Schopenhauer: Beşikten mezara alım satımla uğraşanlar, hayatın getir götür işlerini yapanlardır

SchopenhauerBir toplumda sevilmenin yolunun akıl ve zekâ göstermekten geçtiğini zanneden bir kişi, ne kadar da acemidir! Akıl ve zekâ aslında, önceden kestirilemeyecek kadar ezici bir çoğunlukta nefret ve öfke uyandırır; bu öfke bunu duyumsayanın, bunun nedeninden yakınmaya hakkı olmadığı; hatta kendisinden bile gizlediği ölçüde daha acımasızlaşır. Birisi, konuştuğu bir kişide büyük zihinsel üstünlük ayrımsar ve duyumsarsa, sessizce ve açıkça bilincinde olmadan, ötekinin de aynı ölçüde kendisinin aşağılık ve sınırlı olduğunu ayrımsadığı sonucuna varır. Bu örtük tasım, onun en keskin nefretini, öfkesini ve hiddetini uyandırır.

Günümüzde her yerde insan, müthiş bir özenle, bedeninin ve bedensel ihtiyaçlarının peşinde koşmaktadır. Saygı şöyle dursun, en küçük bir nezaket ya da himaye görmeyecek tek şey, düşünen kafa mıdır?
Hiçbir makam, mevki, soy sop farkı yoktur ki, kafalarını sadece bellerinin hizmetinde kullananlarla, “Hayır! Kafa bunun için kullanılamayacak kadar değerlidir, o sadece kendi bilgisinin hizmetinde kullanılmalıdır!” diyecek cesarete sahip olanları birbirinden ayıran derin uçurum kadar büyük olsun.
Böyle az bulunan insanlar, bu dünyanın olağanüstü ve çok çeşitli manzaralarını keyifle izleyip düşünerek, aklın bunları ister sanat ister edebiyat olarak yeniden üretmeye çalışması gerektiğine inanırlar. Onlar dünyanın gerçek soyluları, hakiki asilzadeleridir. Diğerleri köleler ve ırgatlardır.

Deha çifte akla sahip bir kimsedir: Biri kendisi için ve iradesinin hizmetinde, diğeri safi nesnel bir tavırla kavradığından ötürü aynası haline geldiği dünya için.

Sıradan insanın sadece tek bir aklı vardır, buna dehanın nesnel aklına karşılık olarak nesnel akıl denebilir.

Bir dahi, öyle bir insandır ki, bir nesne bir aynada nasıl yansıyorsa dünya da onun zihninde öyle yansır, fakat sıradan insanlarda eriştiğinden çok daha büyük bir açıklık ve daha büyük bir belirginlikle.

Fark edilir bir biçimde alışılmış ölçüleri aşan bir akla, arızi ya da tesadüf gibi görünen bu ikinci melekeye sahip olan bir insanın doğumu ancak ara sıra, diyebiliriz ki, yüzyılda bir vuku bulur.

Bir kadın kendi kendisine ne kadar çok çocuk doğurabilirse deha da kendi başına o kadar özgün düşünceler üretebilir. Bu yüzden dehanın bir şey doğurabilecek şekilde verimli olmasını sağlamak için dış koşulların da deyiş yerindeyse baba olarak ortaya çıkması (müsait olması) gerekir.

Her kim ki büyük işler başarmayı arzu eder, gözlerini gelecek nesillere çevirmelidir ve tam bir özgüvenle eserini gelecek kuşaklar için hazırlamalıdır.

Ne var ki insan yeteneğinin her zaman bir sınırı vardır ve belirgin biçimde zayıf bir yanı olmaksızın hiç kimsenin büyük bir dehaya sahip olduğu görülmüş değildir, bu zihinsel bir zayıflık olabileceği gibi kimi zaman, hatta vasat kabiliyetlere sahip olanların bile daha aşağısında kalan bir nitelik, bir meleke olabilir.

Doğal yeteneğin meziyeti sezgili bilgiden çok muhakemeli bilginin keskinliği ve çevikliğinde yatmasındadır.

Deha ancak evrensel varoluş sahasında kullanılması halinde faydalı olabilecek sıradışı bir zeka fazlalığına dayanır. Bu suretle o kendisini bütün insan ırkının hizmetine sunar, nasıl ki sıradan zeka ait olduğu kişinin hizmetinde ise.

İrade, (ilgi) uyandırıp harekete geçirmedikçe sersemlik-uyuşukluk içinde uyur.

Dahiler çoğu kez kendilerinin rahatına-refahına çok fazla dikkat etmezler. Çünkü o kendi refah ve rahatını nesnel amaca feda eder, onun vakar ve ciddiyeti burada yatar.

Hangi türden olursa olsun bütün büyük teorik başarılar, zihninin bütün güçlerini tek bir noktaya yoğunlaştırmış yazarların eseridir.

Sanat eseri düş gücünü harekete geçirmeli, heyecanlandırmalıdır, dolayısıyla hayal gücü işin dışında asla tutulamaz ve hareketsiz bırakılamaz. Bu estetik etkinin koşuludur ve dolayısıyla güzel sanatların tümünün temel bir kuralıdır.

Çoğu insan bir yanlış fikirler yumağını-kuruntuları, hevesleri, ön yargıları, garip merakları, tuhaf tutkuları bütün hayatı boyunca bir yük olarak omuzlarında taşıyıp durur, ki en sonunda bunlar birer fikri sabite haline gelir.

İlk şartı insana tamamen nesnel bir açıdan bakılması gerektiğidir, ki uygulaması hiçbir şekilde kolay bir şey değildir.

Büyük zihin dışarıdan müdahaleye maruz kalmasıyla, rahatsız edilmesiyle, dikkatinin dağılmasıyla ya da ilgisinin başka bir yöne çevrilmesiyle birlikte, sıradan bir zihne göre sahip olduğu üstünlük ve ayrıcalığı kaybeder; çünkü onun üstünlüğü bütün gücünü tek bir noktaya ve konuya yoğunlaştırmasını gerektirir. Gürültünün sebebiyet verdiği sekte ya da fasıla bu yoğunlaşmayı engeller.

Hissettiğim tek şey düşünmenin giderek daha zahmetli ve yorucu hale geldiğidir.

Akıl sadece iradeye hizmet için ortaya çıkmıştır. Tam da bu bakımdan ona hayvanlarla ortak olarak sahibizdir; o zorlayıcı bir ihtiyacın kölesidir ve bizim sefaletimizin damgasını taşır ve bu bakımdan glebae adscriptiye (Toprağa bağlı köleler) benzer görünürüz.

[Aklı ihtiyaçlarının kölesi olmaktan ibaret insanlar] hayatlarında bir kez olsun bir latife veya nükteli herhangi bir şey onları canlandırıp neşelendirmemiştir; tam tersine herhangi bir şey, en alt düzeyde bile düşünceyi gerekli kılsa, bu onların nefretini çekmesi için yeterlidir. Olsa olsa en kaba, en bayağı şakalar gülmelerini sağlar onların; diğer zamanlarda her biri ciddi görünüşlü birer hayvandır, bunun tek sebebi ancak öznel bir ilgiye güçlerinin yetebilmesidir. Tam da bu yüzden kağıt oyunları, elbette para karşılığında, onlar için en uygun eğlencedir, çünkü bu tıpkı müzik, dram, sohbet vb. gibi iradeyi sadece bilgi alanı içinde tutmaz, harekete geçirir ve devinden halde tutar, ki asıl olan ve ister istemez her yerde karşılaşılan da budur. Kalan zamanlarda onlar iş adamıdır, beşikten mezara alım satımla uğraşanlar, hayatın getir götür işlerini yapanlardır. Zevkleri bütünüyle bedenidir, çünkü başkaları için duyarlıkları yoktur.

Yeryüzünün tadı tuzu olarak bizler dünyanın selleri fırtınaları, yanımızı yöremizi istila etse, hayatın gaileleri duygularımızı heyecanlarımızı tahrik etse de, zihinsel hayat mızın gereklerinin peşinde koşarken bizi asla hiçbir şeyin rahatsız etmesine izin vermemeli ve köle kadının değil, özgür kadının çocukları olduğumuzu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.”

“Tout l’esprit qui est au monde est inutile a celui qui n’en a point” (Dünyanın bütün aklı ondan iç nasibi olmayan kimseler için beyhude ve fuzuli bir şeydir.) La Bruyere

Genel fikirlerin yanlış uygulanmasından kaynaklanan hayata dair yanlış görüşlerin, sonradan uzun yılların tecrübesiyle düzeltilmesi gerekmektedir ve nadiren tamamen düzeltilebilmektedir. Eğitim görmemiş insanlar arasında sıkça görülen sağlam sağduyu sahibi insanlara okumuşlar arasında bu kadar az rastlanmasının sebebi işte budur.

“Ancak akıl ya da düşünme melekesi gerekli miktarın ötesine geçtiğinde bilgi az veya çok, bizzat kendisi için kendinden ötürü bir amaç haline gelir. Dolayısıyla herhangi birisinde aklın kendi doğal işini, yani iradenin amaçlarına hizmeti, dolayısıyla şeylerin salt ilişkilerini (kendi aralarındaki münasebeti) kavramayı bırakıp da kendisini bütünüyle nesnel bir tarzda meşgul edecek duruma gelmesi tamamen sıradışı bir hadisedir. Fakat asıl sanatın, şiirin ve felsefenin kökeni tam da burada aranmalıdır ve bu yüzden bunlar öncelikle bu iş için tasarlanmamış olan bir organ tarafından yaratılırlar. Dolayısıyla akıl aslında efendisi, yani irade tarafından zahmetli bir işe koşulan ve sabahtan akşama kadar meşgul edilen ve sürekli emre amade tutulan bir ırgat, ücretli işçiden başka bir şey değildir. Fakat bu ağır işlerin ırgatı bir saat boş kalsa hiçbir zorlama olmaksızın hemen derhal kendi işini yapmaya koyulur, sadece kendi zevki ve kendi tatmini için yapar bunu, öyle ki hiçbir çıkar, hiçbir şahsi ilgi onu buna zorlamaz, işte o zaman bu hakiki sanat eseridir ve eğer ulu yüceliklere çıkacak olursa bir deha eseridir.

Bilginler dâhi değildir, onlar ancak bildiklerini, yani başkasından öğrendiklerini öğretirler; deha ise öğrettiklerini kimseden öğrenmemiştir. Bir nesnenin aynada yansımasıyla, dünyanın bir dâhinin zihninde yansıması benzetilebilir. Ancak dehanın bu noktada en temel ayırt edici özelliği tikelde tümeli görmesidir; sıradan insan tikelde ancak tikeli görebilir.

Arthur Schopenhauer
Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz