Eşeysel Sevinin Metafiziği Üzerine
[…] Bu konunun, açıkçası eşeysel sevinin ne gerçekliğinden ne de öneminden kuşkulanılabilir. Bu nedenle, bütün yazarların sürekli izleği olan bu konuyu bir kez olsun bir filozofun da ele almasına şaşmamalı. Buna şaşmak yerine, daha çok genelde insan yaşamında böyle önemli bir rol oynayan bir konunun bütün filozoflarca şimdiye dek bunca az göz önüne alınmış olmasına, konunun bize işlenmemiş madde olarak kalmasına şaşmalı.[…]
Dolayısıyla, kullanabileceğim ya da çürütebileceğim bir öncelim yok. Bu konu kendini bana nesnel biçimde dayatıyor. O, benim dünya üzerine düşünmemin bağlamına kendiliğinden girmiştir. Üstelik ben kendileri bu tutkunun etkisi altında olanlardan en alt düzeyde onaylama umabilirim. Buna uygun olarak, ölçüsüz duygularını, figüratif dilin en yücesi, en incesi, en uçucusuyla anlatmağa çabalayanlardan da pek az alkış beklenebilir. Benim görüşüm, onlara fazla tensel, fazla maddi görünecektir. Bununla birlikte, bu görüş gerçekte metafizik olabilir, metafiziği aşabilir bile. Bir an olsun onların şunu düşünmelerini sağlayın: Bugünün madrigallerinin, sonetlerinin esin kaynağı, on sekiz yıl önce doğmuş olsa, onlar başlarını döndürüp bu esin kaynağına pek bakmazlardı.
Çünkü, aşık olma durumu, ince, uçucu gibi dursa bile, yalnızca eşeysel dürtüde kök salmıştır. Gerçekten de o olsa olsa daha sıkı belirlenmiş, özelleşmiş (en kesin anlamında) bireyselleşmiş eşeysel dürtüdür. Bunu aklımızda sıkıca tutarak, eşeysel sevinin oynadığı önemli rolü, onun bütün kertelerinde, ayrıntılarında göz önüne alacağız. Onun yalnızca sahnedeki, romanlardaki rolünü değil gerçek yaşamdaki rolünü de düşüneceğiz. Eşeysel sevi, burada yaşam sevgisinin yanı sıra, bütün devindiricilerin en güçlüsü, en etkilisi olduğunu ortaya koyar. İnsanlığın genç bölümünün güçleriyle düşüncelerinin yarısını ister durur. O, bütün insan çabalarının neredeyse son amacıdır. En önemli işler üzerinde olumsuz bir etkisi vardır. Her zaman en ciddi işi böler, ara ara en büyük kafaları bir süre karıştırır. Hileleriyle devlet adamlarının görüşmelerini, bilginlerin araştırmalarını, bölmekte kararsızlık geçilmez. Aşk mektuplarını, küçük saç lülelerini bakanlığın evrak çantalarına, felsefî el yazmalarının arasına çaktırmadan sokuşturuverme ustalığı vardır. Her gün en kötü, en inatçı kavgaları düzenler, en değerli ilişkileri yıkar, en kalıcı bağları bozar. Ara ara yaşamın ya da sağlığın kurban edilmesini, ara ara da gönencin, rütbenin, mutluluğun feda edilmesini gerektirir. Bir zamanların er, onurlu kişilerini en vicdansız insanlar kılar, şimdiye dek sadık olanları hain yapar.
Öyleyse o genellikle kötü bir cin rolü oynar, her şeyi yolundan saptırmaya, bulandırmaya, devindirmeye çalışan bir cindir bu. Elimizde olmadan Bunca gürültü neden? Bu itiş kakış, bu üzüntü, bu öfke, kaygı, sıkıntı niye? “Bu olsa olsa her Ali’nin Ayşe’sini bulma sorunu.” diye bağırırız.1 Böyle önemsiz bir oyunun neden bunca büyük bir rolü var, neden durmadan bunca iyi düzenlenmiş insan yaşamının düzenini bozuyor, onu karma karışık ediyor? Ciddi bir araştırmacı için, doğruluğun tini yanıtı usul usul ortaya koyar. Burada üzerinde konuştuğumuz şey ıvır zıvırdan öte bir şeydir. Konuya verilen önem, etkinliğin ciddiyetine, sevinçli çabasına iyiden iyiye uygundur.
İster çorapla, ister çizmeyle oynansın bütün gönül işlerinin ardındaki en son amaç insan yaşamındaki bütün amaçlardan daha önemlidir. Bundan ötürü de bu amaç, herkesin onun peşinden koşarken takındığı derin ciddiyeti bütün bütün hak eder. Çünkü, bu araçla kararlaştırılan gelecek kuşağın birleşimidir. Burada biz sahneden ayrıldıktan sonra sahnede oynanacak oyundaki kişiler belirlenir. Belirleme hem onların yaşayacakları yaşam hem de kişilikleri bakımındandır Genelde bizim eşeysel dürtümüzle geleceğin bu insanlarının varlığı, existentiası belirlenir. Tıpkı böyle, onların doğası essentiası da bu dürtünün doyurulmasındaki bireysel seçimle, açıkçası eşeysel seviyle baştan sona belirlenir. Onların doğası, değişmez biçimde, her bakımdan eşeysel seviyle belirlenir. Sorunun anahtarı budur. [… ]
Bireysel bilince kendini genelde cinsel dürtü olarak sunan karşı cinsin özel bir bireyine yöneltilmemiş olan, kendinde, görüngüden çok yaşama isteğidir olsa olsa. Ama bilinçte kendini belli bir bireye yönelik cinsel istek olarak gösteren, kendinde, düpedüz özel bir birey olarak yaşama isteğidir. Bu durumda cinsel dürtü kendinde öznel bir gereksinim olsa da ustaca nesnel hayranlık maskesini takma, böylece bilinci aldatma ustalığı vardır. Çünkü doğa, kendi amaçlarına ulaşmak için bu stratejiye gerek duyar. Ama iki insan aşık olduğunda, bunlar ne ölçüde nesnel olurlarsa olsunlar, hayranlıklarının yüceliğinden ne ölçüde etkilenmiş görünürse görünsünler doğanın biricik amacı belli nitelikleri olan bir birey üretmektir. Bu ilkin, en başta şu olguyla doğrulanır. Özdeki öğe: bizim umduğumuz gibi karşılıklı sevi değil, sahip olmadır. Açıkçası fiziksel zevktir. Birincisinden emin olmamız ikincisinden yoksun olmamızı avutmaz, tersine böyle bir durumda kendini vuran çoktur.
Öte yandan derinden sevenler, sevgilerine karşılık bulamasalar bile sahip olmaktan, açıkçası fiziksel zevkten hoşnutturlar. Bütün zorlama evlilikler bunu kanıtlar. Cömert armağanlar ya da sunularla nefretine karşın bir kadının göz yummasını satın almak, hatta tecavüz örnekleri bile bunun kanıtıdır. Tüm aşk öyküsünün ardındaki gerçek amaç -ilgili taraflar bilmese bile – bu belli çocuğun üretilmesidir. Bu amaca nasıl ulaşılacağı önem bakımından ikinci sırada yer alır. Burada yüce gönüllü kişiler, üstün duyarlılığı olanlar özellikle de aşık olanlar benim görüşümün büyük gerçekçiliğine gürültüyle karşı çıkabilirler ama yanılırlar. Çünkü gelecek kuşağın bireysel kişiliklerinin kesin belirlenimi onların bu coşkun duygularından, sabun köpüklerinden daha soylu, daha değerlidir. Yeryüzünde bundan daha büyük daha önemli bir amaç olabilir mi? Tutkulu bir sevideki duyguların derinliğine, sevinin kendini sunmasındaki ciddiliğe, onun yerinin, zamanın en önemsiz ayrıntılarına verdiği öneme yalnızca bu amaç karşılık gelir. Sonsuz çabalar, sevi nesnesine ulaşmak için katlanılan sıkıntılar ancak bu amacın doğru bir amaç olduğu kabul edilirse uygun görülebilir.
Çünkü bu çabalarda, uğraşlarda varolmak için çalışıp didinen olanca bireysel kararlılığıyla gelecek kuşaktır. Eşeysel dürtüyü doyurmak için yapılan bu uyanık, sakınımlı, kaprisli özel seçimde gelecek kuşak şimdiden ayaktadır. – Biz bu seçime sevi diyoruz. İki sevgili arasındaki artıp duran sevgi, gerçekte gelecekteki bireyin daha şimdiden yaşamak istemesidir. Sevgililer bu yeni bireyi dünyaya getirebilirler, getirmek de isterler. Gözleri özlemle buluştuğu andan başlayarak yeni bir yaşamın ateşi yakılır. O kendisini gelecekteki uyumlu, iyice bütünlüklü bireysellik olarak duyurur. Sevgililer, bundan sonra, yalnızca bu birey olarak yaşamak için gerçek bir birliğe, eriyip birleşmeye özlem duyarlar. Bu özlem, dünyaya getirdikleri çocukta doyurulur. Bu çocukta ana babadan geçenler eriyip bir varlıkta bir olmuşlardır. Onlar böylece yaşamayı sürdürür.
Arthur Schopenhauer
İsteme ve Tasarım Olarak Dünya
Çeviren: Levent Özşar, Biblos Kitabevi
1 Burada kendimi açıkça dile getirmeyi göze alamadım. Bundan ötürü nazik okur deyimi Aristofanesçi dile çevirmelidir.