Sevim Burak, Sevgi Soysal, Leyla Erbil ve Tezer Özlü, birbirlerinin aynasında, birbirlerinden aldıkları güçle, birlikte düşünüp, tartıştılar. Yaşama ve yazıya geçirdikleri bir etik kurarlar.
Bu kuşak, tek eşliliği, aşkı, evlilik kurumunu, aldatma ve kıskançlığı burjuva ve ataerkil ahlakın dışında sorgulamış ve yaşama geçirmiş kadınlardır. Bir feminist etik kurulmuştur. Bu etiğin belki de en önemli dayanağı kendine dürüst olan sahici yaşamlardır.
TEZER ÖZLÜ ÜZERINE SAMİMİ VE DERİNLEMESİNE DÜSÜNMEK, iNSANIN KENDİNE DÜRÜST OLMASI YOLUNDA BÜYÜK BİR ADIMDIR…
Tezer Özlü, burjuva ve ataerkil değerlere itiraz eden ve bu itirazını yaşamında deneyimleyen bir yazardı. Sınıf mücadelesine olan inancı ise solcuların teoride tartıştıklarını kendi yaşamlarında uygulamadıklarını gördüğünde bitti.
Belki de o yüzden tüm mülkiyet iliksilerini redderek yaşamını sahici sürdüren Hayalet Oğuz’u kendine en yakin dost bildi. Tezer Özlü, tüm yaşamını burjuva ahlakinin şekillendirdiği iliskileri, yaşam biçimlerini sorgulayarak geçirirken, aynı zamanda itirazını yaşamına içkin kılarak sahici bir var oluş gerçekleştirme yolculuğunu denetimleyecekti. Yaşamın Ucuna Yolculuk, göstermelik, yüzeysel değerleri bırakıp gitmek, yasamın en dürüst, en sahici yanına dokunabilmekti…
Kendi yaşamını var ederken bir kadın olarak sistemin dayattığı baskılara tosladığında, nasıl direndiğini, önüne serilen sınırları nasıl aşındırdığı, yıprattığı, zorladığını, bir yaşam etiği, bir yaşam biçimi önerisi olarak kendinden sonrakilere kalması adına caninin, kanının son damlasına kadar yazacaktı.
Tezer Özlü üzerine düşünürken dönemi ve yakın dostlarını bilmek, on anlamak için elzemdir. Cesur var oluş yolculuğunda ve kurguladığı farklı yasam etiğinde yalnız olmadığını, kadın dostlarının emeğinin büyük olduğunu söylemeliyiz.
50- 70 kuşağı kadın edebiyatı, kadınlar arası dayanışma, sırdaşlık ve güç kazanmanın sonucudur… Sevim Burak, Sevgi Soysal, Leyla Erbil ve Tezer Özlü, birbirlerinin aynasında, birbirlerinden aldıkları güçle, birlikte düşünüp, tartıştılar. Yasama ve yazıya geçirdikleri bir etik kurarlar.
Bu kuşak, tek eşliliği, aşkı, evlilik kurumunu, aldatma ve kıskançlığı burjuva ve ataerkil ahlakın dışında sorgulamış ve yaşama geçirmiş kadınlardır. Bir feminist etik kurulmuştur. Bu etiğin belki de en önemli dayanağı kendine dürüst olan sahici yaşamlardır. Tezer Özlü gibi, Sevgi Soysal ve Sevim Burak da canlarının son damlasına kadar yasamış, yazmış, yaşamlarının çok erken bir döneminde arkalarında yapıtlarını bırakarak bu dünyadan yitip gitmişlerdir.
Bedelini yasamı kısacık bir ömre sığdırmakla ödemişlerdir belki; ama yalan bir var oluş üzerine kurulu uzun bir ömür yasamaktansa, sahici bir varoluşu kısacık yasamak herhalde ruhlarına verebilecekleri en değerli ödül olmuştur.
“Bu kızda yazıncık mührü var” Tezer Özlü’nün “Çocukluğun Soğuk Geceleri” kitabına dair – Aziz Nesin
Ruh ve bedenlerini, arzularını, kadın oluşlarını merkeze koyan, ne istediklerini, neyi arzuladıklarını keşfedip, cesurca eleme geçen, iliksilerde farklı ölçütler koyan, birbirlerini yargılamayan, tam tersi birbirlerine güç veren kadınlar…
Tezer Özlü, Sevgi Soysal’ in ölümünün ardından yazdığı “Ölüm Bir Olay, Önemli Olan Sevgi’nin Güzellikleriydi” baslıklı yazısında bu paylaşıma dikkat eker: “Yeni gelin” gittiğim Ankara’da aynı apartmanda oturuyorduk. Gecelerimiz çoğunlukla birlikte geçiyordu. Bana çok şeyler öğretti. “Bak simdi yeni evlisin ama daha ne asklar yasayacaksın. Aşık oldukça güzelleşecek, gençleşeceksin”.
Kadınlıklarını keşfederlerken yalnız kalmayan bir kuşaktır…
Tezer Özlü, Sevgi Soysal’in ardından “bitmeyen kadılığıyla sanki yüz çocuk doğurabilir, bin erkeği baştan çıkarabilirdi. Bence bu önemli bir nitelik” derken, Leyla Erbil de Tezer Özlü’nün ardından hemen hemen ayni tespiti yapacaktır: “Sevgi ya da Sanat Dünyasında” başlıklı yazısında “neredeyse hatır için bizden biri gibi yaşadı. Mümkün olsa dünyanın bütün erkekleriyle evlenip onlar mutlu etmeye çalışacak, bütün insanları yaslı, gen, çocuk, sakat, hastaları bağrına basıp emzirecekti” diyecektir.
Simone de Beauvoir’ in kadının özgürleşmesinde koyduğu iki çıtayı keşfetmişlerdir: kadının cinselliğini özgürce deneyimlemesi ve ekonomik özgürlüğünün olması.
Tezer Ozlü’nün kaçmak istediği kadınlık halleri Çocukluğun Soğuk Gecesi’nde büyükannesi Bunni’ de gördüğü kadın yüzüdür. Sennur Sezer, Tezer Özlü’ye Armağan kitabında yer alan “Tezer Ozlü’nün Dünyası” başlıklı yazısında söyle tarif ediyor Bunni’yi: “Hep evin en zor, en istenmeyen işlerini yapan altmış yaşına varmış olguna bile koruyucu olmak zorundaki Bunni.
Giyeceği iyi tek elbiseyi esirgeyen, kocası öldüğünden beri başka bir erkeği düşünmeyen en çok kendi cenaze törenini merak eden yaslı kadın. Bir büyükanne. Kalabalık bir evde torunların yıkayarak, onlara kahvaltı hazırlayarak, herkes büyüyüp yanından ayrıldığında semt pazarına çıkarak yalnız yaşamayı başarabilen bir kadın. Hep evde kalmaya yazgılı gibi varsayan bir Türk kadını. Ölümü bir silah gibi, özlediği insanları görebilmek için bir yol olarak kullanan bir kadın”.
Edebiyatta kadınlararası dayanışmanın şimdilik tek tanklığı olan Tezer Özlü’nün, Leyla Erbil’e mektuplarında Tezer’ in, kendi kadınlık biçimleriyle ilgili fikirlerinin izlerini süreriz, kendini kandıran, bilinçsiz kadınlardır itiraz ettiği. Mutluymuş gibi yapan ve kendisine dürüst olmayan kadınlar.
Kendine ve insanlara dürüsttür Tezer Ozlü. Dürüstlüğü, yalanlarla kurulu dünyasında toplumun değerlerinin üzerinde yarattığı ağır yükün altında suçluluk duygularıyla kıvranan kadınlara el uzatır: “Biz ki ne çocuğuna, ne kocasına dayanamayan, kendi kendine dayanamayan kadınlarız” derken Leyla Erbil’e, annelik ve eşlik duygusuna yüklenen kutsiyetin altında ezilen ruhlara ferahlık verir.
Evliliğe tutsak edilmiş, durağan ve çürümeye yüz tutmuş beden ve ruhları sarsar. Yaşanan riyakarlığı yüzlerine çarparak, onları rahatsız ederek, canlandırır. Korkak ve cansız insanlardan değildir… Hem mektuplarda hem de Leyla Erbil’in evlilik kurumunu, kocaları, esleri anlatacağı roman Mektup Asklarında Tezer Ozlü’nün fikirlerinin belirdiği Sacide karakterinde düşüncelerinin izini sürebiliriz.
“ERDEM KIRAL HERKESLE BENİ, ALDATTI, BEN DE ONU HERKESLE ALDATTIM!”
Mektuplarda “Bizler belki de kendi kendilerine yasaması gereken, ama belki de toplumumuz buna el vermediği için evlilikler yapan kadınlarız..” demiş, Erden Kıral ile ilişkisini dürüstçe “Herkesle beni, aldattı, ben de onu herkesle aldattım. Benim boşanmam nedeniyle her şeyi rahatça konuşabildik, açıldık. Bu boşanma, ikimizin ilişkisini bir araya gelsek de gelmesek de her türlü yalandan arındırdı” diye anlatmıştır.
Mektup Aşkları’nın Sacidesi ise “mutluymuş rolü yapan kadın, erkekten çoktur dünyamızda; çünkü erkekler gerçekten mutlu olduklarına kandırılmış olabilirler. Ben evli bir çift gördüğümde, acaba koca karısını kaç yıl sonra, kadın kocasını kaç yıl sonra aldatacak diye bakarım, biraz dayanıyorlarsa aralarına girer, iki saatte adamı alırım. Şimdiye kadar beni yalancı çıkaran kocaya rastlamadım” demektedir. “Nasıl bir insan olduğumu bana anlattıran, yalan söylememe neden olan erkeklerden de nefret ederim. Kendini ve bütün yasaklarıyla hür dünyayı karşıma diken insanlardan intikam almadan duramam” diyerek yaşamını üzerine kurduğu en büyük değerin dürüstlük olduğunu vurgulamıştır.
“ÖLÜYORUM, DEVRİMCİ MÜCADELEYİ BENSİZ SÜRDÜRÜN”
Tezer Özlü, edebiyat dünyasında tanımlandığı gibi ne gamlı ne de lirik bir prensestir. Döneminin toplumsal mücadelesi içinde yer almamış olması nedeniyle kendisine “prenses” denmişse şayet, onun bireysel mücadelesi toplumsal mücadele kadar hatta bazen ondan da daha değerlidir. Tezer Özlü, tam da 2. dalga feminizmin şiarı olan “özel olan politiktir” bakışıyla yaşamını kurmuştur. Çocukluğun Soğuk Geceleri’nde kahramanın kendisine verilen elektroşokun bitiminde “ölüyorum, devrimci mücadeleyi bensiz sürdürün” demesi bir tesadüf değildir elbet.
Solcuların toplumsal mücadeleyi teoride tartışmalarına rağmen, mülkiyete dayalı evlilikler yaparak burjuva değerlerini benimsemelerini, en özgürlükçü erkeklerin ve kadınların riyakâr ilişkilerini, çıkar ve para sözleşmesinin arkasında iyi eş ve anneyi oynayan, oysa kendini satan ve dilenen kadınlar ile geceleri başka kadınları düşünerek, gündüzleri iyi baba ve eş rolu yapan adamları lanetliyordu.
Tezer Özlü ruhunu ve bedenini politik mücadelenin alanı haline getirmişti. O, var olusuyla politikti, teoride politik olanlara inat!
Senem Timuroğlu
Deli Kadın, Üç Aylık Edebiyat, Sanat ve Kültür Dergisi, 7. sayı, Eylül 2015.