“Bazen dünya haritasının önüme serilmiş olduğunu ve senin boylu boyunca bu haritanın üzerine uzandığını hayal ediyorum”
Franz Kafka, 1919’da dinlenmek üzere gittiği Schelesen’de Julie Wohryzek adında bir kızla tanışıp nişanlandı. Aynı yıl kaleme aldığı Babaya Mektup, yazarın bu nişana karşı çıkan babası Hermann Kafka’ya yanıtıdır.
Kafka’nın yayınlamak amacıyla değil, babasıyla ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirmek için yazdığı ama göndermediği bu mektup, hem Kafka’nın yaşamöyküsüne açıklıklar getirmesi, hem de kimi izleklerinin ipuçlarını barındırması açısından büyük önem taşır.
Nesil çatışması, baba-oğul ilişkileri
Kafka kötü bir çocukluk dönemi geçirdi, özellikle de babasıyla hiç anlaşamadı; babasının Kafka’nın üzerinde sürekli bir baskısı söz konusuydu, bu durum çocukluk yıllarından öğrenim hayatına kadar devam etti. Kafka’nın annesi ise babasının değer yargılarını ve düşüncelerini kabullenmişti, zaten bu yargıları değiştirebilecek güce de sahip değildi. Kafka gençken, babasından kesinlikle korkmuyordu, fakat babasına her zaman mesafeli yaklaşıyordu ve ona karşı içinde nefretten başka bir duygu beslemiyordu. Kafka’nın birçok eserinde baba, ailenin reisi, her şeye gücü yeten ve baskıcı biri olarak tasvir edilmiştir; tıpkı “Dönüşüm” eserinde olduğu gibi. Bu eserde Gregor (hikâyenin kahramanı aynı zamanda hikâyedeki oğul) bir böcektir ve işe yaramayan biridir, hikâyede Gregor’un ölümüyle ailenin rahat bir nefes alması konu edinilmiştir. Babasının karşı konulmaz gücünün Kafka’nın üzerinde yarattığı baskı, Kafka’nın en önemli hikâyelerinden biri olan “Hüküm” ü (Yargı) yazmasına sebep olmuştur. Muhtemelen babasının Kafka’nın üzerinde yarattığı baskı onun kendi kendini eleştirmesine sebep olmuştur ve Kafka kendinden nefret eden biri haline gelmiştir. Şüphesiz bu derin özeleştiri Kafka’nın yaşamına ve eserlerine yansımıştır.
Hermann Kafka*
Hermann Kafka 14 Eylül 1852 tarihinde Güney Bohemya köyü Wossek’te (Çekçe: Osek) yoksul koşullar altında yaşayan bir ailenin altı çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya gelir. İlkokulun ardından, muhtemelen Pisek’teki bir akrabasının tekstil işinde çıraklık yapar. 1872 yılında askerlik muayenesinden geçer, ordudaki bir Çek birliğinde üç yıl askerlik yapar ve lokomotif sürücülüğüne kadar yükselir. Ordudan terhis edildikten sonra –kendisinden önce başka aile üyelerinin de yaptığı gibi– Prag’a yerleşir, muhtemelen firma temsilcisi olarak çalışır ve Bohemya’daki şehir ve köylerde müşteri ziyaretlerine gider. Yaklaşık olarak aynı dönemde, Podiebradlı (Çekçe: Podebrady) saygın ve varlıklı bir ailenin kızı Julie Löwy de (1855-1934) Bohemya’nın başkentine gelir. Hermann Kafka, Julie Löwy’yi muhtemelen bir çöpçatan yardımıyla 1882 yazında tanır; bunu izleyen aylarda mektuplaşmaya başlarlar, Hermann Kafka, mektup yazmayı Bohemya taşrasındaki iş seyahatleri sırasında da sürdürür ve nihayet evlilik planları yapılır. Aynı yılın eylül ayında evlenirler; yaklaşık olarak aynı dönemde Hermann Kafka iplik, pamuk ve giysi ticaretini tescil ettirir ve Prag’ın eski şehir merkezinde, evli çiftin birlikte çalıştığı –Julie Kafka çocuklarının doğumundan sonra da çalışmaya devam eder– bir dükkân açar. Dolayısıyla ailenin ev düzeni, bir iş düzenidir: Bir aşçı kadın ve diğer görevlilerin yanı sıra, çocukların eğitimiyle ilgilenen çeşitli çocuk bakıcıları ve dadılar çalıştırılır. Hermann ve Julie Kafka giysi işinde, Julie Kafka’nın kendi yazdığı aile geçmişinde de bildirdiği gibi, başarılı olurlar: “[Hermann Kafka] küçük paralarla başlamış ve her ikimiz de çok çalışkan olduğumuz için, saygın bir adam konumuna yükselmişti.” Hermann Kafka yalnızca bir girişimci olarak saygın bir adam değildir: 19. yüzyılın seksenli yıllarında Prag sinagoglarının yönetim kurulunda etkindir, 1895 yılında, Prag iş mahkemelerinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu adına bilirkişiliğe atanır (FKP, s. 104).
Nişanlılık döneminde yazdığı mektupların gösterdiği ve aile üyelerinin de hatırladıkları gibi, sevgi dolu bir adamdır, ancak aynı zamanda otoriter bir aile reisi, ataerkil bir kişidir de. Evdeki çalışanlardan Anna Pouzarová onu “(…) iri, heybetli, hoş görünümlü, katı bir bey” olarak betimler (EaFK, s. 66). Yalnızca katılık değil, çabuk köpüren bir mizaç da Hermann Kafka’nın ayırt edici bir özelliğidir ve bu neredeyse asabi yapısı, ancak ilerleyen yaşlarında yumuşamış gibi görünmektedir: Elli Hermann, 22 Nisan 1917’de Zürau’daki en küçük kardeşi Ottla’ya, “Mektubunu babama okuduk, şu sıralardaki halinin en iyi göstergesi, mektubu ona okumaya cesaret edebilmiş olmamızdır. Mektup hakkında tek bir kötü söz söylemedi, ki bu da inanılmazdı. Sövgülerini tüketmiş, artık hiç sövmüyor. Çok uysal, fazlasıyla uysal,” diye bildirir.
Franz Kafka’nın dostları ve tanıdıklarının ifadelerine göre Hermann Kafka, yardımsever bir adamdı; Nelly Engel, onun Birinci Dünya Savaşı sırasında, Yahudi mültecileri için cömertçe bağışta bulunduğu bir olayı hatırlar (EaFK, s. 114). En yakın arkadaşı onu, “tamamen kendi çabası sayesinde kurduğu” bir hayat süren, “güçlü, dış görünüşü bakımından da olağanüstü etkileyici (iri, geniş omuzlu)” bir adam olarak betimler ve Kafka’nın babasına tek taraflı olarak, “merhametsiz bir zorba ününü yakıştırmasını yanlış” bulur (EaFK, s. 114).
Hermann Kafka’nın kişiliğinin gelişiminde kalıcı etkide bulunmuş üç an saptamak mümkündür: Hermann Kafka’nın toplumsal yapı içinde bir yer bulma çabasına olumsuz bir izlenim bırakarak etkide bulunmuş olan, yoksul köy koşullarına ilişkin çocukluk ve gençlik deneyimleri; sahip olduğu değerler ve kurallar sistemine damgasını vurmuş olan askerlik deneyimleri ve –o dönem ve toplumsal zümre için tipik olan– ticari başarı ve bununla bağlantılı toplumsal yükselme istemi.
Hermann Kafka’nın oğlu Franz’la –bu zeminde– ilişkisi, başarılı bir işadamının biricik oğluna ve mirasçısına yönelik daha çok geleneksel beklentilerin de (belki de en çok bu beklentilerin) damgasını taşır. Bu yanıyla, kısa bir zaman zarfında kendi çevresinde belirleyici değişimler yaşamış, yeni oluşmakta olan bir Yahudi orta sınıfı içindeki ataerkil düzen açısından tipik (ve bu düzenin sonucu olan) bir baba oğul çatışmasına neredeyse bir örnek oluşturur. Kafka’nın arkadaşı Hugo Bergmann, Hermann Kafka’yı “kendi fiziksel gerçekliğine, yani işine iki ayağıyla birden sapasağlam basan, o yıllara özgü bir Yahudi işadamı” olarak betimler (EaFK, s. 18).
Hermann Kafka, 1849 tarihli eşitlik yasalarının (bazı alanlarda ancak kısa ömürlü olan) yeni özgürlükler tanıdığı –bunlar arasında Tuna Monarşisi’nin sınırları içinde istedikleri yere yerleşme izni de vardı– Bohemya kırsal Yahudiliğinin bir temsilcisi sayılabilir. O döneme dek köy cemaatleri içinde yaşamış olan Yahudiler şehirlere göç ettiler ve çok kısa bir süre içinde ekonomik ve toplumsal açıdan tırmanışa geçtiler, ne ki, bu yükseliş –benzer bir hızla– Yahudi gelenek ve göreneklerinin yitirilişiyle atbaşı yürüdü. Üstelik Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Yahudi olmayan burjuva toplumuna bu asimilasyonu, giderek büyüyen milli çatışmaların çokuluslu devleti gerek siyasi gerek toplumsal açıdan sarstığı ve sosyal ve siyasal açıdan istikrar kaybına yol açtığı bir dönemde gerçekleşti. Göç eden taşra Yahudilerinin köklü altüst oluşlar yaşaması yalnızca bu toplumsal koşulların dayatması sonucunda olmadı, Yahudi toplumunun kendisi de –hareketlilik ve asimilasyon sonucunda– büyük değişimlere maruz kaldı, öyle ki, oğulların ilk kuşağı bile –diğer etkenlerin yanı sıra, akademik eğitim olanağıyla da– baş döndürücü gelişmeler temelinde babalarının kırsal deneyim dünyasından çok uzaklaştılar ve bir diyalog olanaksız gibi görünmeye başladı. Bir yandan, Kafka’nın Praglı yaşıtları açısından belirleyici olan, aşırı dinamik ve otoriter babalar kuşağına, diğer yandan da belirli bir köksüzleşme ve yabancılaşma deneyimine Franz Werfel’ın “Vater und Sohn” (Baba ve Oğul) başlıklı şiirinde değinilir:
Ve uçuşan kara paltosunun içinde Taşır yaşlı da tıpkı genç gibi Bir demir, nefret uyandıran. Söyledikleri sözler kopmuş Yaşların soğuk düşmanlığından Renksiz, tükenmiş.
Burada lirik bir üslupla konu edilen Yahudi dönüşüm kuşağının babalarıyla oğulları arasındaki bu çatışma, Christoph Stölzl tarafından Hermann Kafka ile oğlu arasındaki ilişkiye uyarlanmıştır ve Stölzl şu sonuca varır: “Hermann ile Franz Kafka arasındaki kopuş, iki Yahudi kuşağı arasındaki önlenemez yarılmadır; bu, her ikisinin de, babanın da, oğlun da, kendi kuşaklarına özgü özellikleri aşırıya vardıran tipler olmaları sonucu, azap verici boyutlara varır” (KHbII, s. 532).
* Babaya Mektup – Franz Kafka