Cinsel özgürleşme, toplumu da özgürleştirir mi? – Peter Lauster

117

Cinsellik ve aşk birbirleriyle yakın ilgisi olan ama karıştırılmamaları gereken iki olgudur. Cinsellik, sevgi olmadan da mümkündür. Sevgi de cinsellik olmadan oluşup gelişebilir. Aslında Bunu Herkes Bilir. Ne Var Ki gene de bu iki şey hiç durmadan karıştırılır.
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, ruhsal sağlık açısından cinsel dürtü enerjisinin oluşması ve serbest bırakılmasına çok büyük önem vermiştir: Onun yaşadığı yüzyılın sonları ve işleyen dönem için çok tipik olan ötelenmiş cinsel dürtü baskıları hastalarını muayene ve analiz ederken dikkatini çekti ve insanın ruhsal yaşamında, cinselliği layık olduğu önemli yere oturttu.

Freud, o zamanlar devrimci bir yenilik keşfetti: İnsanın daha bebeklik yıllarında oral, anal ve genital olmak üzere cinsel evrelerden geçtiğini ve bu evrelerin daha sonraları yetişkin kişinin cinsel yaşamı için önemli olduğunu saptadı. Dönemindeki ürkekliğe karşı etkili oldu ve yüzyılımızdaki “cinselliğin özgürleşmesi” için belirleyici itkiyi verdi.

Freud’un görüşlerini geliştiren ve ruhsal rahatsızlıkların oluşumunda cinselliğin işlevini odağa yerleştiren asıl kişi Wilhelm Reich olmuştur. Reich’a göre, uyarımın olmaması gerilim durumlarına, genel ve özel kas kasılmalarına, ruhsal gerginliğe ve bozgun tepkilerine yol açarken, orgazm yoluyla uyarım enerjisi alınması, bedensel ve ruhsal rahatlama için bir ön koşuldur. Freud ve Reich’ın sonuç olarak dedikleri şu oluyor: Cinsel açıdan tam doyum, ruhsal rahatlama için son derece önemlidir. Yetersiz cinsel doyum bozgun gerilimlerinin oluşmasına yol açar. Reich, ağırlıklı olarak biyolojik yana eğilim gösterir ve nevroz ve psikoza düşmemek için dürtülerin doyurulmasını kaçınılmaz olarak görürken Freud cinsel dürtünün doğal amaçlarından çevrilerek toplumca beğenilen kültürel ve anlıksal etkinliklere çevrilmesinin mümkün olduğuna inanıyordu.
Hem Freud hem Reich cinselliğin (cinsellik gerçeğinin tanınması anlamında da) özgürleştirilmesi için önemli önkoşullar ileri sürdüler. Bunlar aynı zamanda 2. Dünya Savaşı’ndan sonra liberalleşme sürecinin kesintisiz ilerlemesinin de önkoşullarıydı.

Almanya’da bugün pornografik resim ve yazılar serbesttir. Genç çiftler, evlilik cüzdanı göstermeden birlikte daire kiralayıp oturabilirler. Homoseksüellik artık cezalandırılmıyor. Tüm bunlar genel toplumsal bir liberalleşmenin belirtileridir.

Ancak, cinselliğin gittikçe daha fazla özgür olmasının tek tek insanları ya da tüm toplumu tabulardan kurtaracağına inanmak, yanıltıcı bir yargı olur. Cinsel bakımdan kendini geliştirmek, birey olarak kendini daha özgür ve daha rahat hissetmek için önemli bir önkoşuldur kuşkusuz. Ama bu, işin sadece bir yanı. Halbuki pek çok kişi, cinselliğin özgürleşmesinin o kadar önemli ve belirleyici olduğuna inanmıyorlardı ki, onlara göre toplumun genelinde koşullar da değişecektir. Ve formülasyonları da şuydu: Özgürleşmiş cinsellik, toplumu da özgürleştirir.

Son elli yıl içinde Freud ve Reich’la birlikte pek çok psikoterapist, cinselliğin özgürleşmesinin hastayı özgürleştirdiği, sağlıklı yaptığı ve gerilimlerden kurtardığı görüşündeydiler. Slogan da şuydu: “Cinsel gelişme, bireyi iç özgürlüğe kavuşturur”. Ancak, durum tam da böyle değildir. Çünkü cinsellik, ruhsal yaşamın bir bölümünü oluşturmaktadır ve bu bölümün gelişmesi gerçi olumlu itkiler ve iyileşme süreçleri sağlayabilir ama otomatik olarak insanı daha özgür yapmaz.

Yalnızca cinselliğini geliştiren ama bununla birlikte ruhsal sevme yeteneğini geliştirmeyen, tam doyum bulamaz ve bir bozgun kalıntısı sürekli olarak varlığını korur. Bunun neden böyle olduğu ve bu durumun ruhumuz için ne tür sonuçlar getireceği ileride bir başka bölümde daha ayrıntılı bir biçimde ele alınacaktır.

Cinsellik, bugün sevginin üstünde bir yere sahip oldu. Buna bağlı olarak da, girişte söylediğimiz aşk ve cinsellik ayrılığı olsun, birlikteliklerinin önemi olsun artık doğru görülemez oldu. Cinsellik, öyle önemsendi ki, çoğunlukla aşkla karıştırılır ve ortak cinsel deneyimin sevginin önkoşulu olduğuna inanılır oldu. Sınırla:: da öylesine karıştı ki, tek tek kişiler, sevip sevmediklerini bilemez oldular.

Tüm öteki zevkler ve hoşlanmalar gibi cinsellik tek bir tüketim öğesidir. Ne var ki cinselliği eksiksiz yaşamak olanaklı değildir. Tüketim anlayışı, bir içsel tutsaklıktır. Çünkü zorlama ve tutkulu davranışlar doğurur. Cinsel tüketim, özgürlük tanımak, iç özgürlük getirmez ama bedensel ve ruhsal gerilimin üretildiği yerlerde olsun başka yerlerde olsun doyumsuzluk ve memnuniyetsizlik açısından yeni ruhsal gerilimler oluşturur.

Aşk ve Aşkın Psikolojisi
Yanlış Bir İnanış: Cinsellik Özgürleştirir

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz