Bütün bu olayların temelinde, uygarlığımızdaki birtakım yanlışlıklar yer almaktadır. Uygarlık denilen şeye bir kez bir önyargı musallat olmasın, dört bir yanda duyurur sesini. Böylece, kadının yetersizliğine ilişkin önyargı ve buna bağlı olarak erkeğin kendini beğenmişliği, her iki cinsiyet arasındaki uyumu sürekli bozarak inanılmayacak bir gerilimin doğmasına yol açar; ilgili gerilim, özellikle sevgi ilişkilerine nüfuz ederek tüm mutluluk olanaklarını aralıksız tehdit altında tutar, hatta çok kez yok eder. Tüm aşk yaşamımızı zehirleyerek kurutup bir yangın yerine çevirir.
Uyumlu bir evliliğe alabildiğine seyrek rastlayışımızın nedeni de yine aynı gerilimdir; çocuklarımızın, evliliğin son derece çetin ve tehlikeli bir iş sayılacağı görüşüyle büyümeleri yine aynı gerilimden kaynaklanır. Yukarıda belirttiğimiz önyargılar ve düşünceler, çocukların yaşamı gerçekten anlamalarını çoğu kez engeller. Evliliğe salt bir imdat kapısı gözüyle bakan bunca kızı, evliliği kaçınılmaz bir baş belası sayan bunca kadın ve erkeği düşünmek yeterlidir bunu anlamaya. Kadın ve erkek arasında söz konusu gerilimin doğurduğu güçlükler, günümüzde öylesine boyutlara ulaşmıştır; bu güçlükler, kendilerine zorla benimsetilmek istenen role karşı kızların çocukluktan beri gösterdiği yadsımanın şiddeti ve tüm mantıksızlığına karşın erkeklerdeki ayrıcalıklı rol oynama hevesinin gücüyle doğru orantılıdır.
Kadınla erkek arasındaki uzlaşma ve dengenin karakteristik özelliği arkadaşlık’tır. Kadın ve erkek arasındaki ilişkide karşı tarafı boyunduruk altına almak, tıpkı ulusların yaşamındaki gibi katlanılmaz nitelik taşır. Böyle bir girişiminin iki taraf için doğuracağı tatsız durumlar öylesine çoktur ki, aslında herkesin bu konu üzerinde dikkatle durması gerekir. Sorun, tüm bireylerin yaşamını ilgilendirecek boyuttadır. Beri yandan, alabildiğine karmaşık bir yapı gösterir; nedeni de, çocuğun yaşamda izleyeceği tutumu, karşı cinsin tutumuyla zıtlık oluşturacak şekilde belirlemeye zorlanmasıdır. Serinkanlı bir eğitime başvurularak, baş gösterecek güçlüklerin üstesinden gelinebilir kuşkusuz. Ne var ki, günümüzün telaş ve tedirginliği, değeri gerçekten deneyimlerle kanıtlanmış eğitim ilkelerinin elde bulunmayışı, ama hepsinden çok tüm yaşamımızı avucunda tutan rekabet savaşı evlerde yavrularımızın odalarına kadar sokulmakta, gelecekte izleyecekleri temel doğrultuları onlara benimsetmektedir. Bazı insanların gözünü yıldırarak onları başkalarıyla aşk ilişkileri kurmaktan alıkoyan engeller bulunuyorsa, bunun nedeni ister hileli yoldan, ister “bir fatih gibi davranarak” erkekliğini göstermenin erkek için bir yükümlülük durumuna getirilmesidir. Böyle bir yükümlülük de sevgideki doğallık ve güvenlik özelliğini yok etmektedir.
Don Juan, yeterince erkeklik duygusuyla donatıldığına inanmayan, sürekli fethettiği yeni kalplerle bunu kendi kendisine kanıtlamak isteyen biridir kuşkusuz. Erkek ve kadın arasındaki güvensizlik havası her türlü mahremiyet ve içtenliği boğup atar, bunun sonucunda tüm insanlık acı çeker, bundan zarar görür. Aşırı erkeklik ideali, karşı tarafa yöneltilen sürekli bir istek, bir kışkırtma, bitip tükenmez bir huzursuzluk kaynağı oluşturur; kendini beğenmişlik, daha çok şeye sahip olma ve hayatta ayrıcalıklı bir yeri ele geçirme gibi sonuçlardan başka bir şey doğurmaz; öyle sonuçlar ki toplu yaşamanın doğal koşullarına aykırı düşer hepsi de. Kanımızca, feminizmin şimdiye kadar amaçladığı özgürlük ve eşitliğe karşı çıkmak için bir neden yoktur; tersine, bunların enerjik biçimde desteklenmesi gerekir; çünkü tüm insanlığın mutluluğu ve yaşam kıvancı, kadının kadınlık rolüyle uzlaşmasını sağlayacak koşulların yaratılmasına, ayrıca erkeğin, kadınla arasındaki ilişki sorununu çözümleyecek güce kavuşmasına bağlıdır.
Alfred Adler
İnsanı Tanıma Sanatı – Say Yayınları