Demokrasi olduğu şey değildir, benzediği şeydir. Ambalaj kültürünün göbeğinde yaşıyoruz. Evlilik sözleşmesi aşktan daha önemli, cenaze ölümden, elbise bedenden, ayin tanrıdan daha önemli. Ambalaj kültürü içerikleri hor görüyor. Söylenen önemli, yapılan değil. Köleliğin Brezilya’da bir yüzyıldan beri olmadığı varsayılıyor ama Brezilyalı çalışanların üçte biri günde bir dolardan az kazanıyor ve sosyal piramit yukarıda beyaz, aşağıda siyah: En zenginler en beyazlar, en yoksullar en siyahlar. Köleliğin kaldırılmasından dört yıl sonra, 1892’de, Brezilya hükumeti kölelikle ilgili bütün belgelerin, kitapların yakılmasını emretti, köle şirketlerinin bilançolarının, makbuzların, şartnamelerin, kararnamelerin ve her şeyin yakılmasını emretti, sanki kölelik hiç olmamış gibi.
Bir şeyin olmaması için, olmadığını açıklamak _ yeter. 14 Haziran 1789’da kral XVI. Luis günlüğüne “Hiç önemli değil” diye yazdı. Guatemala diktatörü Manuel Estrada Cabrera 1902’de Santa Maria volkanı, lavı ve külleriyle çığ halinde püskürürken ve Quet-zaltenanago çevresinde yüzden fazla köyü yerle bir ederken ülkenin bütün volkanlarının sakin olduğunu açıkladı. Kolombiya meclisi l 905’te birdenbire petrol fışkırmaya başlayan San Andres de Sotavento ve diğer bölgelerde yerlilerin bulunmadığını kesin karara bağlayan bir yasayı onadı: Olan yerliler yasadışıydı, böylelikle petrol şirketleri onları hiçbir cezaya maruz kalmadan öldürebilir ve topraklarıyla baş başa kalabilirlerdi.
Sanki hiç olmamış gibi…
Uruguay’da 1986’nın sonlarında onanan Devletten Cezai Talebin Hükümsüzlüğü yasası yakın zamandaki askeri diktatörlük tarafından işlenen işkence, kaçırma, tecavüz ve cinayet suçlarının unutulmasını emrediyor, sanki devletin bu terör eylemleri hiç olmamış gibi. Altı yüz binden fazla imzayla yasanın iptali için dilekçe veren Uruguay halkı bu yasayı Dokunulmazlık Yasası olarak adlandırmayı tercih ediyor. İşkencecileri beraat ettiren bu kanun geçmeden kısa bir süre önce, Uruguay işkencecileri cezalandırmayı mecburi kılan İşkenceye Karşı Uluslararası Konvansiyonu imzalamış ve mecliste onamıştı. Arjantin’de de aynısı oldu. Bu konvansiyon açık bir biçimde “üstün emri” bahanesini reddediyor: Arjantin hükümeti de bu konvansiyonu imzaladı, mecliste onadı ve hemen arkasından üstlere itaat olarak gerçekleştirilen işkenceleri yasallaştırdı. Uluslararası konvansiyonlar bizim ülkelerimizde ulusal yasalara eşdeğerdir. Ama bazıları insan haklarına saygıyı emrederken diğerleri ihlale yetki veriyor, bazıları varmış gibi yapıyor diğerleri gerçekten varlar.
Latin Amerika tarihi sözlere güvenmemeyi öğretir
l965’te Brezilya askeri diktatörlüğü, Paraguay askeri diktatörlüğü, Honduras askeri diktatörlüğü ve Nikaragua askeri diktatörlüğü, Kuzey Amerikalı denizcilerle beraber halkın tehdit ettiği demokrasiyi kurtarmak için Santo Domingo’yu işgal ettiler. Batista diktatörlüğünü özlemle ananlar demokrasi adına, 1961’de Küba sahillerindeki Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yaptılar. Şimdi de Somoza diktatörlüğüne hasret duyanlar demokrasi adına Nikaragua’ya saldırıyorlar. Kolombiya devlet başkanı, 1987’de devlet terörü, paramiliter gruplar yaratmayı öğreten Asilere Karşı Elkitabı’nın talimatlarına uygun olarak hiç ceza almadan binden fazla muhalif politikacıyı ve sendikacıyı öldürürken, demokrasiden bahsediyor.
Resmi dil saçmalıyor ve onun saçmalığı sistemin normalliği oluyor
“Devalüasyon olmayacak,” diyor ekonomi bakanları, paranın çöküşünün arifesinde. “Tarım reformu bizim ilk hedefimiz,” diyor tarım bakanı latifundialar topraklarına toprak katarken. “Sansür yok,” diye gururlanıyor kültür bakanı, halkın büyük çoğunluğuna fiyatları yüzünden ya da okuma yazma bilmedikleri için kitapların yasak olduğu ülkelerde.
Eduardo Galeano
Kaynak: Biz Hayır Diyoruz [Metis Yayınları]
İktidarsızlık Yapısının Portresi Üzerine Notlar başlıklı bölümden.