Referandum süreci yaklaşırken, diktatör Pinochet’ye karşı Şili halkının mücadele deneyimi, duyguları korkuları ve umutları, ayrı coğrafyalarda olsak da duygudaşlık kurmamıza olanak sağlıyor. Halkların başarı öyküleri umut olmaya ve yol göstermeye devam ediyor.
Türkiye’de pozitif bir ‘hayır’ kampanyası örgütlemek
NO bir kampanya değil, bir halkın en otoriter rejim karşısında bile umudu nasıl beslediğinin başarı öyküsüdür.
Uluslararası bir toplantıda tanışmıştık onunla. Onun sıcaklığı enerjisi, ara ara dalıp giden gözleri aynı biz gibiydi. Kosta Rikalı olduğunu öğrendiğim Latin Amerikalı dostumun, yıllar sonra Şilili olduğunu Kosta Rika’da toplantı sonrası birlikte gezdiğimiz müzede öğrendim. Müzeyi dolaşırken nasıl oldu bilemedik konu birden Şili’ye geldi, Allende’yi, Pinochet rejimini konuşurken birden Kosta Rikalı dostumun gözlerinden yaşlar süzüldü. 12 yaşında iken Pinochet rejiminden ailesi ile Kosta Rika’ya geldiğini, sonra babasının dayanamayıp geri döndüğünü, öldürülen MIR Genel Sekreteri Miguel’in kuzeni olduğunu gözyaşları içerisinde paylaştı. Biz iki darbe mağduru ülkenin çocukları olarak gözü yaşlı sarıldık birbirimize müzenin ortasında. O gün müze, tarihi eserlerle birlikte halkların tarihsel ortak acılarına da ev sahipliği yaptı.
Referandum süreci yaklaşırken, diktatör Pinochet’ye karşı Şili halkının mücadele deneyimi, duyguları korkuları ve umutları, ayrı coğrafyalarda olsak da duygudaşlık kurmamıza olanak sağlıyor. Halkların başarı öyküleri umut olmaya ve yol göstermeye devam ediyor. Bir kez daha altını çizmek gerekir ki, neoliberalizm insanlığın harcını çürütüyor, yalnızlaştırıyor, teslim alıyor ve yok ediyor.
Zamanın bir noktasında benzer süreçleri yaşamış halkların kader birlikteliğini, bugünlerde herkesin NO filmini izleyerek anlamaya çalıştığı Şili’nin NO kampanyasına mercek tutarak, derinleştirerek kendi deneyimlerimiz ve yaşadıklarımızla 2017 ‘Türkiyesi’nden 29 yıl geriye Şili’ye bakarak yeniden hissedelim.
KAMPANYANIN POZİTİFLİĞİ
Şili kampanyaya hazırlanırken uluslararası bütün kampanyalar incelendi. Bu süreçte, “Herkes için Şili”, “Şili felaketi” gibi birçok tema tartışıldı.
Ötekileştirici ve karamsarlık nedeniyle bütün bunlardan vazgeçilerek çatışmacı olmayan, modern bir yaşam tarzı ile iyimser bir mesajla kampanyanın başarılı olacağına karar verildi. Pozitiflik ve mutluluk fikri böyle ortaya çıktı.
Gerilimin ve şiddetin korkunun hüküm sürdüğü bir ortamda güzelliği ve iyiliği göstererek Pinochet’e meydan okumak yeni bir yoldu. O dönemde tanıtım filmini yapan yönetmenlerden birisi olan Juan Forch daha sonra mutluluk temasını şöyle açıklayacaktı, “Mutluluk kavramı geniş bir terimdir; herkes kendisine göre bir mutluluk yorumlayabilir. Mutluluk işsizler için iş, evsizler için bir ev anlamına gelebilir. Herkesin mutluluğu farklıdır ama mutluluk herkes için vardır.” Tılsımlı sözcük bulunmuştu: mutluluk… Dünyanın her yerinde farklı dillerde söylense de herkes için önemliydi.
Bu pozitif kampanya yaklaşımı gerilimin ve şiddetin olduğu korkunun hüküm sürdüğü ortamda gidilen referandum sürecinde Türkiye’de de şimdiden kabul görmüş görünüyor. Bu kez farklı bir çalışmanın yürütülmesi gerekliliği toprağa düşen tohumlar gibi her yere yayılmaya başladı. Kullanılacak dil, kamuya açık söylem, yaratıcı eylem ve pozitif bir kampanya, siyasal yapıların kendisini biraz geriye çekerek ortaklaşma gayreti önemli.
SEÇİM GÜVENLİĞİ
İktidarın her şeyi kontrol altında tuttuğu seçim sistemlerinde yapılacak olası hileler, her yerde karşımıza çıkıyor. Nasıl olsa biz hayır versek de sandıklara müdahale edileceği kaygısı pek çok kesimi sandığa gitmekten uzaklaştırıyor. Umutsuzluk ve çaresizlik arasında ‘ne yaparsak yapalım olmayacak!’ yaklaşımı her yerde dillendiriliyor.
Şili’deki No kampanyasında da benzer bir süreç yaşandı. ‘Hayır çıksa bile Pinochet sandıklara müdahale edecek!’ kaygısını aşacak adımlar toplumda bir umut yarattı. İnsanlar bir yandan sandıklarda verdikleri oylara sahip çıktı, bir yandan da uluslararası bağımsız örgütlere seçimlere gözlemci gönderme çağrısı yaparak Şili’ye davet edildi. Başta Uluslararası Af Örgütü olmak üzere bir çok bağımsız organizasyon seçim sürecini izlemek üzere Şili’ye temsilciler gönderdi. Dünyanın gözü Şili’deki seçimlere yönlendirildi.
Sandıklara müdahale edilmesi durumunda dünya kamuoyunun gözü önünde meşruiyet tartışmaları büyüyecekti. Nitekim Pinochet sandıklara müdahale etmeyi denedi ancak başarılı olamadı, sonucu kabullenmek zorunda kaldı. Türkiye’deki referandum sürecinde uluslararası bağımsız gözlemcilerin varlığı seçim güvenliği açısından önemli bir aşama kaydedecektir.
“SEVECENLİK, KOMŞUSUNU SEVME, UZLAŞMA, BARIŞ, AFFETME…”
No kampanyasını yürütenler, kampanyanın başarısını üretken bir entelektüel işbirliği ile açıklarlar. Bu strateji kaybetme riskiyle karşı karşıya olan karmaşık tartışmalara sürüklenmek yerine en temel sorunlara ve değerlere dönmek olarak ifade edilmiştir. Diktatörlüğün en karanlık günlerinde bu değerlerin nasıl özel bir anlam taşıdığı ‘sevecenlik, komşusunu sevme, uzlaşma, barış, affetme, her insanın değeri ve iyi ahlakın üstünlüğü’ gibi konulara yönelik çalışmaların derin bir etkisi olduğuna vurgu yapılmıştır.
Türkiye’de de ‘Hayır’ kampanyası, en temel insani değerlerimizi yeniden keşfetmekle başlayacak. Aşırı kentleşmenin yaşandığı büyük kentlerdeki yabancılaşma, iletişim kurmama, komşuluk ilişkilerinin zayıflaması insanları yere bağlı bir toplumsal yalıtma ve yabancılaşma sürecine itti. Birbirine günaydın demeyen, selamlaşmayan, sınırlı, kapalı asosyal bir ortama yarattı. Referandum süreci, bu ilişkileri yeniden kurmanın en önemli zeminidir. Komşuluk ilişkilerini, insani ilişkileri geliştirmek yüreklerin geçirgenliğini arttıracak, ön yargısız bir iletişim ortamına zemin sağlayacaktır. Hiç kimseden bir şey beklemeden yapacağımız şeylerden birisi budur. Sabah kahveleri, akşam beş çayları, günler, ‘müsaitseniz size geleceğiz’, evlerin kapısını açacaktır. Kime gideceğizin cevabı sizdedir, en yakınızdadır, kim bilir belki de alt katınızda ya da üst katınızda, kuaförünüzde, hastanenizde, veya pastanenizde…
HEDEF KİTLE
Referandum seçimlerine giderken Pinochet evet ve hayır oylarının dengede olduğunu biliyordu. Pinochet bu dengeyi her zamanki baskı ve şiddet yöntemiyle başaracağına sonuna kadar inanıyordu. Kişisel rejimini iyice kökleştiren Pinochet tüm televizyon programlarını kontrol ediyordu. Şili’de referandum sürecinde evet oyları %39, hayır oyları %38 oranındaydı.
Pozitif bir yaklaşımla yürütülen kampanya sürecinde insanların oy kullanma tercihlerini değiştiren üç demografik yapı vardı: Kadınlar, yoksullar ve kırsal alanlardaki seçmenlerdi. İzlenen neoliberal ekonomik politikaların bir sonucu olarak mağdur olan bu üç grup, toplumun hiçe sayılan kesimleriydi. Gençleri çeken ise kampanyanın yaratıcılığı mizahı ve eğlenceli oluşuydu. Bugün bizim koşullarımız açısından değerlendirdiğimizde evet ve hayır oylarının dengede olduğu bir bıçak sırtı durumda hedef kitle belirlenirken neoliberal politikaların sonuçlarının ağırlıklı olarak etkilediği kesimlerin mercek altına alınması önem kazanmakta.
KORKUNUN YENİLMESİ
Referandum sürecinde oy verme eğilimlerinin bir tehdide dönüştüğü, terör korkusu, malına el koyma, işini kaybetme, geleceksizleştirme şantajlarının yapıldığı bir süreçte, korkuya yenik düşmemek için kampanya sürecini bu korkuların deşifre edildiği bir forum alanına dönüştürmek önemli. Birçok kişi tehdit ve şantajla korkularıyla oy vermek zorunda bırakıldığını en yakınlarına samimi buldukları ortamlarda itiraf ediyor.
Şili’deki NO kampanyası sürecinde kişilerin kendi aralarında arkadaşları ve sevdikleri ile konuştukları korkuları görünür hale getirilmiş. Röportajlar, TV programlarındaki itiraflar zorun gücüyle ‘evet’ verenlerin samimi görüşlerinin ifade edilmesi, ‘hayır’ kampanyasının toplumun tamamı için gerçeği temsil ettiği inancını güçlendirdi. Hatta en dışlanmış kesimler, kendi yaşadıkları ve ifade edemediklerini başkalarından dinlediler ve korkularının azalacağını bu konuşan insanlarda gördüler. Korkuyu böyle yıktılar. Kampanyanın en önemli başarısı buydu. İnsanların, ünlülerin kişisel korku hikâyelerine ilgisi yoğunlaştı. Bu hikâyelerin paylaşılması ile korkunun kişiyi yalnızlaştıran içe kapatan süreci aşıldı, süreç korkuyu yaratanlara karşı dönüştü ve hayır oyları giderek yükseldi.
YÜREKLER TÜRKİYE İÇİN ÇARPIYOR
Şili siyasal ve toplumsal tarihi aynı zamanda uzlaşmalar tarihi. Söz konusu Şili ve gelecek olduğunda parçalı siyasal yapısı bir araya gelebilen uzlaşma kültürüne dönüşebiliyor. Türkiye’de uzlaşma kültürü neredeyse yok. Bu referandum süreci bunu öğrenmemize ve deneyimlememize yol açacak. Bugün değişik ve bir masa etrafında oturamayacak kesimlerden gelen ‘hayır’ çağrıları, ilan edilmemiş bir yürek seferberliğinin Türkiye’nin geleceği üzerinden şekillendiğini gösteriyor. Yürekler Türkiye için çarpıyor. Vatan ve aynı topraklarda iradesini bir başkasına teslim etmeden yaşama üzerine kurulan bu duygudaşlık, en temel insani değerlerin yeniden keşfedilmesi ve evrensel değerlerle güçlenecektir. Bu Türkiye gücünün karşısında, tek iradenin mili irade olarak yutturulmaya çalışılması başarıya ulaşamayacaktır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletinse, o millet biziz ve Türkiyeyiz… Millet de iradesini tek kişiye teslim etmeyecektir.
BİREYİN YARATICILIĞI
Daha sistematik ve bütüncül bir ‘hayır’ kampanyasının başlamadığı bir süreçte, fikirler, bakışlar ayrı ayrı yerlerde ortaklaşsa da, nasıl ve ne zaman başlanacağı konusunda kararsızlık ve bilinmezliklerle giden bu sürecin ilacını insanlar kendi el yordamıyla deneyimlemeye başladılar bile. İşin başa düştüğünü ve başka yerden bir şey beklemenin zamanı olmadığının farkında olan milyonların aklı bu topraklarda hiç eksik olmayan dayanışmayı, yaratıcılığı gün yüzüne çıkartmaya başladı.
Sosyal medyada yaşanan hareketlilik, mesajlarını yayınlayıp neden hayır dediklerini anlatan, sanatçılar, politikacılar, kadınlar, gençler, taraftarlar, gurbetçiler aynı gökyüzü altında birlikte yaşama kararlığının insancıl ve tarihsel mesajlarını yayınlıyorlar. Bu mesajlar, kendi kaynağından çıkarak yüreklere uzanan bir yolun varlığını gösteriyor hepimize. Referandum sürecinde bireyin kendi kaynağına dönerek silkinmesinin izleri ve arayışları olarak okunması gereken bu çabalar referandum sürecinin aynı zamanda sigortasıdır.
Hem öbeklenmiş çabalar, hem bireysel çabalar farklı kulvarlardan yükselen hayır seslerinin çeşitliliği ve zenginliği bu ülkenin geleceğinin en önemli varlığı olan bireyin yaratıcı potansiyelini açığa çıkartacaktır. Bu süreçte yüreğin sesini dinlemek, duygudaşlık kurmak, dertleşerek ifade etmek önemli.
SONUÇ YERİNE
Referandum süreci hepimiz için birbirimizi yeniden keşfetmenin ve anlamanın bir başlangıcı. Uzun erimli bir yaşam mücadelesinin adım taşları olarak değerlendireceğimiz bu süreçte, her birimizin insan yürekleri, vatan sevgisi bunu başaracak. Gelecek projesi olmayan ve geleceğini 400 yıl geride arayarak sanal bir gelecek vaat eden bir iktidara karşı, geleceğimizin ortak duygudaşlığımızda, en temel insani değerler ve evrensel değerlerde olduğu gerçeğini hiç unutmadan, neoliberalizmin halkları teslim almaya çalıştığı ve acıların ortaklaştığı bir süreçte, Şili bize hiç uzak değil. Acıları da mücadeleleri de, bir müzede sarılıp döktükleri gözyaşı kadar sahici. Hepimizin izleyerek etkilendiği duygudaşlık kurduğu NO ise salt bir film, bir kampanya değil, bir halkın en otoriter rejim karşısında bile umudu nasıl beslediğinin başarı öyküsüdür. Şili halkı başardı biz de başaracağız!
Tezcan Karakuş Candan
Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı
Kayanak: Duvar gazetesi
Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen ülkeler neler yaşadı?>>