Şu sıkıntılı günlerde beni eğlendiren bir iki şeye rastlıyorum, galiba beni en fazla tebessüm ettireni siyasal analizcilerin, beş ayda beş milyon insanın bir partiye akmasına “mantıklı” bir neden bulmaya çalışmaları… Bunu onların çabalarını küçümsemek için söylemiyorum, görevleri bu, bir mantıklı neden bulmaya uğraşacaklar.
Beni eğlendiren, bu nedeni bulamayacaklarını bilmek…
Bu nafile çabadaki masum ciddiyet.
Geçen seçimden bu yana ülke bir şiddet sarmalının içinde çalkalanıyor, çatışmalar hızlanıyor, insanlar ölüyor, bombalar patlıyor, kanunsuz baskınlar yapılıyor, şirketlerin mallarına el konuyor, gazeteciler tutuklanıyor… Ve insanlar gidip, bütün bu şiddetin sorumlusu olan partiye oylarını veriyor.
Beş aydaki bu kıyamete ve siyasal sonucuna şimdi mantıklı bir sonuç bulunacak.
Bulunamayacak.
Siyaset biliminde karşılığı var mı bilmiyorum ama yaşadığımız toplumsal bir “panik atak”, büyük bir sinir krizi.
Yırtıcıları gören bir zebra sürüsünün delice bir korkuya kapılarak asıl büyük tuzağa doğru koşmasının “mantıkla” ilgisi yoktur, korkuyla bir ilgisi vardır. Korkuya kapılırlar, hep birlikte koşmaya başlarlar, nereye koştuklarını bile bilmeden kendilerini bekleyen canavarlara doğru dörtnala giderler.
Doğrusu, 8 Haziran sabahı Erdoğan ne düşündüyse şu anda ben de onu düşünüyorum, beş ay sonra bir seçim yapsak yeniden kararlarını değiştirecekler… Çünkü bu sonuçtan da korktular, AKP’nin böylesine büyük bir destekle yaptıklarına devam edecek olması da onları ürküttü.
Sürekli korkuyorlar, her şeyden korkuyorlar, büyük bir şiddetin içinde sinir krizine tutuldu toplum.
Niye bu kadar korktular peki?
Daha önce kendi çıkarlarının bilincinde olan, soğukkanlı bir şekilde seçimini yapan bu toplum neden bir panik atak geçiriyor, neden AKP en kötü döneminde en fazla oyu alıyor, neden beş milyon oy ekleniyor AKP’ye beş ayda?
Bu sonucu iki aktör sağladı… Devlet Bahçeli ve AKP.
Devlet Bahçeli, “ben HDP ile asla yanyana gelmeyeceğim” diyerek yeni hükümet kurulmasınının yolunu tıkadı, AKP de “beni seçene kadar burayı cehenneme çevireceğim” diyerek atıldı ortaya ve gerçekten de ölüm ve şiddet depremi yaşadık.
Bütün çıkışların Bahçeli tarafından tutulduğunu, asla AKP’siz bir hükümet kurulamayacağını gören, AKP’nin de “bana oy vermezseniz şiddet asla durmayacak” tehditiyle karşılaşan insanlar, büyük bir çıkmaza yakalandıklarını, mahvolacaklarını düşünerek çılgınca koşmaya başladılar.
Bu koşuda bir mantık yok.
Bu koşuda sinir krizine yakalanmış bir toplumun geçirdiği panik atak var…
Böyle bir korkuya kapılan bir kalabalığı akılla yatıştıramazsınız… Bir sinemada “yangın var” diye bağırdığınızda yaşanan dehşet ve izdiham bu…
Şimdi ne olacak?
Doğrusu pek hayırlı bir iş olmayacak.
Daha ilk günden olanlar, AKP’nin şiddetten ve hukuksuzluktan vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Nokta Dergisi’nin iki yöneticisi “hükümete karşı silahlı isyandan” tutuklandı… Dergi yöneticilerini “silahlı isyandan” tutuklamak, bunun ötesi var mı?
Peki biz ne yapacağız?
7 Haziran’da soğukkanlı bir şekilde “koalisyon kurun” deyip de beş ay sonra büyük bir paniğe kapılan kalabalıktan şu anda beklenecek bir şey yok.
Onlar neler yaşanacağını görecekler, bu şiddeti uygulayanın AKP olduğunu, bu şiddetin sonunda sadece geleceklerinin değil ceplerindeki “paralarının” da tehlikeye gireceğini anlayacaklar.
AKP’nin ülkeyi nasıl bir belaya sürüklediğini görenler ve bu seçimde ona göre oy kullananlar ne yapacak peki?
Bir kere siz de paniğe kapılıp ikinci bir zebra sürüsü halinde koşturmaya başlamayın.
Boşverin öyle “vizesiz gidilen ülkeler” listelerine bakmayı falan… Burası sizin de ülkeniz… Dedeniz burada yaşadı, babanız burada yaşadı, siz burada yaşıyorsunuz, çocuklarınız da burada yaşayacak.
Sayınız AKP’ye oy verenlerden fazla.
AKP devlet gücünü “parti gücü” haline getiriyor, özellikle kendine bağlı yargıyla hukukun dışına çıkıyor ama devletin ne kadarını “kendi adamı” yapabildiği kuşkulu, bütün adalet sisteminin AKP’nin emrine girdiğini söylemek de haksızlık olur.
Devlet AKP’nin emrinde “partileşiyor” ama AKP’nin kendi kadroları kifayetsiz, kaliteleri çok düşük, buna karşılık siz çok daha donanımlı kadrolara sahipsiniz.
AKP büyük bir şiddetle terazinin “haksızlık ve hukuksuzluk” kefesine vururken, siz de aynı güçle “hak ve hukuk” kefesine ağırlığınızı koymalısınız.
Özellikle muhalefet partileri her hukuksuzluğu birebir marke etmeli bence, her hukuksuzlukta muhalefet sesini yükseltmeli.
Bugün televizyonuna yapılan o korkunç baskında gördüğümüz dayanışmayı, her yerde görmeliyiz, haksızlığa uğrayan herkese aynı kararlılıkla sahip çıkmak gerekiyor.
AKP’ye, sahanın boş olmadığını göstermelisiniz.
Mücadele etmenin tadını çıkartın.
Şu anda hissettiğiniz yılgınlık, sadece yenilgiden gelmiyor, içinizde bu yenilgiyle mücadele edecek gücü ve cesareti bulamamanızdan geliyor.
Neden korkuyorsunuz?
Bu ülkenin dağları, denizleri, ovaları, hapishaneleri sizin.
Biraz mücadele etmenin, zorbalara karşı “hakkı” savunmanın, tehlikeyi hissetmenin hazzını öğrenin… O küçücük korku dolu hayatların duvarlarını yıkma fırsatını veriyor hayat size.
“Onların orduları, polisleri, yargıçları, savcıları, medyaları, kasalara doldurdukları paraları vardı ama biz haklıydık, sonuna kadar mücadele edip kazandık oğlum” diye anlatacağınız günlerin gururunu şöyle bir içinizde hissedin.
Silkinin, korkmayın.
Karşınızda panik içinde koşuşan bir kalabalık olduğunu aklınızdan çıkarmayın, soğukkanlı bir kararlılık her zaman panikle koşanları yener sonunda… Bir zaman sonra onların bir kısmı zaten yeniden size katılacak.
Aslında, mücadeleye katılma kararlılığından ve gücünden daha zor olan bir başka “duygusal devrim” bekliyor özellikle Türkleri.
HDP’nin “Türkiyelileştiğini”, demokrasiyi ve barışı hem devlete hem PKK’ya karşı savunma gücüne sahip bir parti olduğunu kavrayamazsanız, kendi kolunuzu kesmiş olacaksınız.
Demokrasi isteyen Türklerle demokrasi isteyen Kürtler bugün aynı cephede, aynı safta mücadele ediyor… Kendi elinizle kendi gücününüzü budamak, yenilgiyi çağırmaktan başka anlama gelmez.
“Kürt” meselesindeki duygularınız asıl değiştirmek zorunda olduğunuz.
Bu mücadelede Kürtlerle omuz omuza durmak zorundasınız… AKP, kendine doğru koşan o dehşete kapılmış kalabalığı “HDP’nin PKK olduğuna” inandırdı… Aynı tuzağa düşerseniz yenilgiden kurtulamazsınız.
Türkiye’nin, bugün Kürtler Türkler, Aleviler Sünniler, modernler muhafazakarlar diye değil, “demokrasi isteyenler ve istemeyenler” olarak ayrıldığını görmek hepimiz için hayati bir konu…. AKP’nin, bütün politikasını bu gerçeği saptırmak üzerine kurduğunu, safların demokrasi etrafında birleşmemesi için elinden geleni yaptığını hiç unutmayın.
Bir anlığına, sadece bir anlığına, CHP ile HDP’nin bir araya geldiğini, iki partinin tabanının da bu mücadelede ortak olmayı içine sindirip benimsediğini düşünün, Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu korku ve dehşet ikliminin nasıl değişebileceğini, herkesi boğan karanlığın nasıl bir anda aydınlanacağını hissedeceksiniz.
İki tarafta da bu duygusal devrime ihtiyacımız var ve bu devrimi gerçekleştirememek, AKP’liler de dahil herkesin korkunç bir akıbete kayması anlamına gelecek.
Türkiye, AKP-Devlet Bahçeli sıkıştırmasıyla çok karanlık günlere doğru gidiyor, korkmanız, saklanmanız, yılmanız, bu geleceği değiştirmez.
Düşünün, bir spor kulübü başkanının hakemleri dört saat rehin aldığını, ancak cumhurbaşkanı kendisini arayıp rica edince onları bıraktığını aklınızdan çıkarmayın, cezası on beş yıl olan bir suçu işleyen adamı durduracak, yakalayacak, yargılayacak bir devlet kalmadı ortada, devlet AKP’lilerin canlarının istediğini yapmasına el veren bir örgüte dönüştürüldü.
Bir araya gelip, hukuka sarılarak buna karşı çıkmazsanız canınınızı ve malınızı nasıl koruyacaksınız?
Korkmak sizi korumaya yetecek mi?
Sadece siyaset değil artık Türkiye’de tehlikeli olan… Bu ülkede yaşamanın her anı tehlikeli. Hukuk yok çünkü…
Saklanarak, korkarak, kaçarak kendinizi koruyamazsınız.
Milyonlarca insansınız, hak ve hukuk sizden yana.
Hakkınıza ve hukukunuza sahip çıkın.
Panik içinde kaçışan ve kendilerine kurulan tuzağa doğru koşan bir zebra sürüsü olmayın.
Hukuku sahiplenerek mücadele ederseniz kazanacaksınız.
AKP kendi şiddetinin altında ezilecek emin olun.
O ezilirken Türkiye’nin de ezilmemesi için hep birlikte elele, omuz omuza mücadele verilecek günler bunlar.
Bu sabah gülümseyerek, başınız dik çıkın evlerinizden… Sizin gülümsemeniz bile onların ödünü patlatır… Sizin korkmadığınızı görmek onları korkudan titretir.
Sadece gülümsemenizin bile onları ne kadar korkuttuğunu göreceksiniz.
Onlar korkuyor, korkmakta haklılar, suç işlediler… Gittikçe daha çok suç işleyecekler.
Siz kalabalıksınız, haklısınız, hukuk sizden yana.
Türkiye’nin bir belaya sürüklenmesini “biz buradayız” diyerek önleyebilirsiniz.
Ve siz buradasınız.
Bu memleketin sahiplerindensiniz.
Sinir krizi geçiren bir toplumda soğukkanlı ve kararlı durarak, hem kendinizi hem de ülkeyi kurtarabilirsiniz.
Biraz cesaret ve kararlılık yeter bunun için…
Gülümseyin – Ahmet Altan
4 Kasım 2015 Çarşamba, haberdar.com