Ahmet Ümit: Av olan her zaman erkektir. Ancak kadınlar bizi avcı olduğumuza inandırmıştır

aşk köpekliktir‘Av olan her zaman erkektir’ dedim. ‘Ancak kadınlar bizi avcı olduğumuza inandırmıştır. Kadınların en büyük basansı budur. Avı avcı, avcıyı av gibi göstermek…’ Buz gibi bir ifadeyle bakmaya başladı.
‘İstatistikler öyle demiyor ama. Aşk ilişkilerinde kurbanların çoğu kadın… Kaybedenler demek istemiyorum, ölenler diyorum. Genellikle erkek öldürür… Sevdiği için, kıskandığı için, öfkelendiği için, terk edildiği için… ‘
Aslında ben cinayetlerden söz etmiyordum. Ama onun aklına önce cinayetler gelmişti. Bu da onun aradığımız seri katil olduğunu gösteren bir başka kanıttı. Çünkü nasıl yasarsan öyle düşünürsün. Öte yandan söylediklerinde haklıydı, genellikle kurbanlar kadındı, katiller ise erkek. Bu yüzden ben başka bir şeyden söz ediyorum diyemedim. Sessiz kalmam, bir başka deyisle yenilmem onu yumuşatmıştı.
‘Yanlış mı düşünüyorum?’ diye sordu.
Yanıt vermek yerine gülümsedim. Gülümsediğimi fark edince, ‘Öyle değil mi ?’ diye yeniden sordu. Soruyu sorarken sanki küçük oğluyla konuşan genç bir annenin şefkat dolu yumuşaklığı belirmişti sesinde…
‘Şiddet konusunda haklısınız… ‘ dedim. ‘Yani genellikle haklısınız… Ama ben kadın ile erkek arasındaki ilişkinin niteliğinden bahsediyordum… ‘
‘Kadınları öldüren de ilişkinin niteliği değil mi?’ diye yapıştırdı soruyu. Yine sertleşmeye başlamıştı Ben ise onu üzmek, kırmak, öfkelendirmek istemiyordum.
Yine de soruyu yanıtlamak zorunda hissettim kendimi.
‘Öyle tabiî. Ama her ilişkide kadın ölmüyor, bazen de kurban erkek oluyor. Üstelik ben, kadın avcı derken, onun ilişkide daha tutarlı taraf olduğunu söylemek istiyordum.’
Bu sözler hoşuna gitmiş olmalı ki siyah gözlerindeki
sertlik yumuşar gibi oldu.
‘Tutarlı ama aynı zamanda tutucu… ‘ dedim. ‘Kadın eninde sonunda evlenmek ister. Çocuk yapmak ister.
Bu doğanın da isteği. ‘ Erkek böyle değildir. Evliliği çok seven az sayıda erkeği buna katmıyorum.
Erkeğin doğası daha sorumsuzdur. Tabiî daha özgür… Erkek daha çok kadınla birlikte olmak ister, bu yüzden daha kolay aldatır, bir tek kadına bağlı olmak istemez, evlilikten, evden kaçmak ister… Evlilik, erkek doğasına terstir.’
‘Ama kadın için uygun…’ dedi. Manidar bir ifade takınmıştı.
‘Emin değilim. Belki onlar için de uygun değil. Belki evlilik öncesi çağlarda kadınlar da erkekler kadar mutluydular… Ancak kadınlar evlilik kurumuyla uyum sağlamasını becerdiler. Ne yazık ki doğa kadınlara acımasız davranır. Kırklı yaslarına gelen bir kadın ile bir erkeğe baktığınızda bunu anlarsınız. Kendine bakma fırsatı bulan, genleri öyle olduğu için genç kalan çok az sayıdaki kadını bunun dışında tutuyorum. O yüzden evlilik, tabiî çocuk, kadının garantisi gibi. Ya da böyle algılanmakta… Bu yüzden kadın erkeği avlayıp evlenmek, çocuk yapmak ister… ‘
‘Özür dilerim, ama bu görüşünüze de katlamayacağım. Bir düşünün, genellikle evlilik teklifi erkeklerden gelir, kadınlardan değil. Kadının pesinde evlenelim evlenelim diye affedersiniz köpek gibi dolasan genellikle erkeklerdir; çünkü kadının güzelliğinden etkilenmişlerdir. O güzelliğin sadece kendilerine ait olmasını isterler. Evlenerek sevdikleri kadını eve hapsetmek amacındadırlar. Siz ona özgürlük duygusu diyorsunuz, ama bence maymun iştahlılıktır. Erkekler maymun iştahlı oldukları için taptıkları kadından bir süre sonra bıkarlar… Hem hangi kadın, hangi erkeği zorla nikâh masasına oturtabilir ki… ‘
‘Birini nikâh masasına oturtmanın bin türlü yolu vardır.
Konu o değil. En tutkulu aşklarda da, basit bir flörtte de seçici olan kadındır. Erkek, tüm o çapkınca tavrına, afrasına tafrasına rağmen gerçekte kuzu kuzu seçilmeyi bekler. Tıpkı bu gece sizin gelip benim masama oturmanız gibi…
Yeniden gözlerime baktı; uzun uzun, neler yapabileceğimi anlamaya çalışır gibi.
‘Rahatsız olduysanız giderim’ dedi. Sanki bütün bedeni gibi sözleri de meydan okuyordu.
Gidecek olması fikri bile paniğe kapılmama yetmişti.
‘Yoo yoo hiç rahatsız olmadım’ dedim aceleyle’.
‘Niyetim kabalık etmek de değil. Sadece konuşuyorum… ‘
Paketten bir sigara daha çıkardı. Bu kez o söylemeden, çakmağı kapıp yaktım sigarasını. Sigara dumanını kayıtsızlık içinde üflerken, masama ilk oturduğundaki ruh halini yeniden kazanmıştı. Söze başlamadan önce kadehimdeki son içkiyi bitirdi. Çok önemli bir ayrıntıyı açıklıyormuş gibi bana doğru eğildi.
‘Az önce söylediklerime bakmayın, aslında ilişkileri pek umursamıyorum. Ciddi ilişkiler beni yoruyor…
Ben de kimsenin sorumluluğunu almak istemiyorum…
O konusurken samimi olmadığım biliyordum, inanmadığı düşünceleri anlatıyordu bana. Beni kandırmak için, beni avlamak için. Karsı çıkmadan onu dinliyordum; adeta beni kandırmasını, beni avlamasını istiyordum. Belki tam olarak bunları istemiyordum, ama onun planının bir parçası olmak, onun pesi sıra sürüklenip gecenin içinde onunla birlikte kaybolmak istiyordum. Bu serüvenin sonunda ölüm olduğunu bilmeme rağmen hislerini ona uymamı, ona itaat etmemi söylüyordu. Ve ben bunu yapmamam gerektiğini çok iyi bildiğim halde hislerime uyuyordum. O ise muhtemelen benden önceki kurbanlarına da yaptığı konuşmayı yineliyordu karsımda.
‘Bana göre de en güzeli bir gecelik ilişkiler. İki insan birbirinden hoşlanmışsa, el ele tutuşup o gecenin tadını çıkarırlar, sonra elveda. Ne sorumluluk, ne acı,ne fedakârlık… Bu sana da uyuyor, öyle değil mi ?’
‘Bilmem’ dedim basımı sallayarak, ‘bazen bu tür ilişkiler de güzel olabilir, ama iki insanın birbirini tanıması gerekir.’
Küçük bir kahkaha attı.
‘Yoksa bana âsık mı oldunuz ?’
‘Yoo, sizi tanımıyorum bile.’
‘Doğru tanımıyorsunuz… Ama yanınızda olmam hoşunuza gidiyor… ‘ Çapkınca baktı. ‘Değil mi?’ ‘Öyle, hoşuma gidiyor, ama bir gecelik ilişki… ‘ diye açıklayacak oldum. ‘Bos verin bu laflan. Az sonra benimle gelmeyecek misiniz?’
Sustum. Öylece baktım yüzüne. Bir âsığın sevgilisine baktığı gibi mi, yoksa bir kurbanın katiline baktığı gibi mi ? Bunu kestiremiyordum. Ancak bakışlarımda ondan yardım istediğimi biliyordum. Ama o bunu görmedi ya da görmezden geldi.
‘Suskunluğunuzu hayır anlamında mı yorumlamalıyım?’ diye sordu yeniden.
‘Aksine evet anlamında yorumlamaksınız.’
Ancak coşku eksikliğini fark etmişti.
‘Pek hevesli değilsiniz’ dedi.
‘Sizi yeniden göreceğimi bilsem, bu gece sizinle gelmeyebilirdim.’ Gizemli bir ifade takındı.
Bilemezsiniz, ben de bilemem. Ama bu gece yanınızdayım.’ ‘Ya bu gece, ya hiç… ‘ Yine güldü.
‘Sizin gibisini hiç görmedim. Hakikaten tuhaf bir adamsınız.’ Yüzüme sakacıktan, abartılı bir ciddiyet takınarak mırıldandım. Ben bir adam değilim, ayyaş bir fok olduğumu söylemiştim.’
‘Kurtarılmak için kuzeyden gelecek denizkızını bekleyen ayyaş bir fok… ‘ diye yineledi. Havaya girmiş, benim alaycı tavrıma uyum sağlamıştı. Ben de hiç bozmadım. ‘Evet aynen öyle… ‘ dedim ‘İyi ya, beklemenize gerek kalmadı, iste geldim… ‘ ‘Beni gerçekten de kurtaracak mısınız ?’ Sigara dumanını açıkça yüzüme üfledi.
Görmüyor musunuz kurtarmaya başladım bile.
Masaya ilk oturduğumdan o bezgin haliniz kayboldu.

Simdi karsımda duyarlılığı artmış pür dikkat beni izleyen, acaba ne yapsam diye düsünen bir adam var.’ Bakın bunda haklısınız iste…’
‘Hadi o zaman gidelim. Çünkü aynı mekânda uzun
zaman kalmak beni bezginleştiriyor, canımı sıkıyor.’
‘Nereye gideceğiz?’ diye sordum. Gitmeyeceğimden değil, o gidelim dediğinde toparlanmaya başlamıştım bile. Sordum, çünkü, tedirgindim, şaşkındım, mutluydum, tuhaf bir haldeydim. Belk’i de o değildir diye hâlâ kendi kendimi kandırmayı deniyordum. Her esmer, uzun boylu kadının bizim aradığımız seri katil olması gerekmiyor, diyordum. Kendimi yanılttığımı bile bile.
‘Merak etmeyin, sizin rahat edeceğiniz bir yere gideceğiz’ dedi. Yabancılık çekmeyeceğiniz bir yere…

Ahmet Ümit
Aşk Köpekliktir

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz