Bir arena, iki kez kapalı bir kitleyi barındırır. Bu tuhaf niteliği nedeniyle arenanın incelenmesi gerekir. Arenanın dış dünyayla ayrım hattı net olarak çizilmiştir. Arena, genellikle çok uzaklardan görülebilir ve şehir içindeki konumu, kapladığı uzam, gayet iyi bilinir.
İnsanlar onu akıllarına getirmeseler bile her zaman onun nerede olduğunu hissederler. Arenadan gelen haykırmalar çok uzaklardan duyulur ve üstü açıksa içeride yaşananlar kendisini çevreleyen şehre ulaşır.
Ne var ki bu iletiler ne denli heyecanlı olursa olsun, arenanın içine kontrolsüz bir akışın olması imkânsızdır. Arenanın içinde oturulacak yer sayısı sınırlıdır, ulaşabileceği maksimum yoğunluk önceden belirlenmiştir. Oturulacak yerler, insanların çok sıkışmayacağı biçimde düzenlenmiştir. İnsanların burada rahat etmeleri ve her birinin kendi yerinden, diğerlerini rahatsız etmeksizin seyredebilmeleri hedeflenmiştir.
Arenanın dışarıya, şehre dönük yüzü cansız bir duvardır; içeride ise insan duvarı vardır. İzleyiciler şehre sırtlarını dönerler. Duvarlar ve sokaklardan oluşan şehir yapısının dışına çıkarılmışlardır ve arenada kaldıkları sürece şehirde olan hiçbir şeyi umursamazlar; bütün ilişkilerini, kurallarını ve alışkanlıklarını dışarıda bırakmışlardır. Belirli bir süre için kalabalıklar halinde bir arada kalmaları hem güvenlidir hem de yaşayacakları heyecan onlara vaat edilmiştir. Ancak yalnızca belirli bir koşulda: Deşarjın olacağı yer arenanın içi olmalıdır.
Olanları herkes görebilsin diye, oturulacak yerler sıralar halinde düzenlenmiştir. Bunun sonucunda kitle, kendi kendisine karşı oturtulmuş olur. Her izleyicinin önünde bin kişi, bin kafa vardır. O orada olduğu sürece bütün diğerleri de oradadır; onu heyecanlandıran her şey diğerlerini de heyecanlandırır ve o bunu görür. Diğerleri, onları birey kılan farklı ayrıntıların bulanıklaşması için, ondan belli bir uzaklıkta oturtulmuştur; hepsi birbirine benzer ve hepsi benzer tarzda davranır ve insan onlarda kendisinde olan şeyleri fark eder. Onların gözle görülebilir heyecanı kendi heyecanını artırır.
Böyle oturan, kendisini kendisine sergileyen bir kitlede hiçbir kopukluk yoktur. İçinden hiçbir şeyin kaçamayacağı kapalı bir çember oluşturur. Büyülenmiş yüzlerden oluşan sıralar halindeki çember tuhaf bir homojenlik taşır. Aşağıda olan biten her şeyi kucaklar ve içerir; hiç kimse buna yönelik dikkatini gevşetmez; hiç kimse uzaklaşmaya çalışmaz. Çemberdeki her boşluk dağılmayı ve bunun ardından gelen ayrılmayı anımsatabilir. Ancak hiçbir boşluk yoktur; kitle iki kez, hem dışarıdaki dünyaya karşı hem de kendi içinde kapalıdır.
Elias Canetti
Kitle ve İktidar