik sunarlar. Bu zımbırtılar olmadan, kendini akıntıda sürükleniyormuş gibi hisseder ve derhal yeni bir anlam kaynağı bulmaya çalışır. Uzun süreli abonelik almaya isteklidir çünkü kısmen kendini, ilgisinin gerçek olduğuna ve geçici olmadığına ikna etmeye çalışıyordur. Kimlik bulmanın kendisi yeterince zordur, bir kez o kimliği bulduğunuzda henüz fikriniz değişmemişken onu çarçabuk sağlama almak istersiniz.
Gerçek özgürlük beraberinde büyük kaygılar getirir. Her tercihle birlikte, tüm seçenekleri ve bilgiyi değerlendirmek gibi ağır bir yük söz konusudur, dolayısıyla her şey berbat edilmişse bu sizin kendi hatanızdır. Tüm iradenizi, sizin yerinize karar verecek bir dış güce teslim etmek bazen çok daha kolaydır. Mesela askere gittiğinizde size havalı bir üniforma ve sağlam bir sosyal kimlik verirler ve askerliğiniz bitene kadar bütün büyük kararları sizin için onlar verirler.
Evlilik de bunun gibidir. Şu an için uyumlu olduğunuz birini bulmak yetmez. Bulduğunuz kişiyi uzun süreli bir sözleşme imzalayarak güvenceye almak istersiniz. Kendinizi bile bile o insanla birlikte ıssız adaya koyarsınız ve böylece bir daha yalnız kalma ya da tercih yapma yükünü omuzlarınızda hissetmezsiniz.