Sahne I
Gregor uyanır. Yalnızdır. Bir böceğe dönüşmüş bulunmaktadır ama insan izlenimleri hâlâ yeni edindiği böcek dürtülerine karışmaktadır. Bu sahne, henüz insana özgü olmayı sürdüren zaman öğesinin işin içine sokulmasıyla sona erer:
«Bir sonraki tren saat yedide kalkıyordu. Ona yetişmek için kendini parçalarcasına acele etmeliydi. Örnek kumaşları da henüz paket etmemişti. Üstelik kendini hiç de zinde ve güçlü hissetmiyordu. Trene yetişse bile, şefin azarlarından kurtuluş yoktu. Çünkü ticarethanenin odacısı beş trenini beklemiş, Gregor’un treni kaçırdığını çoktan haber vermişti elbet… Gece masasının üstündeki tik tik eden çalar saate baktı. «Aman Allahım!» diye düşündü.
Saat altı buçuktu. Akreple yelkovan sessiz sessiz ilerliyordu. Hattâ, buçuğu bile geçmişti; nerdeyse yediye çeyrek vardı. Yoksa saatin zili çalmamış mıydı?»
Hasta olduğunu bildirmeyi düşünür ama sigorta doktorunun sapasağlam olduğunu söyleyeceği sonucuna varır:
«Hem de, şu durumda tamamen de haksız sayılmazdı hani. Uzun bir uykunun verdiği gerçekten yersiz uyuşukluğu bir yana, Gregor kendini tam anlamı ile iyi hissediyordu. Üstelik, adamakıllı acıkmıştı.»
Sahne II
Ailenin üç üyesi onun odasına açılan kapıları çalar ve onunla sırasıyla koridordan, oturma odasından ve kız kardeşinin odasından konuşurlar. Gregor’un ailesi onun asalaklarıdır; onu sömürür, içten içe kemirirler. Onun «böcek olmak için kaşınmasına» neden olan bu insanlardır. Gregor’un ilk bakışta sert ve sağlam görünen ama sonuçta hasta insan bedeni kadar dayanıksız olduğu ortaya çıkan böcek kabuğunu yapan ihanet, eziyet ve iğrençlikten korunma yolundaki dokunaklı arzusudur. Üç asalaktan —annesi, babası, kız kardeşi— hangisi en acımasızdır? Önce babası olduğu sanılabilir. Ama en kötüleri o değildir; en kötüleri Gregor’un en çok sevdiği, ama öykünün ortasındaki mobilya sahnesinden başlayarak Gregor’a ihanet eden kız kardeştir. İkinci sahnede kapı izleği başlar:
«Tam o sırada yatağımın baş ucundaki kapıya hafifçe vuruldu. ‘Gregor,’ dedi bir ses, —annesiydi—, ‘Yediye çeyrek var. Trene yetişmeyecek misin?’ Ne tatlı bir sesti! Gregor cevap verdi ama, kendi sesini duyduğu zaman korktu. Hiç şüphesiz bu onun sesiydi. Ama bu sese, sanki çok derinlerden gelen, önüne geçilemeyen acı bir inilti karışıyordu…
‘Evet, teşekkür ederim anne, şimdi kalkıyorum.’ demekle yetindi. Ağaç kapı dolayısıyla Gregor’un sesindeki değişim, dışardan fark edilmemişti herhalde…
Ancak söylediği birkaç kelime, Gregor’un âdeti dışında hâlâ daha evde bulunması konusuna ailenin öteki bireylerinin dikkatini çekmişti. Babası, yan kapıya yumruğu ile hafifçe vurmaya başladı. ‘Gregor! Gregor! diye seslendi, ‘Neyin var?’ Çok geçmeden, daha yüksek sesle onu bir daha uyardı: ‘Gregor! Gregor!’ Öteki kapıda kız kardeşi yakınan hafif bir sesle haykırdı. ‘Gregor? Hasta mısın yoksa? Bir şeye ihtiyacın var mı?’ Gregor hem babasına hem kardeşine cevap verdi: ‘Hazırlanıyorum.’ Özene bezene konuşmaya çalışıyor, kelimelere doğal biçimini vermek istiyordu. Babası kahvaltı masasının başına döndü. Kız kardeşi gene fısıldıyordu: ‘Gregor, yalvarırım aç kapıyı.’ Gregor asla bu isteği yerine getirmek niyetinde değildi. Gezilerde alıştığı gibi geceleyin evde de bütün kapıları kilitleme konusunda gösterdiği dikkati övdü kendi kendine.»
Sahne III
İnsanın tasarladığı ama böceğin gerçekleştirdiği yataktan kalkma sınavı. Gregor hâlâ insan olarak düşünmektedir ama şu anda insan bedeninin alt tarafı böcek bedeninin ön tarafı olmuştur. Dört ayağı üzerinde yürüyen bir insanla altı ayağı üzerinde yürüyen bir böceğin aynı şey olduğunu sanmaktadır. Farkı henüz tam olarak kavrayamamıştır ve inatla üçüncü bacak çifti üzerinde doğrulmaya çalışmaktadır:
«Yataktan çıkmak için önce bedeninin alt kısmını oynatmak istedi. Ama henüz görmediği ve ne biçim şey olduğunu bilmediği bu alt kısım, öyle kolayca yerinden oynayacak gibi değildi. Yavaş yavaş kıpırdandı. Sonra iyice öfkelendi, bütün gücünü topladı, kendini öne doğru attı. Ama iyi dikkat etmediği için yönünü yanlış seçmiş, karyolanın arka demirine çarpmıştı. Duyduğu müthiş acı, o an için bedeninin belki en duyarlı yerinin arka kısım olduğunu ona öğretti.
Sonra kendi kendine şöyle dedi. ‘Sekize çeyrek kaladan önce mutlaka yataktan tamamıyla çıkmış olmalıyım. Zaten durumumu soruşturmak üzere o zamana kadar ticarethaneden birini de buraya gönderirler. Çünkü mağaza yediden önce açılıyor.’ Bütün bedenini boydan boya yataktan dışarı atmaya hazırlanıyordu. Bu biçimde yataktan yere düşerse, havada sımsıkı tutmak istediği başı belki de yaralanmaktan kurtulurdu. Sırtının sert olduğunu duyuyordu; halının üstüne gelirse oraya bir şey olmayacağını sanıyordu. En çok korktuğu şey, yere düşerken çıkacak gürültüydü; kapalı kapılar ardından gelen gürültü korku değilse bile, kuşku uyandırabilirdi. Ama bu tehlikeyi göze almak zorundaydı.
Peki, kapılar kapalı olmasaydı, onları yardıma çağırabilir miydi gerçekten? Bu düşünce karşısında, bütün sıkıntısına rağmen, gülümsemekten kendini alamadı.»
Sahne IV
Aile izleği ya da kapılar izleği yeniden ortaya çıktığında hâlâ didinip durmaktadır ve bu sahnenin sonunda küt diye yataktan aşağı düşer. Konuşmalar biraz Yunan tragedyası’ndaki koro’yu andırır. Gregor’un çalıştığı yerden, istasyona neden gelmediğini öğrenmek üzere bir adam yollamışlardır. İşe gelmeyen memuru denetlemekte gösterilen bu acımasız çabukluk kötü bir rüyanın bütün özelliklerini taşır. İkinci sahnede olduğu gibi burada da kapı arkasından konuşmalar tekrarlanır. İzlenen sıraya dikkat edin: başkâtip Gregor’la soldaki oturma odasından, Gregor’un kız kardeşi Grete, kardeşiyle sağdaki odadan konuşmaktadır, anne ile baba ise oturma odasındaki başkâtibe katılırlar. Gregor henüz konuşabilmektedir ama sesi giderek iyice zayıflar ve sonunda konuşması anlaşılmaz olup çıkar. (Yirmi yıl sonra James Joyce tarafından yazılan Finnegans VVafee’de birbirleriyle bir ırmağın iki yakasından konuşan çamaşırcı kadınlar giderek güdük bir karaağaçla bir taş parçasına dönüşeceklerdir.) Gregor sağdaki odada bulunan kız kardeşinin neden ötekilere katılmadığını anlayamaz:
«Kız kardeşi neden ötekilerin yanma gitmiyordu ki? Belki de yataktan henüz kalkmış, üstüne daha hiçbir şey almamıştı. Peki, niçin ağlıyordu acaba? Gregor henüz kalkmadığı ve müdür içeri almadığı için mi? İşini yitirmek tehlikesi içinde bulunduğundan dolayı mı? Yoksa şefin gene eskisi gibi ikide bir alacakları için annesi ve babasını sıkıştıracağından dolayı mı?»
Zavallı Gregor ailesi tarafından kullanılan bir araç olmaya öylesine alışmıştır ki acıma diye bir şey söz konusu olamaz; Grete’nin kendisine acıyor olabileceğini bile umamaz. Anne ve kız kardeş kapıların arkasından Gregor’un odası boyunca birbirlerine bağırırlar. Kız kardeşle hizmetçi doktor ve çilingir aramaya yollanırlar.
“Gregor iyice yatışmıştı. Demek ki sözleri artık anlaşılmıyordu. Oysa yeterince açık, eskisinden daha açık konuştuğunu sanıyordu. Belki de kulakları artık kendi sesine alışmıştı. Ama anlaşılıyordu ki, durumunun pek iyi olmadığını fark etmişlerdi. Ona yardım etmeye hazırdılar. İlk tedbirler alınırken gösterilen güven ve umut, ona bir ferahlık vermişti. Kendini yeniden insanların çevresinde hissetti. Ne olacağını pek iyi bilmemekle birlikte, doktordan ve çilingirden büyük ve şaşırtıcı şeyler bekliyordu.»
Sahne V
Gregor kapıyı açar:
«Gregor, kendini iskemleyle birlikte kapıya kadar sürükledi. İskemleyi orada bırakıp kapıya abandı ve tutunup kaldı. Bacaklarının uçlarından yapışkan bir sıvı çıkıyordu. Olduğu yerde biraz soluk alıp dinlendi. Sonra kapı kilidinin içindeki anahtarı ağzıyla çevirmeye çalıştı. Ne yazık ki sahici dişleri de yoktu galiba. Anahtarı nasıl çevirmeliydi? Ama çeneleri epeyce güçlüydü ya! Onların yardımıyla anahtarı gerçekten harekete getirdi. Bir yerine bir şey olur mu diye hiç bakmıyordu. Ağzından koyu kahverengi bir sıvı aktı; önce anahtarın üstüne düştü, sonra da yere damladı…
Gerçekten, şimdi kapı ardına kadar açılmıştı. Ama gene de henüz onu göremiyorlardı. Yavaş yavaş kapı kanadının birine dikkatle dolandı. Tam içeri gireceği sırada birden sırtüstü düşmemek için çok dikkatli olmak zorundaydı. Bu güç hareketi yapma çabası içinde bulunduğu sırada, başka bir şeye bakacak vakit bulamıyordu. Tam o anda; müdürün ‘Oo!’ diye bir ses çıkardığını duydu. Bu ses, sanki bir rüzgâr uğultusunu andırıyordu. Müdürün kapıya yakın durduğunu gördü; açılan ağzını eliyle kapatmıştı. Görünmeyen, durmadan artan bir kuvvet onu geri itiyormuş gibi arka arka çekildi. Annesi, müdürün orada bulunmasına rağmen geceden kalma dağınık ve karmaşık saçlarıyla ortada duruyordu; önce ellerini birbirine kenetleyip kocasına baktı, sonra Gregor’a doğru birkaç adım yaklaştı ve birden odanın ortasına yığılıverdi; etekleri dört yanına açıldı, başı göğsünün üstüne düşüp yüzü sanki kayboldu. Babası, Gregor’u odasının içine doğru itecekmiş gibi, yüzünü öfke ile buruşturup yumruklarını sıktı. Sonra şüpheli bakışlarla odanın içine bir göz gezdirdi, elleri ile gözlerini kapatıp ağlamaya başladı; güçlü göğsü hıçkırıklarla sarsılıyordu.»
Sahne VI
Gregor kovulmamak için başkâtibi yatıştırmaya çalışır:
«Gregor, soğukkanlılığını yitirmeyen tek kişi olduğunun bilinci içindeydi. ‘Evet,’ dedi, ‘şimdi hemen giyineceğim, örnekleri toplayıp yola çıkacağım. Gitmeme izin verirsiniz değil mi? İşte görüyorsunuz bay müdür, inatçılık ettiğim yok, çalışmayı da severim. Gezilere çıkmak zor iş, ama ben gezmezsem yaşayamam. Siz nereye gideceksiniz, bay müdür? Mağazaya mı? Efendim? Her şeyi olduğu gibi anlatacaksınız değil mi? İnsanlık hali bu; bir an için çalışamayacak durumda kalabiliyor insan. Ama o zaman da daha önce yaptığı işleri hatırlamak ve engelleri ortadan kaldırdıktan sonra daha çok, işe dört elle sarılarak çalışmayı düşünmek için fırsat çıkmış olur.»
Ama başkâtip dehşet içinde ve sanki büyülenmiş gibi, tökezleye tökezleye merdivenlere doğru geriler. Gregor üç çift bacağının en arkada olanı ile —nefis bir sahne bu— ona doğru ilerlemeye çalışır, ama,
“Tutunacak bir şey ararken ansızın yere düştü, hafif bir çığlık çıkararak bir sürü küçük bacaklarının üstüne yığıldı.”
Hemen bunun ardından, sabahtan beri ilk kez olarak bedensel bir rahatlık duydu. Bacacıkları sağlam bir yerde bulunuyordu. Bunu farkedince sevindi. Hattâ bacacıkları onu, istediği yere taşıma çabası bile gösteriyordu. Bütün acıların çok yakında kesinlikle sona ereceğine artık inanıyordu.»
Annesi yerinden sıçrar, ondan kaçmak için geri geri giderken kahvaltı masasının üzerindeki kahvedanlığı devirir, kahve halının üzerine dökülür:
«Gregor başını annesine doğru kaldırıp hafifçe, ‘Anne, anne,’ diye seslendi. Bir an için müdürü tamamen unutmuştu. Kahvenin döküldüğünü görünce çenelerini birbirine çarparak yalanmaktan kendini alamadı. Bunun üzerine annesi yeniden çığlığı kopardı, masadan uzaklaştı ve ona doğru koşan kocasının kollarına bıraktı kendini. Ama Gregor’un onlarla uğraşacak vakti yoktu. Müdür merdivenlerden inmeye başlamıştı. Çenesini trabzana dayayıp son bir kez daha arkasına doğru baktı. Gregor, onu alıp geri getirmek çabasıyla kendini bir daha toparladı. Müdür bir şey sezmiş olmalıydı ki, birkaç basamağı bir adımda atladı ve bağıra bağıra gözden kayboldu. Sesi bütün merdivenleri çınlattı.»
Sahne Vll
Baba bir eliyle bastonunu, bir eliyle gazetesini sallayıp ayaklarını vurarak Gregor’u iter, geriye odasına sokar. Gregor yarı açık kapıdan geçmekte zorluk çeker ama babasının zorlaması sonucu araya sıkışıp kalıncaya kadar içeriye girmeye çabalar:
«Bedeninin bir yanı havaya kalktı. Kapı boşluğunda eğri bir durumda sıkışıp kaldı. Yan tarafı yara bere oldu. Kapının beyaz boyasında çirkin lekeler meydana geldi. Gregor kapı aralığında iyice sıkışmıştı. Başkasının yardımı olmadan hiç kıpırdamayacak haldeydi. Bir yanda küçük bacakları titreyerek havada sallanıyordu. Bacaklarının bir kısmı bedeninin altına sıkıştığı için büyük bir acı duyuyordu. Derken babası arkadan bastonu vurunca, kurtuluşu, buldu. Havada uçarak odasının ortasına kadar geldi. Her yanından kanlar akıyordu. Bastonun vuruluşu ile kapı kapandı. Sonunda da ortalık sessizleşti.»
Vladimir Nabokov
Kaynak: Edebiyat Dersleri