“S. Arthur bir üslup dahisi. Sadece dili için bile kesinlikle okunmalı” Kafka
Hayatın birinci yarısı, mutluluğa karşı duyulan yorulmak bilmez bir özlem olduğu halde, ikinci bölümü acı dolu bir korku duygusuyla kaplıdır. Çünkü, mutluluk denilen her şeyin kuruntu olduğu ve acıdan başka gerçeğin bulunmadığı fark edilmiştir artık.
Aklı başında insanların, yakıcı zevklerden çok acısız bir hayata yönelmeleri bundan ötürüdür. Gençliğimde, kapımın zilinin her çalınışında, gönlüm sevinçle doluyor ve kendi kendime, “Oh ne iyi! İşte yeni bir olay!” diyordum.
Ama yıllar geçip de, olgunlaştığım zaman, her zil sesinden sonra şöyle düşündüm: “Yine ne var?”
İnsan yaşlandıkça, tutkuların ve isteklerin nesnesi farksızlaştıkça; bu isteklerin ve tutkuların bir bir ortadan kayboldukları, duyarlığın güdükleştiği, hayat gücünün zayıfladığı, görüntülerin solduğu, izlenimlerin etki yapmadan gelip geçtiği, günlerin gittikçe daha hızlı aktığı, olayların önemlerini kaybettiği ve her şeyin renksizleştiği görülür. Günlerin yükü altında sallanarak yürür insan ya da bir köşeye çekilip dinlenir. Geçmiş varlığının gölgesi ya da hayaleti haline girer. Kendinden geçme, sonsuz uyku haline dönüşür bir gün.
(…)
Dante, dile getirdiği cehennemin örneğini ve konusunu, bizim gerçek dünyamızdan başka nerede arayabilirdi? Nitekim, bize çok eksiksiz bir cehennem görüntüsü sundu. Ama cenneti ve cennetin mutlu hayatını dile getirmesi gerektiği zaman, aşılması olanaksız bir güçlükle karşılaştı. Çünkü içinde yaşadığımız şu dünya ile cennet arasında, hiçbir benzerlik yoktu. Cennetteki mutlu hayatı anlatacağı yerde, atalarının, sevgilisi Beatrice’in ve çeşitli ermişlerin verdiği bilgileri iletti bize.
İçinde yaşadığımız dünyanın, ne biçim bir dünya olduğu, böylece açık bir şekilde anlaşılıyor, değil mi ?
(…)
Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: “Bunca mutsuzluğu ve boğuntuyu ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?”
(…)
İstemek, temeli bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir şey olmadığına göre, hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir.
İnsan ne kadar yüceyse, acısı da o ölçüde fazladır. İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.
Arthur Schopenhauer hakkında söylenenler
Büyük buluş Schopenhauer idi. Onun dünya hakkındaki karanlık tablosunu tamamen tasvip ediyorum. – Carl Gustav Jung İsviçreli psikolog ve psikiyatrist
Genç Schopenhaueri tuhaf ve ilginç bir delikanlı olarak tanıdım. Keskin zekalı ve inat; onu çok akıllı buluyorum. – Johann Wolfgang von Goethe Alman şair
Schopenhauer felsefesi her bağlamda üstün bir manevi ve ahlaki kültürün temeli yapılmalıdır. – Richard Wagner Alman besteci
Dürüstlüğün en büyük örneği ve gerçeğe her şeyden öte tapan bir adam. – Karl Popper Avusturyalı bilim felsefecisi
Schopenhauer’e olan sonsuz hayranlığım – daha önce hiç tatmamış olduğum bir dizi manevi zevk. Eminin ki en büyük dahi: Schopenhauer. – Lev Tolstoy Rus yazar
Onu okumak bana ifade edilemez bir biçimde zevk verdi. Dedikleri tamamıyla doğru. – Søren Kierkegaard Danimarkalı filozof, ilahiyatçı ve yazar
Niye Schopenhauer okumadığın anlaşılabilecek bile değil. O kadar bol miktarda akıllıca ve dahice ifade edilmiş düşünce yaratmış ki, onu her zaman okumalısın. – Kurt Tucholsky Alman yazar
Benim diğerlerinden daha çok beğendiğim bir alman yazar var: Schopenhauer. Alman dilini sadece Schopenhauer’i orijinal dilinde okuyabilmek için iyice öğrendim. – Jorge Luis Borges Arjantinli yazar
Ben Schopenhauer’in, onun ilk sayfasını okuduktan sonra bütün sayfalarını okuyacaklarından ve dediği her kelimeyi dinleyeceklerinden emin olan okurlarındanım. – Friedrich Nietzsche Alman Filozof
Bir ailenin içinde iki dahinin olduğunu hiç duymadım. – Johanna Schopenhauer Alman Yazar; Oğlunun bir gün dünyaca ünlü olacağını söyleyen Johann Wolfgang von Goethe’ye cevabı.Onu, aydın bir kötümser olarak görürdüm. Ama şimdi biliyorum ki, o insanoğlunun mutlak hakikatına ulaştı ve öğretisinin ebedi etkisini onunla birlikte başladı. – Wolfgang Hildesheimer Alman yazar
Benim gözümde Schopenhauer ve Lichtenberg empatik Goethe’den daha değerli. – Paul Léautaud Fransız yazar
Nietzsche arka plana geriledikçe, Schopenhauer’e doğru çekildiğimi hissediyordum. – Hermann Hesse Alman Yazar (nobel sahibi)
Çoğu zaman ondan öğrendik, ama sıkça da bunları ondan öğrendiğimizi unuttuk. – Rüdiger Safranski Alman filozof ve yazar
Schopenhauer ile birlikte ben de özgür iradenin varlığına inanmıyorum – Albert Einstein Alman fizikçi
Bunun ilk adımını psikoanaliz atmadı. Başı çekenler filozoflardı, hepsinden önce de büyük düşünür Schopenhauer, ki onun bilinçsiz iradesi psikoanalizin ruhsal güdüler’ine karşılık geliyor. O düşünür, insanları cinsel faliyetlerinin anlamını hafife aldıkları konusunda uyardı. – Sigmund Freud Avusturyalı nörolog ve psikanalist
Schopenhauer bir üslup dahisi. Sadece dili için bile kesinlikle okunmalı. Franz Kafka Avusturyalı yazar
Yardımseverliği kimse etik ve sosyal açıdan daha derin temellendirmedi. – Karl Marx Alman düşünür
Arthur Schopenhauer
Arthur Schopenhauer (1788 – 1860), Alman filozof ve düşünür. Felsefe Tarihi’nde irrasyonalist ve karamsar olarak bilinir. En ünlü yapıtı henüz 30 yaşına varmadan yayınladığı İstenç ve Tasarım Olarak Dünya dır.
Schopenhauer, görünen dünyanın ardında yatan esas gerçekliğin İstenç (irade) olduğunu ileri sürdü. Schopenhauer’a göre bu İstenç akılsız, bilinçsiz bir öze sahipti ve kendisini Fenomenler dünyasında gösteriyordu. Bütün görünenlerin kaynağıydı. İnsan bedeni de onun eseriydi. Aklın denetimde olmayan bu istenç, (külli irade kast ediliyor.) insanları parmağında oynatıyor ve geçici tatminlerle veya ulaşılamayan hayâllerle, insanı hiçbir zaman dışına çıkamayacağı bir bıkkınlık ve acı döngüsüne sokuyordu . O’na göre; anlamsız, boş, acı-dolu, kötü bu hayattan kaçınmanın tek yolu vardı; o da istencimizi öldürmek. Bu onu Hinduizm, Budizm gibi dünyevi bir yaşamdan el çekmeyi ve bir keşiş gibi yaşamayı, başkalarına yardım etmeyi, mutluluğumuzu olabildiğince arttırmayı değil, acılarımızı olabildiğince azaltmayı öneren bir yaşam şeklini önermeye yöneltti. Felsefesi, aklın (Rasyonalizm) temele oturtulduğu felsefe tarihinde yeni bir bakış açısı anlamına geliyordu ve Psikoloji, Psikanaliz, Müzik, Edebiyat gibi entelektüel ve sanatsal alanlarda büyük etki gösterdi.
Nietzsche üzerinde büyük etkisi olduğu bilinir. Kendine özgülüğü ve düşünce yapısının çarpıcılığı ile felsefe tarihinde yerini alır. Schopenhauer, tuhaf bir şekilde tedirgin edici bir filozof olarak kendini gösterir. “İstenç ve tasarım olarak dünya” ve “Aşkın metafiziği” gibi yapıtlarıyla tanınır.
Felsefesinin ilkesel bir kavramı irade kavramıdır. Dünyanın özü ve gerçekliği irade iken, fenomenlerden oluşan dünya, tasarımdan başka bir şey değildir. İrade, Schopenhauer felsefesinde kendini bir zorunluluk olarak gösterir, ki onun düşüncesindeki kötümserliğin ve karamsarlığın kaynağı da esas olarak budur. İnsan, tamamen kurtulamayacak olsa da istencin/iradenin emrine boyun eğerek acı ve kederden kısmen kurtulabilir. Bu noktada Schopenhauer’ın düşüncelerinin belirli ölçüde, kaderciliğin ağır bastığı Doğu felsefelerine yakınlaştığı söylenebilir. Schopenhauer’a göre; birbirlerini en çok teshir edenler (büyüleyenler) birbirlerini en çok itmam edenler (tamamlayanlar)’dır.
Schopenhauer ve Din
Her ne kadar Schopenhauer düşüncelerini ateist bir temele oturtmuş olsa (ki bu onun dönemi için büyük bir adımdı) ve dini “yığınların metafiziği” olarak tanımlasa da, özellikle Hristiyanlığa ve Budizme saygı ve yakınlık duyardı. Ona göre Hristiyanlık bir karamsarlık diniydi, bir çok dogma ve ibadet karamsarlık çerçevesi içinde yapılanmıştı ve yaşam açısından faydalı olabilirlerdi. Örnek olarak, Schopenhauer`a göre, “oruç”, kişinin bilincine uymasını engelleyen, onu çoğunlukla hayâl kırıklığına uğratan ve yalnızca doymak bilmez bir döngü olan arzularının esaretinden ufak bir ölçüde de olsa korurdu; kişiyi arzularına karşı biraz daha güçlü kılar ve arzuları az da olsa zayıflatırdı. Hristiyanlığın ötesinde, düşüncelerini de fazlasıyla etkilemiş olan Budizme yoğun bir ilgi ve saygısı vardı. Budizm temelinde kişileri acıya ve hayâl kırıklığına sürüklediği için istençlerin yok edilmesini içeriyordu, istençlerin yok edildiği ve kişinin her anlamda kemâle erdiği “nirvana”yı hedefliyordu. Zaten, budizm ve diğer hint kökenli öğretilerin Schopenhauer`ı fazlasıyla etkilediği bilinen bir gerçektir.