“Neden beni görmeye BİZZAT gelmiyorsun?” “Sevgilim, insanlar ne der? Gelebilirdim ama avluyu geçerek oraya gelmem demek, insanların bizi fark etmeye ve sorular sormaya başlaması demek. Dedikodu çıkardı ve ilişkimiz gerçek anlamından çok daha farklı yorumlanırdı. Hayır küçük meleğim, yarın Vespers’ta görüşsek çok daha iyi olur.”
Fyodor Dostoyevski, İnsancıklar
1951 yılıydı […]. Winesburg Koleji’nde hangi kız bir erkeği “çekici” bulabilirdi? En azından ben Winesburg’de ya da Newark’taya da hiçbir yerde bir kızın böyle hisler beslediğini duymamıştım. Bildiğim kadarıyla, kızlar bu gibi arzularla yanıp tutuşmazdı; onları harekete geçiren şeyler sınırlar, yasaklar, kesin tabulardı ve hepsi de, nihayetinde, Winesburg’de çağdaşlarım olan kız öğrencilerin çoğunun, başlıca tutkuları olan şeye hizmet ediyordu: Bu koleje gelmeden önce geçici olarak ayrıldıkları aile hayatına benzer bir hayatı güvenilir, genç, maaşlı bir erkekle kurmak ve bunu olabildiğince çabuk yapmak.
Aşk uzun zamandır iradeyi etkisi altına alan ve devre dışı bırakan bir deneyim, kişinin karşı koyamayacağı bir güç olarak tasvir edilmiştir. Ancak bu ve bundan sonraki bölümde farklı bir iddiada bulunuyorum: Aşkın modernitede geçirdiği değişimi anlamanın en iyi yollarından biri seçim kategorisidir. Bunun nedeni âşık olmanın yalnızca ihtimaller arasından bir kişiyi seçmek anlamına gelmesi ve dolayısıyla kişinin bireyliğini bir aşk nesnesi seçerek oluşturması değil; aynı zamanda birine âşık olmanın kişiyi seçim yapmakla ilgili sorularla karşı karşıya bırakması demek olmasıdır. “O doğru kişi mi?” “Bu insanın benim için doğru olduğunu nasıl bileceğim?” “Karşıma daha iyi biri çıkmaz mı?” Bu sorular hem duygularla hem de farklılaşan bir eylem türü olan seçimle ilgilidir. Modern bireylerin seçim yapma, en belirgin olarak tüketim ve politika alanında talep ve haklarıyla tanımlanmaları gibi aşk da seçimin modernitedeki toplumsal temeli hakkında önemli bilgiler verebilir.
Seçim modernitenin belirleyici bir kültürel işaretidir; çünkü en azından ekonomik ve politik alanlarda, sadece özgürlüğün kullanılmasını değil, aynı zamanda onu haklı gösteren ve savunan iki yetinin kullanılmasını da içerir: Akılcılık ve özerklik. Bu anlamda modern bireyi şekillendiren en güçlü kültürel ve kurumsal vektörlerden biridir; seçim hem bir hak hem de bir yeterlik türüdür. Eğer seçim modern bireyin temel özelliğiyse, insanların bir ilişkiye başlamayı nasıl ve neden seçtiği ya da seçmediği, aşkı modernitenin bir deneyimi olarak anlamak için çok önemlidir.
Ekonomistler, psikologlar ve hatta sosyologlar seçimi, tercihleri değerlendirme, hiyerarşik bir şekilde sürekli olarak düzenlenen bu tercihlere dayanarak hareket etme ve en etkili araçları kullanarak seçim yapma kapasitesi olarak tanımlanan akılcılığın doğal bir özelliği, zihnin bir çeşit değişmez niteliği olarak düşünme eğilimindedir. Ancak seçim sadece bir kategori olmaktan uzaktır ve kültür tarafından en az diğer eylemler kadar şekillendirilir. Seçimin, seçimin kendisini
40
zorunlu kılabilecek türde akılcı düşünceler ve duygular arasında bir hiyerarşi anlamına geldiği ve seçim kapasitesiyle sürecini düzenleyen bilişsel mekanizmalara dayandığı göz önüne alındığında diyebiliriz ki, seçim kültürel ve toplumsal olarak şekillendirilir, çevrenin ve kişinin seçim hakkmdaki düşüncelerinin ve inançlarının bir özelliğidir.1
Aşkın modernitede geçirdiği başlıca değişimlerden biri de romantik seçimlerin yapıldığı koşullardır. Bu koşullar iki şekilde karşımıza çıkar. İlki seçim ekolojisi, yani kişiyi belli bir yönde seçim yapmaya iten toplumsal çevredir. Örneğin en- dogamik (içevlilikle ilgili) kurallar seçimin toplumsal çevre tarafından nasıl kısıtlanabileceğine çok iyi bir örnektir: Endogamide aynı aileye, ırk ya da etnik gruba mensup olmayan kişiler potansiyel partner olarak görülmez. Alternatif olarak cinsel devrim, partner seçimindeki birçok yasağı ortadan kaldırarak cinsel seçim ekolojisini değiştirmiştir. Seçim ekolojisi planlı ve bilinçli olarak tasarlanmış bir politikanın2 sonucu olabileceği gibi, plansız toplumsal dinamiklerin ve süreçlerin neticesi de olabilir. Bununla birlikte seçim, seçim mimarisi3 adını vermeyi önerdiğim bir başka boyuta daha sahiptir. Seçim mimarisi öznenin doğasında olan ve kültür tarafından şekillendirilen mekanizmalarla ilgilidir: Hem kişinin bir nesneyi (sanat eseri, diş macunu, gelecekteki eş…) değerlendirdiği ölçütler hem de kişinin bir karara varmak için duygularına, sahip olduğu
bilgilere ve geleneksel akıl yürütmeye başvurmasını içeren kendisine danışma biçimleri buna dâhildir. Seçimin mimarisi birtakım bilişsel ve duygusal süreçlerden oluşur; özellikle karar verirken hangi duygusal ve akılcı düşünme biçimlerinin önemli olduğu, göz önüne alındığı ve izlendiğiyle ilgilidir. Seçim, ayrıntılı ve titiz bir kendine danışma sürecinin ya da izlenen alternatif yolların sergilenmesinin ya da “anlık” verilen hızlı kararların sonucu olabilir; ancak bu yöntemlerin her biri belirli kültürel yollar izler ve bunların aydınlatılması gereklidir.
Seçim mimarisinde altı soru ve kültürel unsur göze çarpar, îlk soru şudur: Seçim yapmak kişinin kararlarının dolaylı ve uzak sonuçları1 hakkında düşünceleri içerir mi, eğer içeriyorsa hangi sonuçlar düşünülür ve hayal edilir? Örneğin boşanma oranlarındaki artış, büyük olasılıkla evlilik kararı alırken evliliğin sonuçları hakkında yeni bir fikir oluşmasına neden olmuştur. Dolayısıyla risk almaktan hoşlanmama ve pişman olma öngörüsü, bazı kararlarda (evlilik gibi) kültürel olarak öne çıkabilir ve böylece seçim sürecini değişime uğratır. Öte yandan bazı kararlar eylemlerin dolaylı ve uzak sonuçlarını düşünerek ya da düşünmeksizin verilebilir (Örneğin Wall Street’teki finans dâhileri muhtemelen mali krizden sonra, 2008 krizinden önce yaptıkları seçimlerin sonuçlarını daha çok fark etmişlerdir). Dolayısıyla hangi sonuçların karar alma sürecinde ön plana çıktığı ya da çıkmadığı kültürel olarak değişkenlik gösterir.
İkincisi karar vermek için kullanılan danışma, nasıl bir yol izler? Örneğin kişi kesin kuralların mı, yoksa sezgilerinin mi izinden gider? Kişi karar vermek için bir uzmana mı danışır (işi bilen bir kimse, astrolog, haham, papaz, psikolog, avukat, finans danışmanı] ya da mahalle baskısını ve toplumsal kuralları mı takip eder? Kişi uzmana danıştığında, karar alma sürecinde netleşen tam olarak nedir: Kişinin “geleceği” (örneğin bir astrologa danışıldığında], hukuk, kişinin gerçek bilinçdışı arzuları ya da kişinin akılcı kişisel çıkarları mı?
Üçüncüsü karar vermek için kullanılan kendine danışma yöntemleri nelerdir? Kişi kendisinin dünya hakkındaki sezgisel, var olan bilgisine dayanabilir, alternatif olarak mevcut seçeneklerin zihinsel bir haritasıyla ya da böyle bir harita olmadan, sistemli bir arayış yürütebilir ve farklı yol haritalarını değerlendirebilir. Ya da kişi tanrısal bir vahyin izinden giderek karar alabilir. Örneğin modern erkek ve kadınlar duygularını anlamak adına psikolojik modelleri kullanmakta, giderek daha fazla iç gözlem yapmaktadırlar. Bu gibi kişinin kendisine danışma süreçleri tarihsel ve kültürel olarak değişiklik gösterir.
Dördüncüsü, kişinin isteklerini şüpheli görecek kültürel norm ve tekniklerin varlığından söz edilebilir mi? Örneğin Hıristiyan kültürü kişinin kendi isteklerine (cinsel ve diğer istekler] dair yerleşik şüpheler içerirken kendini gerçekleştirmeyi öne çıkaran tüketici kültürü tam tersine arzunun seçim için haklı bir zemin olduğu görüşünü destekler. Kültürel olarak yaratılmış olan şüphelerin varlığı (ya da yokluğu) kararların seyrini ve sonucunu şekillendirebiiir.
Beşincisi karar almak için kabul gören dayanaklar nelerdir? Akılcı ya da duygusal değerlendirmeler seçim yapmak için meşru, haklı gerekçeler midir ve hangi seçim alanlarında etkili olabilirler? Örneğin ev satın alma ve eş seçimi gibi kararların akıl ve duygular tarafından farklı şekilde işlendiği görülür. Pratikte emlak piyasasında çok daha “duygusal” ya da evlilik piyasasında daha “akılcı” olduğumuzu kabul etmek istemesek bile, duygu ve akılcılığın kültürel modelleri karar verme ve algılama biçimimizi etkiler.
43
Son olarak seçim kendi başına değerli midir? Modern tüketim kültürü ve haklara dayanan kültür bu anlamda pre- modern kültürlerden önemli ölçüde ayrılır. Dahası örneğin Tayvan’da, Birleşik Devletler’iıı aksine, eş seçimi sürecinde bir başka insana bağlanmak çoğunlukla çiftle ilgisi olmayan faktörlere dayanır (toplumsal normlar, sosyal ağlar ya da koşullar) Seçim kategorisi iki kültürde de son derece farklıdır.
İnsanların tercihlerini anlamaları -bu tercihleri ister psikolojik olarak ve duygusal, ister akılcı şekilde ifade ediyor olsunlar- tercihleri hakkında iç gözlem yapma biçimleri seçimin mimarisini oluşturan birey diliyle şekillendirilir.2 Seçimin mimarisini oluşturan bilişsel ve duygusal ayrıntılar tarihsel ve kültürel açıdan çeşitlilik göstermesine rağmen modern birey, ayırt edici özellikleri olan seçimlerin bulunduğu şartlar ve seçimin yapılma biçimiyle tanımlanır. Bu ve bundan sonraki bölümde romantik seçimin ekolojisindeki ve mimarisindeki dönüşümü anlatmaya çalışacağım.
Eva Illouz
Aşk Neden Acıtır