Metin Altıok: Aşk salt cinselliğe bağlanamaz, cinsellikten de koparılamaz

Şair ve Aşk

Aşk denen duygu insanın karşı cinsine yönelik bir sevgi olmaktan çok daha geniş bir anlam ifade eder. Bu bakımdan aşkı bir üreme içgüdüsüne bağlayarak açıklamak yanlış olur. Aşk insanın önce karşı cinsiyle bütünleşmesi, sonra da içinde yaşadığı, var olduğu, onu çepeçevre kuşatan gerçekliğe yönelmesi demektir.

Çünkü aşk insanı kendisinden taşıran, onu evrensel uyum içinde eriten bir duygudur. Bu bakımdan salt cinselliğe bağlanamaz. Ama cinsellikten de koparılamaz büsbütün. Kadın olsun, erkek olsun kişi yarım bir yaratıktır. Onun önce kendi yarımıyla tamamlanıp bütünselleşmesi gerekir. Ne var ki aşk duygusu yalnız bununla sınırlandırılmış değildir. Asıl bundan sonra başlar ve daha da anlam kazanır. Çünkü bundan sonrası yaşamla bütünselliği içerir. İşte bu bütünsellik insanı yaşamın bir parçası haline getirir. Onu doğasıyla, otuyla, çiçeğiyle, ağacıyla ve dahası tarihsel süreciyle kaynaştırır. Aşk duygusu insanı kendi beninden çıkarıp onu evrensel bir potada eritir. Gerçeklik karşısında mantıksal ve düşünsel olarak kendine dönük ve indirgeyici olan insan, aşkta kendinden çıkıcı ve taşıcı olur. Çünkü aşk bütünselliğe yöneliktir. İşte bu noktada aşk ve şiir insanın bireyselliğini aşması bakımından ortak bir amaca hizmet eder.

Ne var ki şair için bir yaşam biçimine dönüşmüş ve vazgeçilmez olan bu iki etkinlik, tuhaftır ama, onun canını acıtır. Çünkü şiirin de, aşkın da toplumsal bir bedeli vardır. Her ikisini de bütün enginliği ve derinliğiyle yaşamak çok çetin bir yolu ve uğraşı göze almak demektir. Şairin önünde bu konuda aşılması güç engeller vardır. Onun önce şiiri ve aşkı damıtıp saflaştırması gerekir. Bu ise sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Çünkü her ikisinin de özü gündelik yaşamda kan, ter ve pislik içindedir. Şair için şiire ve aşka ulaşmak bir çöplükte alyans aramak gibi bir şeydir. İşte o bu arayış içinde umutla ve sabırla dokunur insan yüreklerine. Konar göçer bir yürekten ötekine. Ama gördüğü aşınmışlık, yabancılaşma ve çağdaş insanın kirlenmesidir. Bu arayışın şaire getirdiği acıdan başka bir şey değildir. Şiir ve sevda arayışının acı getirmesi ve acıya dönüşmesi gündelik yaşamın boyutlarını belirlemek bakımından ilginçtir. İşte şairin bu çabası sonuç olarak onun yalnızlığının kaynağı olur. Bütünselliğe yönelik bir çabanın yalnızlık ve umutsuzluk getirmesi ise trajik bir durumdur. Şairin kendi isteği ve emeğiyle hak ettiği garip yazgıdır bu. Şairi içinde yaşadığı toplumdan koparan ve uyumsuz bir kişi haline getiren bu yazgı ancak toplumun değişmesiyle silinebilir. Çünkü şairin amacı toplumu kendisine benzetmektir. Şairle toplum arasındaki uzlaşmazlığın ortadan kalkmasının tek koşulu budur. Ama bu dönüşümü gerçekleştirmek şairin elinde değildir.

Artık şair çaresizdir. Yazgısına katlanmaktan başka bir şey gelmez elinden. Üstelik bu durumdan yakınmaya da hiç hakkı yoktur onun. Çünkü o kendi etmiş kendi bulmuş, hem mazlum hem zalim bir kişidir. Bu haliyle damıtıp geçerliliğini yitirmiş bir aşk duygusuyla ortada kalmıştır. İşte bu noktada onu insan olarak iki sapma beklemektedir. Bunlardan birincisi şairi bir kadın düşmanlığına, ikincisi ise tam tersine bir kadın düşkünlüğüne götürür. Kuşkusuz her ikisi de istenmeyen durumlardır. Ama şair de sonuç olarak insandır. Bazı sapmalar elbet onun için de geçerlidir. Bu sapmalardan ilki şairi karşı cins konusunda karalayıcı, yok sayıcı tepkisel bir karamsarlığa düşürürken, ikincisinin sonuçlan ortaya ilginç bir durum çıkarır. Bu, şairin içindeki aşkı diri tutmak ve sürekli yaşanır kılmak için objesini durmadan değiştiren, kadından kadına koşan bir Kazanova kimliğine bürünmesidir. Bu tavır içinde cinselliğin çekici tuzağına düşmüş ve her önüne çıkan kadınla içindeki aşkı akıttığını sanır olmuştur. Ama bu çaba da onun acısını derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. Beraberinde büyük pişmanlıklar ve düş kırıklıkları taşır. Ama yine de bu ikinci sapmanın şairin işine gelen ve birincisine göre daha ehven bir yönelim olduğunu söylememiz gerekir. Ben kendi adıma bunu söylemeyi bir dürüstlük olarak kabul ediyorum.

Gelin bu yazıyı şöyle bağlayalım; aşk da şair için kanayan bir duygudur. Oysa o aşk olsun ister. Var etmek ister aşkı. Turgut Uyar’ın dediği gibi “Aşk olsun Anadolu otobüsleri”, ki gurbet değil aşk taşısın yurdun dört bir yanına. Bizi bizden çıkarıp o “güçlü macun”un içine katsın.

Metin Altıok
Şiirin İlk Atlası

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz