JOHN BERGER: İTME VE ÇEKMENİN DE GÜCÜ VAR AŞKIN KARŞITI NEFRET DEĞİL AYRILIKTIR

AYRILIK
Burada her şey bir tekrardır, her şey bir geri dönüştür!

Serseri dillerimizle bizler ıslah olmaz şivelerimiz “süt” diyen farklı sözcüklerimizle trenlerden inip peronlarda kucaklaşan bizler bizler ve vagonlarımız yokluklarında sesleri yatak odasında resim çerçevesi bizler her şeyi ve hiçbir şeyi paylaşmayan bizler – bu hiçliği ikiye bölüp tek şişeden yudum yudum içen bizler, guguk kuşlarından saymasını öğrenmiş bizler, hangi paraya çevirdiler bak şimdi şarkılarımızı? Ayn yataklarımızda ne anlarız şiirden? Armağan vermekte uzmanız biz hem paketlenmiş armağanlar hem de öylece bırakıverilmiş. Yola çıkmadan önce sırt, ayak ve gözlerimizi saklar aldıklarımızı bavul raflarına yerleştiririz.

Geride bırakılan ayna ve camlarda kalan gözlerimiz, yatak ucundaki halıda ayak izlerimizdir, duvar sıvasında kalan sırtlarımız, eşiklerinde salman kapılardır. Kapı ardımızdan kapanır ve döner tren tekerleri. Biz almakta da uzmanız. Bir tırnağın biçimini yıldönümlerini uyuyan bir çocuğun sessizliğini pişirdiğin kerevizin lezzetini ve “süt” dediğin sözcüğü de alırız. Ayrı yataklarımızda ne anlarız şiirden? Uzayan raylar, yol ağızları ve istasyonlar gür sesleriyle okur dururlar bizlere. Aştığımız yollardan uzun değildir hiçbir şiirin dizesi. At canbazları gibi ağza bakıp uzaklık ölçmeyi, ağrıyan dişlere göre yaş belirlemeyi biliriz.

Eşek sırtında, yaya uçakla ve kamyonla taşırız her şeyi kalplerimizde, hastalan, tabudan, suyu, yağı, hidrojeni, yollan, açan leylakları toplu mezarlara atılan toprağı her şeyi. Kötü dış haberlerimizle “süt” diyen farklı sözcüklerimizle bizler ayrı yataklarımızda ne anlarız şiirden? Ebeler kadar iyi biliriz nasıl büyür kadınların karnı, bilginler kadar biz de biliriz ne titretir bir dili. Yükümüz. Ayrılmış şeyleri bir araya getirmektir tir tir titreten bir dili. Binlerce yıl öteden, köy sokaklarından tundra ve ormanlardan veda edişlerle ve köprülerle taşımalıyız her şeyi çocuklarımızın şehrine doğru.

Şiir taşırız içimizde sığır taşıyan tüm sığır vagonları gibi dünyadaki. Az sonra yan hatta indirip suluyacaklar hepsini. Aşkın karşıtı nefret değil ayrılıktır. Aşk ve nefrette ortak olan bir şey varsa, her iki durumda da var olan enerjidir bu – sevenle sevileni, nefret edenle nefret edileni bir araya getirip bağlayan enerji. Her iki tutku da ayrılıkla sınanır. Uzam ve bu nedenle de ayrılık varoluş koşulu olur olmaz, aşk bu ayrılıkla yanşa girer. Aşk tüm uzaklıkları aşmayı amaçlar. Ölüm de aynı amaca hizmet eder. Ama aşk eşsiz olanı, yinelenemezi taçlandırırken, ölüm her şeyi yok eder. Evrenin genişleyen bir evren olduğu düşünülerek en büyük çapı, olası genleşmenin sının ışık yılı olarak hesaplanmıştır. Bir ışık yılı xl012 mildir. Böyle bir genleşme, ifade edildiği terimlerden ötürü düş gücümüzün ötesindedir. Çifte bir ayrılık söz konusudur: Yargının ve sayıların yarattığı bir aynlık. Bir yerlerden -yüreklerimizin derinliklerinden- uzamın, itme ve çekmenin, genleşme ve tutkunun o değişken gücünden yaratılmış olabileceğini öğreniriz. İşte bu yüzden aşkın her dilde yıldızlardan alıntı yapışma tanık olunur. Ve aynı nedenle her kozmolojinin döndüğü yer cinselliktir. Modem fiziğin “kozmik yumurtası” ve “ylem” adı verilen o biricik töz -ylem’in bir santimetreküpü kg çeker ve bütün öbür maddeler ondan doğmuştur- yaratılış mitlerinin çoğunda var olan temanın çeşitlemeleridir. Değişen sadece adlardır.

Bir zamanlar yer ve gök tutkulu bir tek’likti, henüz hiçbir şeyin biçimi yoktu, her şey bir potansiyel halindeydi. Dünyanın, dünyadaki biçimlerin ve genleşmenin var olması için yer ve gök ayrılmak, ikiye bölünmek zorundaydı. Aşk bütün uzaklıkları aşmayı amaçlar. Ayrılık ve uzam yok edilseydi, ne seven, ne de sevilen olurdu. İlk karşıtlık uzam ve aşk arasındadır – yaratılış ânında eneıji olarak açığa çıkan karşıtlık. Yaratılış’tan Darwin’e köken kuramları ya sığ ya da bunaltıcıdır. Ya da belki insan, bu kuramların amacım yanlış anlıyordun Bütün kökenler -kişisel düzlemde insanın kendini ana rahmine düşmeden önceki halini imgeleme olanaksızlığı gibi- ulaşılmazdır. Köken kuramları bizi çevreleyen evrende hep var olan enerjiyle aramızda süregiden ilişkiyi açıklama çabalarıdır. Bilincimizin enerjisi tüm yoğunluğuyla, evrenin o anlaşılmaz genleşme enerjisi karşısında ve aracılığıyla sürekli kendini tanımlamaya çalışır. Yıldızlan sorgulamanın her yolu bu konuya yönelir ve tüm yaratılış öyküleri burada oluşumuzu tanımlamak için icat edilmiştir. Başlangıçta yaratıcı vardı. Ardından -ille bir öykü gelmesi ge-, rekiyorsar- yayılma, genleşme, uzam ve ayrılık geldi. Ma femme. Başı bacaklarının arasında yatıyor. Kim bilir kaç milyon erkek yatmıştır böyle? Kim bilir kaç kadın ellerini bu başların üstüne koyup gülümseyerek düşünceli düşünceli doğumu geçirmiştir aklımdan? Burada her şey bir tekrardır, her şey bir geri dönüştür burada. Ev mesafenin henüz söz geçiremediği geri dönüştür.

John Berger
Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü, Metis Yayınları

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz