“Bugün insan haklarına aykırı ne varsa, hepsinin altında mahkemelerin imzası var”

Şikâyet etmeden önce yapılması gereken şey
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, İstanbul yargı çevresindeki “tutuklu öğrencilerin” sayısının 89 olduğunu açıkladı. Raporda Türkiye ölçeğinde bu sayının daha da büyük olduğu vurgulanmakla birlikte kesin bir sayı verilmiyor.
Öğrencilerin büyük çoğunluğunun neden tutuklandıklarını biliyoruz: Parasız eğitim için gösteri yapmak, üniversiteyi ziyaret eden devlet yetkililerini protesto etmeye kalkışmak, pankart açmak, basın açıklaması yapmak gibi “suçlar”.
Bunların hiçbiri tutuklu yargılanmayı gerektirmiyor. Zaten demokratik bir ülkede “suç” sayılmaları bile kendi başına tuhaf bir durum!
Öğrenciler tutuklu yargılanıyorlar ve bu nedenle okullarından bile atılıyorlar çünkü yargı düzenimiz onları “terörle mücadele yasası” kapsamında ele alıyor.
Silahlı bir örgüte üye olmamış, silahlı bir eyleme katılmamış, sadece pankart açıp slogan atmışlar ve bu nedenle terör örgütü üyesi olarak yargılanıyorlar.
Akşam’da Çiğdem Toker’in yazısında okudum ki hükümet de bu işin farkında.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ şöyle konuşmuş: “Eğer Yargıtay Ceza Genel Kurulu, lanetlenen bir düşünceyi bile koruyan yorum yapsa, o zaman ilgili maddeyi uygulayan savcı o gazeteciyi, o konferansı vereni ‘sen niye böyle yazdın, böyle konuştun’ diye ifadeye bile çağırmaz. Bugün insan haklarına aykırı ne varsa, hepsinin altında mahkemelerin imzası var.”
Evet, yargı sistemimiz kanunları özgürlükleri geliştirici yönde yorumlamıyor ve bu sıkıntı sadece bu hükümet dönemi için değil, eski dönemler için de geçerli bir sorundu.
Ancak Bozdağ’a şunu hatırlatmak isterim ki o çocukları bir gösteri yaptılar diye yaka paça tutup savcının karşısına götüren, “terör örgütü üyesidir” diye hayali suç dosyaları hazırlayanlar da hükümetin emrindeki polis ve jandarmadan başkası değildir!
Bozdağ madem bu sorundan şikâyetçi, önce İçişleri Bakanı’ndan personelini özgürlükler ve insan hakları konularında eğitmesini rica etmeli.

Mehmet Y. Yılmaz
Hürriyet 17 Ekim  2011

Medya ve Wall Street
Ama başka gariplikler de var. Wall Street eylemi, Türk basınında gittikçe daha fazla yer alır oldu. Kamuoyu ve yetkililerimiz son dönemde ‘Hahaha, bakın Batı çöküyor’ demeye bayılıyor. ‘Yükselen Türkiye’ temasını her gün pompalayan hükümet yanlısı basın da nedense Wall Street eylemlerini pek sever oldu.
Ama iş kendi ülkemizde eylem, gösteri, gösteri hakkı gibi konulara gelince, merkez medyada Milliyet dışında pek az gazetenin ilgilendiğini görürsünüz!
Gururla söylüyorum ki çalıştığım gazete kayda değer toplumsal eylemleri şu ya da bu şekilde haber yapmaktan çekinmedi. Peki siz, Ankara’nın göbeğinde Zucotti Parkı’ndan kat kat fazla insan çeken sendikal yürüyüşlerin ya da KCK tutuklamalarına karşı yapılan gösterilerin gazetelerde Wall Street eylemlerinin yarısı kadar bile yer bulabildiğine şahit oldunuz mu?
Nedir yani? Nasılsa, elalemin eylemini ballandıra ballandıra yazmak, Hakkari’deki bir cenaze, HES eylemleri ya da Silivri’deki protesto çadırı gibi Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yapılan (ve belli bir toplumsal anlamı olan) eylemleri konu etmekten daha kolaymış…

Türkiye de olur mu?
O zaman ikinci soruma geleyim: ‘Wall Street’i İşgal Et’ benzeri bir hareket, Türkiye’de olur mu?
Gelir dağılımındaki bozukluksa bizde de var. Ekonomik sıkıntı ve işsizlik keza. Peki, sizce internet üzerinden örgütlenen, serbestçe yazışabilen, sokak gösterileri ve zaman zaman oturma eylemi gibi sivil itaatsizlik düzenleyebilen bir ‘İşsizler Hareketi,’ cennet ülkemizde yeşerebilir miydi?
Hiç sanmıyorum. Hatam varsa biri çıkıp söylesin; ama benim gördüğüm, son dönemde BDP’lilerin yaptığı binlerce kişilik eylemlerin neredeyse tümünde polis biber gazı kullanıyor, en azından 10-15 kişiyi gözaltına alınıyor.HES’e karşı çıkan köylülerin başına gelenleri hep birlikte okuduk. Öğrenci Kollektifleri deseniz, yüzlerce gözaltı sonrasında açılan soruşturmalarda, Karl Marx okumak ve meyve bıçağı bulundurmaktan, neredeyse Balyoz ve Ergenekon’a bağlanacak. Daha geçen hafta İstanbul’da Başbakan’ı protesto eden 37 öğrenci, apar topar gözaltına alındı. (Ancak bunlardan biri, Erdoğan’ın konvoyuna yumurta attığı için tutuklandı ki, yumurta atmayı ben de meşru bir protesto yöntemi olarak görmüyorum.)
Diyeceğim şu. Wall Street eylemi, Wall Street’de kalır.

Aslı Aydıntaşbaş
Milliyet 17 Ekim 2011

Devletin Kürt Hafızası
Hüseseyin Yayman’ın Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası (Doğan Kitap) kitabını okudum. Bu şu demek: Osmanlı tarihinden bu yana yazılmış bütün Kürt raporlarını okudum. Kitap devletin Kürt meselesi hafızasını tek bir kaynakta toplaması açısından çok kıymetli. Fakat böyle bir kitabın Kürt siyasetindeki bir kuşağı topyekûn zindana tıkan KCK operasyonundan söz etmemesi de besbelli taraflı bir tutum. Yine de meseleyle ciddi olarak ilgilenen herkesin elinin altında bulunmalı. Çünkü tarihin kilitlendiği noktayı görmek ancak böyle mümkün. Kilit şudur:
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türklerin Kürtlerle eşit insanlar olduğunu kabul etmedi, etmiyor, edecek gibi de görünmüyor.
Bir devlet 1920’lerin başından beri kerelerce aynı raporları okuyup kerelerce o raporların söylediği şeyleri yapmazsa -evet onlarca başka konjonktürel, bölgesel, ideolojik sebep de sayabilirsiniz ama- elbet bir çekirdeği vardır bu işin. O çekirdek de eşitlik meselesidir. Eşitsizliğin korunması için de insaniyetin, insani olanın tasfiyesi gerekir. Çünkü savaş ancak böyle sürebilir. Neden bunları yazıyorum?
Bu yazı, sadece başlangıç. Kısmetse(!) devam edeceğim…

Ece Temelkuran
HaberTürk 17 Ekim 2011

 

İçeri Tıkılmak Çok Kolay

Diyelim ki…

Son günlerde oluşan özgürlük ortamının gazına gelip Kürt sorununda aykırı gitmeye başladınız.
Ve iyiden iyiye bir “rahatsızlık unsuru” haline geldiniz.
Bu durumda elde kapı gibi “KCK davası” var.
Alınırsınız dava kapsamına…
İddianamesiz, yargısız, savunmasız en az üç yıl yatarsınız içeride…

Diyelim ki…
Ergenekon’dan içeri düşenlerin hukuki haklarını savunmaya kalktınız…
Ya da…
Ergenekon Davası’nda aklınıza yatmayanları biraz fazla dile getirdiniz…
Bütün bunlar, kolaylıkla canınızın Silivri çektiği anlamında yorumlanabilir.
Atarlar içeri…
Siz derdinizi anlatana kadar en az üç yıl geçer.
Nasıl olsa…
İçeri tıkılmak için, artık yargılanmanız ve hapis cezası almanız gerekmiyor.
Basit bir tutuklama kararı, yetip de artıyor.

Ahmet Hakan
Hürriyet 17 Ekim 2011

TMK Terörü

TMK nedeniyle birçok tutuklu Kürt gazeteci var. Birçoğu hakkında da yüzlerce yıllık cezalar istenen davalar sürüyor. Zaten basın çok ağır bir otosansürle kendisini yaşatabiliyor. Hiçbir biçimde dava konusu olmayacak teorik dergiler bile toplatılıyor. Zaten siyasi dergilere yaşam hakkı tanınmıyor. Özcesi Kürt basını çok ağır koşullarda kendisini zar zor yaşatmaya çalışıyor. Herhalde tümden engellemeleri yürüttükleri özel savaşa zarar vereceğinden bir kısım çalışmalara izin vermek zorunda kalıyorlar.

Polis saldırısının normalleştiği, binlerce demokratik siyasetçinin yıllarca cezaevinde kaldığı ve yargılandığı, Kürt basını üzerinde TMK terörünün uygulandığı bir ülkede bazıları demokratik ilerlemeden ve yumuşamadan söz ediyorlar. Hatta utanmadan vicdansızlık ve ahlaksızlıkla tüm bu saldırıların mağduru olan BDP gerilimi arttırmakla suçlanıyor. Binlerce yöneticisi ve üyesi tutuklu olan bir partinin her gün kıyameti koparması gerekirken, “bu kadar tutuklama ve baskının olduğu ülkede nasıl demokrasiden bahsediyorsunuz” diyerek her gün haykırması gerekirken bunu yapmayan bir demokratik hareket üstüne üstlük bir de suçlanıyor.

Açık belirtelim ki bu kadar yöneticisi, belediye başkanı ve üyesi tutuklu olan bir partiyi hiç kimsenin suçlamaya hakkı yoktur. Böyle bir ülkede demokratik ilerlemeden ve Kürt sorununun demokratik çözümünden kimse söz edemez. Bu gerçeklik ortadayken kimse BDP’ye söz söyleyemez. Söz söylüyorsa bu uygulamaları onaylamış olur.

Hüseyin Ali
Ö. Gündem

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz