Şafak Türküsü’nün Şairinden Başbakan’a Yanıt: “İstemediler, İsteseler de Kullandırtmam”

78

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP grup toplantısında yaptığı konuşmasında, 12 Eylül’de yapılacak referandumda neden “Evet’ oyu istediğini anlatırken, 12 Eylül döneminde idam edilen gençlerin mektuplarını okuduğu sırada ağlamıştı. Bu mektuplardan biri de Şair Nevzat Çelik’in adına “Şafak Türküsü” şiirini yazdığı Ahmet Kaya’nın seslendirdiği 17 yaşında idam edilen Erdal Eren’inkiydi. Başbakan’ın “Beni burada arama anne/Kapıda adımı sorma/Saçlarına yıldız düşmüş/Koparma anne…” dizelerini okuduğu “Şafak Türküsü”nün yazarı Çelik şiirin referandum için “araçsallaştırılması”ndan rahatsız ve üzgün olduğunu belirtiyor. Çelik: “Kimse bana teklifte bulunmadı, bulunsalar da evet demem” diyor.

Bianet’e açıklama yapan Nevzat Çelik, “Tabii ki şiir, şairinden çıktıktan sonra herkesindir. Ama şiirin önümüzdeki referandumda “Evet” oyu istemek için okunması nedeniyle üzgünüm. Bu şiirin referandum için araçsallaştırılması anlamına gelir. Ben de ‘Evet’ noktasında olmadığım için bu durumun benim için iyi olduğunu söyleyemem.”

Kendisinin yazdığı Şafak Türküsü adlı 12 Eylül’ü anlatan dönem filmini iki yıl önce Sinema Destekleme Kurulu’na sunduklarında herhangi bir destek göremediklerini anlatan Çelik, şunları söyledi:

“Eğer Başbakanın söylemlerinde bir devamlılık olsaydı, bu referandumun 12 Eylül dönemiyle bir hesaplaşmaları olsaydı, gerçekten o dönemi anlatan film projemize çoktan destek vermiş olurlardı. Ama böyle bir bütünlük görünmüyor. İşlerine gelindiği noktada ise bunu kullanıyorlar.”

“Şafak Türküsü’nü kullandırtmam”

Çelik, referandum için bu şarkının kullanılacağına dair yazılanlara ilişkin ise; “Kimse gelip bana böyle bir teklifte bulunmadı. Böyle bir teklif geleceğini de zannetmiyorum. İsteseler de buna cevabım ‘Evet’ olmayacaktır” dedi.

blank12 Eylül döneminde pek çok idamlık mahkûmun avukatlığını yapan Ali Rıza Dizdar ise başbakanın ağlaması ile ilgili yaptığı açıklamada; “İdam mahkumu ailelerle birlikte siyasi partileri dolaşarak idama karşı destek ziyaretinde bulunduğu dönemde Refah Partisi İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da makamında ziyaret ederek destek istediğini “belirtti . İddiaya göre bu destek ziyaretinde Recep Tayyip Erdoğan  şöyle söylüyor:

“Düzenin kurulması için idam cezalarının devam etmesini sağlayacağız”

“Hayır efendim ne demek idam cezalarının kaldırılması haşa idam cezalarının kaldırılması söz konusu değildir. Bu idam cezaları kalkmaz, biz kısmet olur iktidar olursak Fatih Sultan Mehmet Kanunlarını getireceğiz. Düzenin kurulması için idam cezalarının devam etmesini sağlayacağız daha da artırarak”.
Bilindiği gibi 12 Eylül döneminde pek çok idamlık mahkûmun avukatlığını yapan Dizdar’ın müvekkillerinden Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner asıldı.


“Şafak Türküsü” adını taşıyan söz konusu şiir

1
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama

Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim
Kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice

2
Bugün görüş günü
Günlerden salı
Islak
Sarı bir yağmur
Ülkemin neresine bakarsa ay
Orada yitik bir anne ağlıyor
Sen aralıyorsun yağmuru
Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
Sonra bir umut koşuyorsun
Yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
(ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak

3
sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de anne
sen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk

pir sultan’ı düşün anne
şeyh bedrettin’i
börklüce’yi
torlak kemal’i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya’nın
deniz’i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın

4
sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama

kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda

mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu

dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim çok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer

5
tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde

sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun

6
kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz siyasi eylül’ün

ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara killi ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm

yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim

7
ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına

8
geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda

usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı

ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını

9
yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya-u jakond’u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım’ın gözleriyle pırıl pırıl moskova’yı

ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza

10
künyemi okudular
suçumuz malum

gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum

iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine

korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca

11
kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara

ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne

uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kimbilir
ne garip şey anne

12
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılışıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim

bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan şalterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler

bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çiçekler
çiçekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yorgun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne

Nevzat ÇELİK

2 Yorumlar

  1. Çok şiirler okudum, çok türkü dinledim…Katırlar dolusu kitabın hammallığını yaptım ve okudum sabahın ilk ışıklarına kadar…Ama itirfat etmeliyim ki; Nevzat ÇELİK “in yazdığı ve bizlere miras bıraktığı ” ŞAFAK TÜRKÜSÜ ” şiir ve türkü tadında bana verdiği haz ve lezzeti hiçbir eser vermemiştir…Bu eser, bir deha aklın eseridir ve duygu yüklüdür…Bu miras kutsaldır ve sonuna kadar muhafaza edilecektir.Bunda benim zerre kadar şüphem yoktur…Çünkü ülkenin acılı insanları, şafak türküsünde kendinde bir mısrada yer bulabiliyor….

  2. Bu türkü yıllandıkça anlamlanıyor.Bunu yazmaz, bunu düşünmek, bunu kağıda dökmek ne büyük MAHARET…Her okuduğumda, her dinlediğimde, her düşündüğümde bir başka aleme gidiyorum. ZİNDAN ve ÖZGÜRLÜĞÜN zıt kaynağına inebiliyor insan…Zalimlerle muzlumların savaşını dövüşkenliğini, acımasızlığını, merhametsizliğini içselleştiriyor zaman…Nevzat ÇELİK, sen bir ULU ÇINAR” sın ve hafızalarımızda hep öyle DİMDİK DURACAKSIN…

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz