Gregor, pencereye doğru baktı. Hava bulanıktı. Yağmur damlalarının pencerenin çinko çerçevesine düştüğü duyuluyordu. Bu bulanık hava onu iyice kederlendirdi. «Biraz daha uyusam da şu aptalca şeyleri unutsam nasıl olur?» diye düşündü. Am a olacak şey değildi bu. Çünkü o, hep cağına yatıp uyumaya alışıktı. Şimdiki haliyle sağma bir türlü dönemiyordu. Bütün gücünü toplayıp sağma dönmeye çalıştıkça, sallanıp sallanıp gene sırtüstü düşüyordu. Belki yüz defa denedi bu işi; titreyen bacaklarını görmemek için gözlerini yumdu hep. En sonunda, daha önce hiç bilmediği, hafif, ama derinden gelen bir acı saplandı böğrüne; sağma dönmeyi denemekten vazgeçti.
Sahne 1
«Bir aydan fazla bir zamandır acısını çektiği bu ağlı yara, Gregor’un bugünkü acıklı ve tiksindirici görünüşüne rağmen gene de ailenin bir üyesi olduğunu babasına hatırlatır gibiydi. Ona bir düşman gibi davranılamazdı. Tam tersine, aile sorumluluğunun gereğini yapmalı, tiksintiyi bırakmalı, her şeyi olduğu gibi kabullenmeliydi. Bundan başka çare yoktu.»
Kapı izleği yeniden ele alınır, çünkü artık akşamları Gregor’un karanlık odasından ışıklı oturma odasına açılan kapı açık bırakılmaktadır. Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bir önceki sahnede, baba gösterişli üniforması içinde verimlilik ve erkeklik simgesi olan o küçük kırmızı bombaları savurarak, anne ise dayanıksız solunum yollarına rağmen mobilyaları sağa sola sürükleyerek enerjilerinin en yüksek noktasına erişmiş bulunmaktadırlar. Ama bu zirveyi bir düşüş, bir güçsüzleşme izleyecektir. Babanın kendisi de elden ayaktan düşmek, güçsüz bir böceğe dönüşmek üzere gibidir. Açık kapıdan tuhaf bir rüzgar esmektedir sanki. Gregor’un böceklik hastalığı bulaşıcıdır, onun bitkinliği, perişanlığı, pisliği babaya da geçmiş gibidir:
«Babası yemekten sonra hemen koltuğunda uykuya dalıyordu. Annesi ile kız kardeşi sanki birbirlerini susmaya zorluyorlardı. Annesi, ışığın altında öne doğru iyice eğilip bir mağaza için çamaşır dikiyordu. Bir yere satış memuru olarak giren kız kardeşi ise, ileride daha iyi bir iş bulmak için akşamları stenografi ile Fransızca öğreniyordu. Babası arasıra uyanıyor, uyuduğundan sanki hiç haberi yokmuş gibi karısına: ‘Bugün de gene ne kadar çok dikiş diktin!’ diyor, sonra gene uykuya dalıyordu. Annesiyle kız kardeşi de birbirlerine bakıp yorgun yorgun gülümsüyorlardı.
Babasının durup dururken inadı tutuyor, evde de üniformasını çıkarmaya yanaşmıyordu. Geceliği elbise askısında boşu boşuna beklerken, tepeden tırnağa giyinik halde koltuğunda uyukluyordu. Sanki her zaman için hizmete hazırdı ve burada da üstünün emirlerini bekliyordu. Bunun sonucu olarak da, annesi ile kız kardeşinin temizliğe çok özen göstermelerine rağmen yepyeni üniforma her gün biraz daha kötülüyordu. Gregor çoğu akşamlar zamanını sarı düğmeleri ile pırıl pırıl parlayan üstü lekelerle dolu üniformayı seyretmekle geçiriyordu. İhtiyar adam bu elbise içinde son derece rahatsızdı, ama gene de mışıl mışıl uyuyordu.»
Annesiyle kız kardeşin bütün dürtüklemelerine rağmen, baba yatma zamanı gelince yatağa gitmeyi reddetmekte, sonunda kadınlar da onu koltuk altlarından tutup olduğu yerden kaldırmak zorunda kalmaktadırlar:
«Sonra iki kadına yaslanarak ağır bir yük kaldırıyormuş gibi güçlükle yerinden kalkar, onların yardımı ile kapıya kadar yürürdü. Kapıda onlara eliyle gitmelerini işaret eder, yoluna yalnız başına devam ederdi. Anne dikişini, kızı da kalemini acele bırakır, adama gene yardımda bulunmak üzere peşinden koşarlardı.»
Babanın üniforması kocaman biraz zedelenmiş bir domuzlar böceğini andırmaktadır. Yorgun, çalışmaktan perişan olmuş karısıyla kızı onu bir odadan ötekine sonra da yatağa götürmek zorundadırlar.
Sahne II
Samsa ailesindeki çözülme sürüp gitmektedir. Ortalık hizmetçisine yol vererek daha ucuz bir temizlikçi kadın tutarlar, dev gibi, iri kemikli bir kadındır bu, en pis işleri yapmaya gelir. Unutmayın, 1912’de Prag’da ortalık temizleyip yemek yapmak 1954’te Ithaca’da23 olduğundan çok daha güç bir iştir. Çeşitli aile yadigârlarını satmak zorunda kalırlar:
«Bununla birlikte ailenin, en büyük yakınmaları oturdukları ev üzerinde toplanıyordu. İçinde bulundukları koşullara bakınca burası artık onlara çok büyük geliyordu. Ama Gregor’u nasıl taşıyacaklarını bilemedikleri için bu evden ayrılamıyorlardı. Gregor, taşınma işindeki engelin kendisini önemsediklerinden ileri gelmediğini anlıyordu. Birkaç hava deliği bulunan uygun bir sandık içinde onu kolayca taşıyabilirlerdi. Ailenin evi değiştirmesini önleyen asıl konu, duydukları derin umutsuzluk ve başlarına gelen bu büyük felâket düşüncesiydi. Bugüne değin ne akrabalar arasında, ne de tanıdık çevrelerde kimsenin başına böyle bir şey gelmemişti.»
Aile son derece bencildir ve gündelik görevlerini yerine getirdikten sonra kollarını kıpırdatacak güçleri kalmaz.
Sahne III
İçinde hâlâ ailesine yardımcı olma dürtüsünü yaşatan Gregor’un zihninde insanca anılar son defa olarak çakıp söner. Belli belirsiz, çok uzaklarda kalan sevgilileri bile hatırlayacak olur ama, «Bunların hiçbirinden hayır yoktu; ne ona, ne de ailesine yardım edebilirlerdi. Düşünceleri arasından kayboldukları zaman seviniyordu.»
Bunu izleyen sahne artık öykünün kötü kişisi durumundaki Grete’ye adanmıştır:
«Kız kardeşi, sabahları ve öğlenleri işe gideceği sırada, acele acele herhangi bir yemeği Gregor’un odasına ayağı ile itiveriyordu. Akşamları da acaba yemek Gregor’un hoşuna gitmiş mi, yoksa —çoğu zaman olan buydu— hiç dokunulmadan bırakılmış mı diye bakmadan artıkları bir çırpıda süpürüyordu. Gregor’un ne hoşuna gider diye düşünen yoktu artık. Kız kardeşi artık odanın temizliğini de akşamları yapıyordu. Ama bu işi de şöyle baştan savma geçiştiriveriyordu. Bütün duvarlar pislikle doluydu. Ötede beride öbek öbek süprüntüler ve tozlar vardı. Gregor ilk zamanlarda tam kız kardeşinin geleceği sırada odanın en kirli yerlerinde durup o kötü görünümü onun başına kakmak istiyordu. Ama Gregor oracıkta haftalarca dursa bile, kız kardeşinin aldırdığı yoktu. Sanki o da Gregor gibi bu pisliği görmüyor muydu? Ama demek ki hiç el sürmemeye karar vermişti bir kez. Buna karşılık artık bütün aileyi sarmış olan yeni bir duyarlık içinde, Gregor’un odasını temizleme işini de kendi tekelinden bırakmıyordu.»
Bir keresinde annesi kova kova suyla odayı iyice bir temizleyince —nem Gregor’u hasta eder— bu bir aile kavgasına yol açar. Kız kardeş hüngür hüngür ağlamaya başlayınca anneyle baba ne yapacaklarını bilemeden şaşkınlık içinde bakakalırlar:
«Sonra biraz canlanmaya başladılar. Babası, sağına dönerek, Gregor’un odasını temizleme işini kız kardeşine bırakmadığı için annesini azarladı. Soluna dönerek, kızına, ‘Gregor’un odasını bir daha temizlemeyeceksin,’ diye bağırdı. Gregor’un annesi, öfkeden çılgına dönen kocasını yatak odasına doğru sürüklemeye çalıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlayan kız kardeşi, küçük yumruklarıyla masayı dövüyordu. Gregor ise, kapıyı kapayıp bu manzarayı ve gürültüyü kendisinden saklamak kimsenin hatırına gelmediği için çok öfkelenmişti; öfkesinden ıslık gibi sesler çıkarıyordu.»
Sahne IV
Gregor’la ondan korkmayan, onu oldukça eğlendirici bulan, hattâ aslında seven, iri kemikli temizlikçi kadın arasında garip bir ilişki kurulmaya başlar. «Gel buraya, koca bokböceği!», der kadın ona. Dışarıda yağmur yağmaktadır, belki de baharın ilk belirtisi…
Sahne V
Kiracılar gelirler, temizlik ve düzen arayan üç sakallı adam. Robot gibidirler; sakalları saygınlık maskesidir ama aslında bunlar, bu ciddi görünüşlü beyler, düşmüş üçkâğıtçılardan başka bir şey değillerdir. Bu sahnede evde büyük değişiklikler olur. Kiracılar ana babanın evin en solunda, oturma odasının berisindeki yatak odasına taşınırlar. Ana baba Gregor’un odasının sağındaki kız kardeşin odasına geçerler, Grete ise oturma odasında uyumak zorunda kalır ama kiracılar yemeklerini oturma odasında yiyip akşamları da orada geçirdikleri için Grete aslında odasız kalmıştır. Dahası, üç sakallı kiracı bu mobilyalı daireye bazı kendi eşyalarını da getirmişlerdir. Yüzeysel temizlik konusunda sinir bozucu bir titizlikleri vardır ve işlerine yaramayan bütün kırık dökük eşyaları da Gregor’un odasına tıkarlar. Bu, Bölüm İki Sahne Yedi’deki mobilya sahnesinde görülen, Gregor’un odasından her şeyi çıkarma çabasının tam tersidir. O sahnede mobilyalar azalıyordu, şimdi hepsi dönüp geliyor, gemi yeniden safra alıyor, işe yaramaz ne varsa ortalığı dolduruyor; ve işin garibi, aslında pek de hasta bir böcek olan Gregor —elma yarası gittikçe çürümekte, Gregor da açlıktan ölmektedir— bu tozlu eşyaların arasında sürünmekten böcekçe bir zevk almakta. Her türlü değişikliğin yaşandığı üçüncü bölümün beşinci sahnesinde, ailenin yediği yemeklerdeki değişiklik de anlatılır. Samsa’ların robotça tepkileri sakallı robotların hareketlerine uygunluk göstermektedir. Kiracılar,
«Eskiden babasının, annesinin ve Gregor’un yemek yediği masaya şöyle bir kuruldular, peçeteleri açtılar, çatalı bıçağı ellerine aldılar. Çok geçmeden annesi kapıda göründü; elinde bir tabak et vardı. Onun hemen arkasında kız kardeşi, tepeleme patates dolu bir tabakla geliyordu. Yemeklerin üstünde dumanı tütüyordu. Kiracılar, yemeğe başlamadan önce, önlerine konan şeyleri kontrol etmek istiyorlarmış gibi tabakların üzerine eğildiler. Orada oturan ve öteki ikisine egemen kişiymiş gibi görünen adam, acaba yemek iyi pişmiş mi, yoksa bunu gerisin geriye mutfağa mı yollamak gerektiğini anlamak istiyormuş gibi, önündeki tabaktan bir parça et kesti. Yüzü güldü, hoşnuttu. Bütün bunları dikkatle izleyen annesi ile kız kardeşi, rahat bir nefes alıp gülümsediler.»
Gregor’un iri ayaklara duyduğu yoğun, kıskanmayla karışık ilgi hatırlanacaktır; şimdi ise dişler, dişi olmayan Gregor’un ilgisini çekmektedir:
«Çatal bıçak gürültülerinin arasında kiracıların durmadan işleyen çenelerinin takırtısı Gregor’a bir acayip göründü. Sanki yemek yemek için diş gerektiğini, dişsiz en güzel böcek çenesinin bile bu işi yapamayacağını ona göstermek istiyorlardı. Gregor üzgündü: ‘Benim de karnım aç ama, böyle şeyleri canım istemiyor. Şu kiracılar nasıl da güzel besleniyorlar! Bense öleceğim,’ dedi içinden.»
Sahne VI
Bu olağanüstü müzik sahnesinde kiracılar Grete’nin mutfakta keman çaldığını duyar ve hemen müziğin eğlence değerini düşünerek kendileri için çalmasını isterler. Üç kiracı ve üç Samsa oturma odasında toplanırlar.
Müzikseverleri karşıma almak niyetinde olmadan söylüyorum, onu tüketenlerin anladığı genel anlamıyla müzik, sanatlar merdiveninde edebiyattan ya da resimden çok daha ilkel, hayvansı bir düzlemde yer alır. Burada müziği genel olarak ele alıyorum; tabiî ki bireysel yaratı, hayal gücü ve kompozisyon olarak alındığında müzik, edebiyat ve resim sanatıyla boy ölçüşebilir, ben müziğin sıradan dinleyici üzerindeki etkisini konu ediniyorum. Büyük bir besteci, büyük bir yazar, büyük bir ressam, bunların hepsi birbirleriyle kardeştir. Ama kanımca, genelleştirilmiş ve ilkel biçimiyle müzik dinleyici üzerinde, sıradan bir kitabın ya da sıradan bir resmin yaratacağından çok daha alçak düzeyde bir etki yaratacaktır. Bunu söylerken özellikle de plaklardan ya da radyodan dinlenen müziğin yatıştırıcı, uyuşturucu, sersemleştirici etkisinden söz ediyorum.
Kafka’nın öyküsünde söz konusu olan, bir kızcağızın acınası biçimde keman gıcırdatmasıdır ki bu da günümüzün banda alınmış ya da fişe takılmış müzikleriyle aynı şeydir. Kafka’nın genel olarak müzikten anladığı demin söylediğim şeydir; onun aptallaştırıcı, duygusuzlaştırıcı, hayvansı niteliği. Bu tavır bazı çevirmenlerin yanlış anladığı önemli bir cümleyi yorumlarken akılda bulundurulmalıdır. Cümle «Müzikten etkilenecek kadar hayvanlaşmış mıydı?» biçimindedir. Yani insanken müziği pek sevmemiştir ama bu sahnede, böcekliğinde ona boyun eğmiştir: «Sanki özlemini çektiği bilinmeyen bir besiye götüren yol ona açılmış gibiydi.» Sahne şöyle sürer: Gregor’un kız kardeşi kiracılar için çalmaya koyulur, bu Gregor’u ayartır ve kafasını oturma odasına sokar:
«Son zamanlarda başkalarına pek aldırmamak konusundaki davranışına pek şaşmadı. Eskiden bu alandaki dikkatliliği ile övünürdü. Oysa şimdi, her zamankinden daha çok başkalarından gizlenmesi gerekliydi. Çünkü odasının her yanını kaplayan ve en küçük bir kıpırdanışta bile havaya kalkan tozlar yüzünden onun da üstü başı toz toprak içinde bulunuyordu. Sırtına, dört bir yanma iplik parçalan, kıllar ve yemek artıklan bulaşmıştı. Her gittiği yere bunları da birlikte götürüyordu. Her şeye karşı vurdumduymazlığı ise iyice artmıştı. Öyle ki, artık eskisi gibi günde birkaç kez sırtüstü yatıp halıda kendini temizlemeyi bile düşünmüyordu. Şu haline rağmen, oturma odasının o tertemiz döşemesi üzerinde biraz ilerlemekten bile çekinmemişti.»
Önce hiç kimse onu fark etmez. İyi keman dinleyememekten ötürü hayal kırıklığına uğrayan kiracılar pencere kenarına toplanmış, kendi aralarında fısıldaşmakta, müziğin sona ermesini beklemektedirler. Ama gene de Gregor’a göre, kız kardeşi çok güzel çalmaktadır:
«Gregor, birazcık daha, daha ileriye doğru süründü, kız kardeşiyle göz göze gelebilmek için başını yere iyice yaklaştırdı. Müzik kendini böylesine sardığı halde, gene de bir hayvan mıydı? Sanki, özlemini çektiği bilinmeyen bir besiye götüren yol ona açılmış gibiydi. Kız kardeşinin yanına kadar sokulup eteğini çekmeye, kemanı ile birlikte onun odasına gelmesini işaret etmeye karar verdi. Çünkü burada onun çalışını değerlendirebilen insan yoktu. Bunu en iyi kendisi değerlendirebilirdi. Artık kız kardeşini odasından dışarı salmayacaktı. Hiç olmazsa yaşadığı sürece. O korkunç biçimi ilk kez olarak kendisinin işine yarayacaktı. Odasının bütün kapılarına aynı anda saldıracak ve içeri zorla girmek isteyenleri boğuk sesiyle kaçıracaktı. Ama kız kardeşini zorlamayacaktı. Grete, odasında kendi isteğiyle kalacaktı. Kanepede onun yanı başına oturacak, kulağını ona doğru yaklaştıracaktı. O zaman Gregor, kız kardeşine içini dökecek, onu konservatuvara yollamaya kesinlikle niyetli olduğunu, arada başına bu felâket gelmemiş olsaydı, bu kararını geçen noelde —noel çoktan geçmişti— başkalarının ne diyeceğine bakmadan herkesin önünde açıklamış bulunacağını söyleyecekti. Bu sözlerden sonra kız kardeşinin yüreği kabarıp gözyaşları dökülmeye başlayacaktı. O zaman Gregor, kız kardeşinin omuzuna kadar tırmanıp onu boynundan öpecekti. Bu da kolay olacaktı. Çünkü Grete, işe girdiğinden beri kurdela ve yakalık takmadan oldukça açık dolaşıyordu.»
Birdenbire ortadaki kiracı Gregor’u görür, ana baba Gregor’u odadan kovalamak yerine kiracıları yatıştırmaya çalışırlar (şimdiye kadarki davranışlarının tersine) :
«Kollarını iki yana açarak onları odalarına doğru sürüklemeye çalışıyordu. Bir yandan da bedeni ile Gregor’u görmelerini önlemek istiyordu. O zaman kiracılar gerçekten öfkelendiler. Ama babasının davranışına mı, yoksa hiç farkında olmayan Gregor gibi bir oda komşularının bulunduğunu yavaş yavaş anlamaya başlamalarına mı kızmışlardı, burası belli değildi. Babasının bu işi açıklamasını istediler. Onlar da kollarını havaya kaldırıp oynatmaya, sinirli sinirli sakallarını kaşımaya başladılar. Sonra geri dönüp odalarına gittiler.»
Kız kardeş kiracıların odasına koşup aceleyle yataklarını hazırlar, ama, «Babasına gelince, o eski inadı gene tutmuşa benziyordu. Öyle ki, kiracılara karşı her zaman borçlu olduğu bütün saygıyı bile unutmuştu. Adamları odalarına doğru durmadan iteledi. En sonunda ortadaki kiracı kapıda birden durdu. Ayağını küt diye yere vurdu, Grete’nin babasını da durdurdu. Elini havaya kaldırıp bakışları ile anne ile kızını araştırırken, ‘Size şu anda haber veriyorum ki, bu evde ve bu ailede karşılaşılan iğrenti verici koşullar karşısında’ —sözünün burasında hızla yere tükürdü— ‘bu odayı derhal terkedeceğim. Burada oturduğum günler için tek kuruş bile ödemeyeceğim elbette. Üstelik zarar ziyan dâvası açıp, size bunu kolayca ödettireceğim. Göreceksiniz, bunu yapacağım,’ dedi. Sonra sustu, bir şey olmasını bekliyormuş gibi önüne baktı. Ardından öteki iki arkadaşı da konuşmaya başladı: ‘Biz de hemen gidiyoruz,’ dediler. Ortadaki kiracı kapının tokmağını yakaladı, dışarı çıktılar ve kapı hızla kapandı.»
Sahne VII
Kız kardeşin maskesi tamamen düşmüştür. Gregor’a ihaneti mutlak ve öldürücüdür:
«Şu canavardan söz ederken, kardeşimin adını anmak istemiyorum. Diyeceğim şu ki, ondan kurtulmanın çaresini aramalıyız.»
Baba-kız Gregor’un onları anlamadığında, bu yüzden de onunla anlaşılmayacağında karar birliğine varmışlardır:
«Grete, ‘Defolsun gitsin,’ diye bağırdı. ‘Başka çaresi yok baba. Onun Gregor olduğunu aklından çıkarmalısın. Ne zamandır onun Gregor olduğuna inandık. Bütün bu felâketler o yüzden başımıza geldi. Nasıl Gregor olabilir bu? Eğer Gregor olsaydı, böyle bir hayvanla insanların birlikte yaşayamayacağını çoktan anlar, sonra da kendiliğinden çekip giderdi. O zaman Gregor’suz kalırdık, ama gene de yaşayabilirdik. Anısını da onur duyarak saklardık. Oysa şimdi şu hayvan peşimizi bırakmıyor, kiracıları kaçırtıyor. Herhalde niyeti bütün evi elimizden almak ve bizi sokaklara atmak.’»
Ağabey ve insan olarak varlığı yok edildikten sonra böcek olarak da varlığının kalmaması Gregor için son darbe olur. Acı bir darbe; öylesine zayıf ve örselenmiştir ki, odasına sürünerek geri döner. Kapının eşiğinde dönüp geri bakar, son gördüğü neredeyse uykuya dalmış olan annesi olur:
«Gregor odasına girer girmez kapı hızla kapandı, anahtar çevrildi ve sımsıkı kilitlendi. Kapının kapanması ile çıkan ses Gregor u öyle korkuttu ki, küçük bacakları titredi durdu. Kapıya böyle hızla saldıran kız kardeşiydi. Ayağa kalkıp tetikte beklemiş, sonra birden ileriye doğru fırlamıştı. Gregor onun geldiğini hiç fark etmemişti. Anahtarı kapı kilidinde çevirirken annesi ile babasına, ‘İşte oldu!’ diye bağırmıştı.»
Karanlık odasında Gregor kıpırdayamadığını, duyduğu acının da uyuşur gibi olduğunu fark eder:
«Sonunda da büsbütün kaybolacaklardı elbet. Sırtındaki çürük elmayı ve onun çevresinde bulunan her yanı tozla kaplı yarayı artık duymaz olmuştu. Duygulanarak ve sevgi duyarak ailesini düşündü. Artık çekip gitmesi gerektiği konusundaki kararı, belki kız kardeşininkinden de kesindi. Kuledeki saat sabahın üçünü vuruncaya kadar böyle boş ve sessiz düşünceler içinde vaktini geçirdi. Pencereden dışarı bakınca ortalığın aydınlanmaya başladığını gördü. Sonra başı, kendiliğinden önüne düşüverdi ve burun deliklerinden hafif bir soluk çıktı.»
Sahne VIII
Gregor’un ölü, kurumuş gövdesi ertesi sabah hizmetçi kadın tarafından bulunur. Aşağılık ailesinin böcek dünyası yoğun, ılık bir ferahlama duygusuyla dolar. Özenle, sevgiyle belirtmemiz gereken bir nokta var burada. Gregor böcek kılığında bir insanoğludur; ailesi ise insan kılığında böcekler, Gregor öldüğünde, böcek ruhlarıyla birdenbire istedikleri kadar sevinebileceklerinin farkına varırlar:
«Bayan Samsa üzüntü dolu bir gülümseme ile, ‘Bizim odaya gel biraz, Grete!’ dedi. Grete, arasıra arkaya dönüp cesede bakarak anası ile babasının ardından yatak odasına girdi.»
Temizlikçi kadın pencereyi ardına kadar açar, hava biraz ısınmıştır. Mart sonudur, böceklerin kış uykusundan uyandıkları sıralar…
Sahne IX
Nefis bir sahne; kahvaltı etmek isteyen ama bunun yerine kendilerine Gregor’un cesedi gösterilen kiracılar,
«İçeri girdiler. Ellerini eskimiş ceketlerinin ceplerine koyup, artık iyice aydınlanan odanın ortasında Gregor’un ölüsü etrafında durdular.»
Buradaki anahtar sözcük hangisidir? Güneş altında duran eskimiş ceket. Masallarda, masalların mutlu sonlarında olduğu gibi, büyücünün ölümüyle birlikte kötü büyü de çözülür. Kiracılar eski püskü görünür göze, artık tehlikeli değillerdir, Samsa ailesi güç kazanır, ışıltılı bir dirim gelir üzerlerine, Başkâtibin trabzanlara tutunarak geri geri kaçışında olduğu gibi bu sahne merdiven izleğinin tekrarlanmasıyla sona erer. Bay Samsa’nın çıkıp gitmelerini buyurması üzerine kiracıların süngüsü düşer:
«Odaya girince üçü birden elbise askısından şapkalarını aldılar, şemsiyelikten bastonlarını kaptılar, sessizce başları ile selâm verip evi terkettiler.»
Samsa ailesi trabzanlara yaslanıp onları seyrederken bu üç sakallı kiracı, bu üç robot, kurulunca işleyen bebekler gibi aşağıya inmeye koyulurlar. Apartmanın ortasından dolana dolana inen merdiven sanki bir böceğin bacak eklemlerine benzemektedir; kiracılar giderek aşağıya doğru iner, sahanlıktan sahanlığa —eklem yerinden eklem yerine— alçalarak kaybolurlar. Bir noktada elinde sepetiyle yukarıya çıkan kasabın çırağıyla karşılaşırlar, çocuk önce onlara doğru yükselir, sonra onları aşarak yukarıya doğru tırmanır, gururlu bir tırmanıştır bu, sepetinde kanlı etler ve ağzınıza layık iç organlar vardır; tombul, parlak sineklerin üreme yeri olan kırmızı, çiğ etler.
Sahne X
Son sahne alaylı sadeliği içinde olağanüstüdür. Samsa ailesi işverenlerine üç özür mektubu yazarken —eklemlenme, saçayak, mutlu ayaklar, üç mektup yazan üç böcek— ilkbahar güneşi de onlara eşlik eder:
«Karar verdiler, o günü dinlenmekle ve gezmekle geçireceklerdi. Böyle bir dinlenmeyi hak etmişlerdi. Hak etmek bir yana, buna ihtiyaçları da vardı.»
Temizlikçi kadın işini görüp bitirdikten sonra kıkırdayarak şunları söyler aileye:
«Bitişikteki zırıltıyı nasıl defedeceğiz diye üzülmeyin. Ben onun gereğini yaptım bile.»
Bayan Samsa ile Grete yazarmış gibi yaparak mektuplarının üzerine eğilirler; kadının her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmak için sabırsızlandığını sezen Bay Samsa kararlı bir el hareketiyle onun sözünü keser…
«Bay Samsa, ‘Akşam bu kadına yol verelim,’ dedi. Ama ne karısı ne de kızı kendisine bir cevap verdi. Çünkü yeni yeni kavuştukları huzuru gündelikçi kadının gene bozduğu anlaşılıyordu. Yerlerinden kalktılar, pencereye gittiler ve birbirlerine sarılıp orada durdular. Bay Samsa koltuğunu pencereye doğru çevirdi, bir süre onları sessizce seyretti. Sonra birden bağırdı: ‘Haydi gelin bakalım. Olup bitenleri bırakın artık. Biraz da benimle ilgilenin.’ Kadınlar sözünü dinleyip ona doğru koştular. Onu sevip okşadılar, sonra da oturup mektuplarını çabucak bitiriverdiler.
Az sonra üçü birlikte evden çıktılar. Üç aydır böyle bir şey yapmamışlardı. Şehrin kenarındaki kırlara gitmek üzere tramvaya bindiler. Arabada kendilerinden başka kimse yoktu; içerisi sıcak ve günlük güneşlikti. Sırtlarını rahatça kanepeye dayayıp otururken gelecekten söz ettiler. Derin derin düşününce geleceğin onlar için hiç de kötü olmadığını anladılar. Üçünün de bir işi vardı. Henüz bu konuda birbirleriyle konuşmamışlardı ama, işleri çok iyiydi ve gelecek için büyük umutlar uyandırıyordu. Şüphesiz durumlarını düzeltmek için ilk yapacakları iş, evi değiştirmekti. Daha küçük ve daha ucuz, ama şimdikinden daha güzel yerde ve daha kullanışlı bir ev bulmalıydılar. Şimdiki evi Gregor bulmuştu zaten. Bay ve Bayan Samsa, bir yandan konuşurken, bir yandan da kızlarına bakarken, son zamanlarda yanaklarım solduran bütün sıkıntılara rağmen, gittikçe canlanan kızlarının güzelleştiğini ve serilip serpildiğini ikisi aynı anda fark ettiler. İkisi birden sessizleştiler. Bilincine varmadan bakışlarıyla anlaşırken, kızları için iyi bir koca bulma zamanının geldiğini düşündüler. Yolculuğun sonuna geldikleri vakit Grete hepsinden önce yerinden kalkıp körpe bedenini bir güzelce gerdiğinde, yeni düşlerinin ve iyi niyetlerinin onaylandığını sezer gibi oldular.»
Öykünün ana izleklerinden birkaçını toparlayalım:
1) Üç sayısı öyküde önemli bir yer tutmaktadır. Öykü üç bölümdür. Gregor’un odasına açılan üç kapı vardır. Ailesi üç kişiden oluşur. Öyküde üç hizmetçiyle karşılaşırız. Üç kiracının üçü de sakallıdır. Samsa’ların üçü de mektup yazar. Simgelerin önemini abartmamaya büyük özen gösteriyorum, çünkü simgeyi bir kitabın sanatsal çekirdeğinden çekip gösterdiniz mi, kitabın tadına varmak imkânı ortadan kalkar. Bunun nedeni de sanatsal simgeler olduğu kadar bayat, sahte hattâ budalaca simgeler de olmasındandır. Kafka’nın psikonaliz ve mitologya yorumlarında, sıradan zekâlara pek çekici gelen bu seks ve mitologya karışımı, pek moda ama pek cılız simgelerden bol bol bulacaksınız. Başka bir deyişle simgeler özgün olabileceği gibi aptalca ve bayat da olabilir. Sanatsal bir başarının soyut simge değeri onun o kor gibi yanıp duran güzelim varlığına baskın çıkmamalıdır.
İşte, Değişim’de simgesel olmaktan çok işaret ya da açıklama niteliğindeki tek örtük anlam da üç sayısının vurgulanmasıdır. Aslında teknik bir anlamı vardır bunun. Teslis, üç dizeden oluşan kıta, üçlü akor, üç kanatlı resim, bütün bunlar, örneğin gençlik, olgunluk ve yaşlılık gibi üç evreyi gösteren üç resim ya da buna benzer üçlü konular kadar iyi bilinen sanatsal biçimlerdir. Örneğin Kafka öykünün başındaki üç odayla tam bir üç kanatlı resim etkisi yaratmaktadır; oturma odası, Gregor’un yatak odası, kız kardeşin odası; Gregor ortadaki odada bulunmaktadır. Dahası, üçlü örgü bir oyunun üç sahnesini hatırlatmaktadır. Son olarak da Kafka’nın düşsel anlatısının mantığa uygunlukta ayak dirediği unutulmamalıdır. Tez, antitez, sentez üçlüsünden daha mantığa uygun ne olabilir? Demek ki Kafka’nın «üç» simgesini estetik ve mantıki anlamları açısından değerlendirmeli ve cinsel mitologyacıların Viyana’lı büyücü doktoru yönlendirmesi sonucu uydurdukları anlamlara hiç yüz vermemeliyiz.
2) Başka bir izleksel çizgi de kapılardır, bütün öykü boyunca uzanıp giden kapıların açılıp kapanması izleği.
3) Üçüncü bir izleksel çizgi de Samsa ailesinin refah durumunda görülen iniş çıkışlardır; onların refahı ile Gregor’un içinde bulunduğu umarsız ve acıklı durum arasındaki incelikli denge oyunları.
Bir iki altizlek daha var, ama yukarıdakiler öyküyü anlamak için kaçınılmaz önem taşıyanlardır…
Kafka’nın biçemine dikkat edin. Açık seçikliği, kesin biçimsel vurguları öykünün karabasanı içeriğiyle nasıl da gözalıcı bir karşıtlık içindedir. Bu vurucu, siyah üstüne beyaz öykü şiirli benzetmelerle süslenmemiştir. Kafka’nın biçeminin berraklığı düş dünyasının karanlık zenginliğiyle karşıtlık içindedir. Karşıtlık ve birliktelik, biçem ve içerik, tavır ve olay örgüsü en kusursuz biçimde birbirine ulanmışlardır.
Vladimir Nabokov
Edebiyat Dersleri – Kafka
Üçüncü bölüm <<Birinci Bölüm | İkinci Bölüm>>