OĞUZ ATAY: YAŞAMAYI TAKLİT EDEREK İNSAN ANCAK YİRMİ BEŞ YIL KADAR YAŞAR…

1970 TRT Roman Ödülü alan edebiyatımızın en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar’ı Berna Moran, “Hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak niteler. Moran’a göre “Oğuz Atay’ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar’ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.” Küçük burjuva dünyasını zekice alaya alan Atay “saldırısını, tutunanların anlamayacağı, red edeceği türden bir romanla yapar.” 

OĞUZ ATAY’IN TUTUNAMAYANLAR KİTABINDAN ALINTILAR

* Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.

* Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim.

* Ben, sadece namuslu olmakla övünen kişiyi adamdan saymıyorum; toplumu iyiye, güzele götürmek için kendi gibi namuslu insanlarla birlikte bir çaba harcamamışsa, çevresindeki uygunsuz gidişe başkaldırmamışsa, o kişi namussuzdur benim için. Benim de değerlerimin arasına bu çeşit nitelikler karışmışsa atmalıyım onları, onlarla övünmemeliyim.

* Ben, yalnızlığı sevmekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim.

* Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır.

* Hiçbir şeye gerektiğinden fazla önem vermemeli; gerekeni öğrendik, bu kadarı yeter bize.

* Ortaya bir yalan atıyorlar, milleti birbirine düşürmek için….İnanarak dinlememezi güçleştiriyorlar. İnsan her sözü kuşkuyla karşılıyor artık. Gerçekle düş birbirine karışıyor; yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor. Tutunamıyoruz.

* Bütün krallar akraba olur. Hepsi de Tanrının oğulları.

* Kültür, sadece bazı isimleri hatırlamaktan ibaret değildir, deniliyordu. Kültür, bu isimleri yerli yerinde ve başka isimlerle yerli yerinde ve başka isimlerle münasebetini bilerek kullanmak demekti.

* Dil, yaşayışımızın aynasıdır.

* Bir insanı, diğerinden ayıran hususiyet nedir? Dış şartlar mı? Olamaz. Nedir o halde? Kazanç ve kayıp hakkındaki telakkisidir.

* Hayata dayanamadığımız için espri yapıyoruz.

* İnsan, kendini beğenmeden yaşayamaz. Kendini beğenirse, diğer insanlar onun hayatını cehenneme çevirmeye çalışırlar. Bunun için, insan, hem kendini beğenmeli hem de beğenilmemelidir.

* Bütün büyük bireyler yalnızdır.

* Birey, en basit ihtiyaçlarını gidermekte elbette bağımsızdır, fakat, aşırı tutkuların – kumar, içki ve fazla eğlence gibi- bir yana bırakılması ve bunların bir alışkanlık olmaktan çıkarılması gereklidir. Bu çeşit tutkuları özellikle umutsuz günlerde bireyin yakasını bırakmaz. Umutlu günlerde kurtulmalıdır birey onlardan.

* Türk’ün parası olunca binaya gidermiş.

* Beni kötü yetiştirdiler dostum! Güzeli ifade gücünden yoksun bıraktılar beni.

* Onları öfkeme layık bulmuyorum. Öfkem bana ait bir şey. Yakın hissetmediğim birine nasıl gösteririm onu.

* Bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan.

* Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş.

* İnsan, hareketlerine engel olabilirdi; fakat düşüncelerini nasıl durdurabilirdi? İnsan tabiatına bu kadar aykırı bir şey olamazdı. Düşünce suçundan söz etmek anayasaya aykırıydı.

* Küçük şeylerden memnun olmasını bilmelisin. Küçük sevinçler, büyük atılışlara yardım eder.

* Memur sınıfı diyorlar. Bir zamanlar ne kadar gözdeymişler. Bir de subaylar. Onlardan herkes çekinirmiş. Babalar kızlarını hep bu iki sınıfa verirlermiş. Kızımı bir memura verdim; kızımı bir subayla evlendirdim!

* Bir anlam aramamalı. Anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur.

* Geçmiş günlere, boşuna harcanan zamanlara acıdı. Böyle çalışmaya bir yıl önce, beş yıl önce başlasaydı, şimdi nerelere varmıştı?

* Aletle öğünmek, diyor Turgut buna. Bir vidasını bile siz yapmadınız, bu kadar gururlanmaya ne hakkınız var?

* Baba ben artık bu evde yaşamak istemiyorum. Yıllardır ruhumuzu öldürdün. Bu evde hayatında roman okumadın, bir sinemaya gidip heyecanlanmadın. Beni ve annemi bu çirkin eşyanın içine hapsettin. Yemekten ve uyumaktan başka bir şey düşünmedin. Bende bütün duygular senin bu inatçı duygusuzluğuna karşı gelişti. Kuru mantığınla içimizi kuruttun.

* Bu ülkede zamanın nasıl geçtiğini anlamak için bir ölçü yok elimizde.

* Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım; mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.

* İLK YALANI SÖYLEDİKTEN SONRA BİR DAHA KONUŞMAMALI İNSAN.

* Cennet insanların birbirlerini dinlemeleri demektir. Birbirlerine aldırmaları, birbirlerinin farkında olmaları demektir. Sen beni dinleyeceksin sayın yetkili. Benim reyimle oraya geldin. Bana kulak vereceksin, yanımdan hışım gibi özel muhafızların ve kurşun işlemez camlı arabalarılna rüzgâr gibi geçmeyeceksin. Öyle sahte bir samimiyet de istemiyorum. Benimle el sıkışırken resimler çektirmen gereksiz.

* İnsan bir işle sevdiği için uğraşır, başkasına yaranmak için değil.

* Birbirlerine can sıkıntısı yüzünden kötülük etmeye çalışırlar; benzemediklerinden değil.

* Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.

* Yaşamayı taklit ederek insan ancak yirmi beş yıl kadar yaşar, senin gibi.

* Tek başına tadı olmuyor başarısızlığın.

* Kimsenin yaşantısını beğenmedim, kendime uygun bir yaşantı da bulamadım.

* Benim değişme gücüme kimse inanmadı. Sonunda ben de inanmadım. İşte böyle can sıkıcı biri oldum sonunda gerçekten.

* Çok şey vardı anlatılacak. O yüzden sustum. Birini söylesem diğeri yarım kalacaktı.

* Her şeyi duyuyoruz, hiçbir şeyi bilemiyoruz Olric.

* Ne kadar süslenseler de bir yerden sırıtıyor zavallılıkları.

* Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.

* Olric, birini nasıl seviyorduk?
Nerden başlıyorduk?
İlk önce seviyor muyduk?
Yoksa ilk önce güveniyor muyduk?

* Kendini çözemeyen kişi kendi dışında hiç bir sorunu çözemez.

* Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var.

* İnsanları genel anlamda seviyorum ama kimseye tahammülüm yok.

* Hakkınız yoktu buna; bizi zevksizliğinize mahkûm etmeye.

* Beni ya şımartın ya da kapı dışarı edin! Yarı içtenliğe dayanmam zor benim.

* Benim için bütün oyunlar, romanlar, hikayeler herkesin anladığından başka bir anlam taşıyor. Bütün hayat, bütün insanlık bu kitaplarda anlatıldı, bitirildi. Yeni bir şey yaşamak, yeni bir kitap tanımak oluyor benim için. Kitaplarla ve onların yazarlarıyla birlikte yaşıyorum. Ön sözlerde yaşıyorum. Hiçbir yazar şaşırtmıyor beni: çünkü hayatlarını sonuna kadar biliyorum .Gerçek dediğimiz dünyada ise kimin ne yapacağı belli değil. Her gün şaşırtıyorlar beni… Yazarlarımla yaşamak daha kolay.

* Beni boş boş oturtup duvarı izlettiren herkese kırgınım..

* Artık yaşamak istemiyorum olric. Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum …

* Ölmeden ölmek zormuş.

* İnsanlar! Neden kaybolup gitmeme seyirci kalıyorsunuz? Benden ne kötülük gördünüz? İnsanlar, duygusuz bir telaşla kaçışıyordu. Çok zayıfladım insanlar! Belki de kaçmak istediğim bir işe farkına varmadan sürüklüyorsunuz beni. Oysa, ne kadar korkuyordum beni tutmanızdan. Ne kadar tutucu görünüyordunuz. Ne hileleriniz vardı. Ne kadar zayıf bağlarla bir arada tutuyormuşsunuz toplumu. Benim ayrılmama seyirci kalmanız ne kadar dehşet verici. Sonra, durum artık saklanamayacak bir şiddet kazanınca, şaşırmış görüneceksiniz. Sahte bir şaşkınlık göstereceksiniz. Sizi hesaba katıp yola çıkanları büyük hayal kırıklığına uğratıyorsunuz. Ne diyeyim? Siz beni tanımıyorsanız, ben de sizi hiç bilmiyorum. Buna da üzülmüyorsunuz.

* Bana kalırsa, bana kalırsa… Ne yazık hiç kalmadı bana.

* Vazgeçiyorum; bütün insanlığın önünde eğilerek özür diliyorum: beni yanlışlıkla çıkardılar sahneye.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz