KANT: KENDİNİ GELİŞTİRMİŞ, MÜTEVAZI BİR KADIN, GENÇ BİR KIZDAN DAHA ALIMLIDIR

Kant’ın Kadına Bakışı

Immanuel Kant, insan aklının doğasının yine insan aklıyla aydınlatılması konusundaki iyimserliği ile Aydınlanma ve Alman idealizminin en önemli filozoflarından biri olmuştur (Taşçı, 2009, s. 73; Lloyd, 2015, s.97). Kant için Aydınlanma, kişinin kendi aklını bir başkasının aklına ihtiyaç duymaksızın kullanabilmesidir. Ona göre Aydınlanma’nın ilkesi şudur: “Sapere aude! Kendi aklını kullanma cesareti göster.” (Lloyd, 2015, s. 99).

Kant, aklın doğasına yönelik yaptığı yoğun araştırmalarda erkek aklını, ahlak alanındaki çalışmalarında ise doğrudan erkeği esas almış gibi görünmektedir. Çünkü Kant, kadının bilgeliğinin akıl yürütmek değil, hissetmek ve sezmekle ilgili olduğunu düşünmektedir. Onun erkek aklına güveni, aile kurumuyla ilgili düşüncelerini de etkilemiş, bu nedenle akli muhakeme yeteneği daha gelişmiş olan erkeğin evlilik hayatında yöneten taraf olması gerektiğini savunmuştur. Buna göre evde kadın da söz sahibidir, fakat aklıyla evliliğe yön verecek kişi erkektir. Kant, kadınların da erkeklerin akıl ve muhakeme gücüne güvendiklerini şu sözlerle ifade etmektedir:

“Kendi ölümü için son yargının bir erkek hakimler heyeti tarafından mı yoksa bir kadın hakimler heyeti tarafından mı verileceği bir kadının seçimi olsaydı, kesinlikle kendi hâkimi olarak erkek hakimler heyetini seçerdi.” (Kant, 2004, s. 108-111)

Kant’ın filozoftan çok bir gözlemcinin bakış açısıyla kaleme aldığını ifade ettiği  Güzellik ve Yücelik Duygusu Üzerine Gözlemler adlı “eleştirel-öncesi” sayılabilecek eseri, onun, kadın ile erkek arasındaki farkların ne olduğuna dair düşüncelerini içeren ilk ve en temel eseridir (Göçmen, 2012, s. 95). Bu eserinin üçüncü bölümünü kadın ve erkeğin birbirleriyle ilişkili doğası üzerine gözlemlerine ayıran Kant, güzellik duygusunu genel itibarıyla kadına, yücelik duygusunu ise erkeğe atfetmektedir. Erkeğe oranla kadın endamının genel olarak daha ince, niteliklerinin daha narin, duruşunun ise daha alımlı olduğunu ve kadının karakterinin dostluk, hoşluk ve kibarlığa daha yakın olduğunu ifade etmektedir. Fakat Kant’a göre bundan, kadının soylu niteliklerden, erkeğin ise güzellikten bütünüyle uzak olduğu anlaşılmamalıdır, bunlar her iki cinsin öne çıkan özellikleridir. Fakat yine de her iki cinsin niteliklerinin kadında güzellik, erkekte ise yücelik duygularının güçlenmesi için birleştirilmesi gerekir (Kant, 2010, s. 32).

Kant’a göre güzellik, sadece vücut yapısıyla değil, aynı zamanda insanın davranışları, duygu ve düşünce dünyası ile ilişkilidir. Kant, basit olan ve zahmetsizce gerçekleştirilen eylemleri güzelliğe, yani kadına; büyük çabalarla gerçekleştirilen ve hayranlık uyandıran fiilleri ise yüceliğe, yani erkeğe atfetmektedir. Filozofa göre bir kadının zorlu bir öğrenme sürecine girmesi ve düşüncelerle kafasını yorması, kadınlara uygun nitelikleri yok etmektedir. Kendi ifadesiyle, Eski Yunanca dolu bir kafaya sahip olan ya da mekanik biliminin tartışmalı konularında bağırıp çağıran bir kadının pekâlâ sakalı da olabilir; zira vermeye çalıştığı derinlik havasını en iyi biçimde sağlayacak olan sakaldır (Kant, 2010, s. 33-34). Kant, kadın ve erkeğin ahlak konusundaki nitelik ve durumları hakkında ise şunları söylemektedir:

“Kadının erdemi güzel bir erdemdir. Erkek cinsin erdemi, soylu bir erdem olmalıdır. Kadınlar, haksız olduğu için değil, çirkin olduğu için aşağılık olandan uzak dururlar ve erdemli eylem, onlar için, ahlâkî açıdan güzel olan eylem demektir. Görevden, zorunluluktan, yükümlülükten yana bir şey yoktur. Kadınlar hiçbir emri, hiçbir somurtkan kısıtlamayı hoş görmezler. Bir şeyi, yalnızca hoşlarına gittiği için yaparlar ve iyi olan da yalnızca onları memnun edecek olanı yapma maharetinden ibarettir. Cins-i latifin ilkeler konusunda yetenekli olduğuna pek inanmam ve bunu söylemekle kimseyi incitmediğimi umarım, zira bu yeteneğe erkeklerde de çok ender rastlanır. Ama İlahi Takdir bunun yerine onların göğsüne müşfik ve iyicil duyguları, ince bir görgü duyarlığı ve hoşgörülü bir ruhu yerleştirmiş. Fedakârlık ve yüce gönüllü bir öz kısıtlama onlardan asla istenmemelidir. Bir erkek, servetinin bir kısmını bir dostu için tehlikeye atacağını karısına asla anlatmamalıdır. Karısının zihnine ağır bir sır yükleyerek neşeli muhabbetini kösteklemeye ne gerek var? Hatta kadınların zayıflıklarının birçoğu, deyim yerindeyse, güzel kusurlardır. İncitilme ya da talihsizlik, onların narin ruhunu üzüntüye sevk eder.” (Kant, 2010, s. 36-37)

Kant’a göre, kötülükleri uzaklaştırmaya yarayan ve herkese yakışan temiz kalplilik, doğanın hiç ele avuca sığmayan bir eğilime sınır koymaya yönelik ketumluğu olan utanç, büyük mükemmelliklerde bir tür soylu yalınlık ve masumiyet sağlayan tevazu ve kişinin kendisindeki soylu bir itkiyle bağlantılı olan sakin bir iyilikseverlik ve saygı, bir kadının sahip olması gereken birinci sınıf erdemlerdir. Kibir, küstahlık, huysuzluk ve hırçınlık ise kadını çirkinleştiren özelliklerdir (Kant, 2010, s. 38-40).

Kant’a göre kadında ilerleyen yaş güzelliğin baş düşmanıdır. Bu yüzden kadın yaşlanıp güzelliğini yitirdikçe saygıdeğer hale gelebilmek için yüce ve soylu nitelikler kazanmaya çalışmalıdır. Yaşlanan kadın kitap okumalı, akli muhakeme ve sezgi yeteneğini geliştirerek Tanrı vergisi güzelliğin boşalan yerini fark ettirmeden esin perileriyle doldurmalıdır. Kadının bu süreçte ilk öğretmeni ise kocası olmalıdır. Kant’a göre kendisini geliştirmiş, mütevazı, dostça tutuma sahip olan ve gençlik hazlarına karşı anlayış gösteren bir kadın, aynı yaştaki erkeklerden daha ince, farklı bir anlamda da olsa bir genç kızdan daha alımlıdır (Kant, 2010, s. 45).

Evlilik yaşamı söz konusu olduğunda Kant, kadın ile erkeği birbirlerinin tamamlayıcısı olarak görmektedir. Buna göre evlilik bağıyla birleşen çift erkeğin aklı ve kadının zevkiyle canlılık kazanan ve yönetilen tek bir ahlaki birey oluşturur. Kant’a göre deneyimle elde edilen sezgi konusunda sadece erkeğe, duygulardaki özgürlük ve kesinlik konusunda sadece kadına güvenilmez. Fakat çiftler arasındaki duygu incelikleri ve karşılıklı hassasiyet sadece evliliğin başlangıcında söz konusudur. Çiftlerin duyguları birlikte yaşam deneyiminin sonraki süreçlerinde gittikçe donuklaşır ve sonunda dostça bir sevgiye dönüşür. Evlilikte asıl maharet, duygu inceliklerini kaybetmemektir (Kant, 2010, s. 48). Kant, güzel olan ile yüce olan arasındaki ilişkiye dair çözümlemesinden açıkça, “kötü olandan, çirkin olduğu için kaçınmak ve erdemli olanı, güzel olduğu için sahiplenmek” idealini çıkarmıştır. Görülen odur ki Filozof, eleştirel-öncesi dönemde bu idealini belirlerken geçmişten miras aldığı kadın ve erkek arasındaki erkek lehine hiyerarşik ilişki biçimi anlayışını eleştirel-sonrası dönemde de genel olarak değiştirmemiştir (Göçmen, 2012, s. 114-116).

Aklın doğası ve ahlak alanındaki açılımlarıyla felsefe tarihinin en etkili filozoflarından biri olmayı başaran Kant’ın kadın hakkındaki düşüncelerinin bu kadar sığ olması şaşırtıcıdır. Nitekim Kant için kadın tek yönüyle öne çıkması gereken salt estetik bir varlık, hatta tam ifadesiyle güzel olması/kalması gereken bir objedir. Bilgi peşinde koşmak, felsefi ya da bilimsel meselelere kafa yormak bir kadın için gülünçtür. Filozofun bu yaklaşımını, ahlak alanında da sürdürdüğü söylenebilir. Çünkü onun için kadın, ahlaki ilkelerden uzak, sorumluluklardan kaçarak sadece yapmak istediklerini yapan bir varlıktır.

Zeynep Baktemur
İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Dergisi

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz