Saik Faik’in Şimdi Sevişme Vakti adlı şiir kitabı, yazıldığı dönemin en güzel şiir yapıtlarından biridir. Ne var ki, Sait Faik öykücü olduğu için, onun şiirleriyle pek ilgilenen çıkmadı. Oysa, bugün bakıyoruz, o dönemde yazılmış, üstünde durulmuş, alkışlanmış birçok kitap eskimiş de Şimdi Sevişme Vakti taptaze duruyor.
Bedri Rahmi Eyüboğlu için de böyle bir durum söz konusudur. Onun ressam oluşu, eleştirmenin gözünde, şiirini gerilere, gölgeye itmiştir. Hoş, Bedri Rahmi Eyüboğlu da son yıllarda şiirle eskisi kadar ilgilenmiyordu. Ama, ne olursa olsun, şiirimize getirdiği katkılar yeterince değerlendirilmiş değildir. Nedense, yurdumuzda sanatçı oturacağı yere öldükten sonra oturtuluyor. Ölüm günü tam bir bilanço günüdür sanki.
Bedri Rahmi Eyüboğlu 1940 şiirinin içinde pişmiş bir sanatçı. Özellikle Garip şiirinin açılım döneminden yararlandığını görüyoruz. Bu şiirin üç temsilcisinden en çok Oktay Rifat’a yakınlık duyduğu da anlaşılıyor. Yine de Garip şiiri Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu hiçbir zaman bağlayamamıştır.
Onun yapıtının şiirimiz içindeki başka bağlantıları nelerdir? Belirsiz de olsa, kimi zaman bu şairin dizelerinde uzayıp giden bir Nâzım Hikmet sevgisine tanık oluyoruz. Bedri Rahmi Eyüboğlu çok zaman Nâzım Hikmet gibi şiir yazma tutkusu içinde bulunmuş olmalıdır. Yalnız Nâzım Hikmet’in siyasal ve toplumsal tavrı onun şiirinde doğa içinde nötrleştiği için, bu tutku o kadar belli olmuyor.
Öte yandan, 1940 öncesi şiirle de bağlantısını tam kesmiş değildir o. Yenilik şiiri ortaya çıkmazdan hemen önceki bazı şairlerde (sözgelimi Cevdet Kudret) görülen söz ekonomisini yadsımaz. Ama o şairlerde İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı bir çeşit çocuk melankolisi, dupduru bir yaşama sevincine dönüşmüştür Bedri Rahmi Eyüboğlu’nda. Orhan Veli’den, Melih Cevdet’ten, Oktay Rifat’tan (özellikle ilk ikisinden) ayrıldığı nokta da burdadır. Garip şairleri eskiyi tam anlamıyla yadsıma, yeni bir metamorfoz yaratma isteği içindeydiler. Bedri Rahmi Eyüboğlu ise bu konuda daha seçken diyebileceğimiz bir tavrı sürdürmüştür. Sere serpe, dağınık, ama tutarlı bir şiir serüvenidir onunki. Arkadaşları gibi büyük değişmeler geçirmemiştir, baştaki tavrını sonuna kadar götürmüştür.
Yazıdan çok “söz”dür onun şiiri. Sözel (oral) bir şiir. Halk şiiriyle içli dışlı oluşu Bedri Rahmi Eyüboğlu’na bu özelliği kazandırmıştır. Geniş kitlelerce sevilişinin, şiirlerinin her yerde söylenişinin bir nedeni de budur. Geçende Mehmed Kemal şöyle diyordu: “Başka türlü bir sanat onunki. Şiirden ayrı bir sanat.” Gerçekten de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dolaysız bir söz girişimi içinde olduğunu görüyoruz. Resimde, seramikte olduğu gibi, şiirde de, içeriğin ötesinde, fizik anlamda bir kullanma değeri yaratmak istemiştir. Sanırım, onun şiirde ve plastik sanatlardaki çalışmaları bu noktada bütünlenmektedir. Bu eğilim Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu her iki dalda da birimlerini büyütmeye, giderek olağan birimlerle değil blok-birimlerle çalışmaya götürmüştür: plastik sanatlarda nesne blokları, şiirde söz blokları (halk deyimleri, halk şiirinden parçalar vb). Plastik sanatlardaki başarısının derecesini bu daldaki eleştirmenler değerlendirmektedirler elbet. Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, plastik sanatlar sanayi ile yine de uzlaşabiliyor. Şiirde öyle değil ama. Şiirde blok-birimlerde çalışma şairi bir yerde tehlikenin sınırına götürüyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiiri çoğunca böyle bir sınırda yürümek zorunda kalmıştır.
Yine de şiirini bozmamış bir sanatçı gözüyle bakabiliriz ona. Sanıyorum, bu şiir, zaman içinde de kolay bozulmayacaktır.
İçine çeken, koklayan, tatmak isteyen, dinleyen bir şair. Yaşıyor olmakla sevinen, hatta böbürlenen, doğaya bayılan, evleri, dam altlarını içi götürmeyen, soluğu hep dışarda alan, gördüğü bir güzelliği soluk almadan başkalarına yetiştirmeye çalışan bir şair. Babası Genç koymalıymış adını.
Kuşkusuz, ölüm karşıdan gelseydi, Bedri Rahmi Eyüboğlu onunla oturup iki satır konuşacak, hal hatır soracaktı. Koklayacak, ısıracak, tadına da bakacaktı belki.
Cemal Süreya
Günübirlik’ler
1975-1976 Politika Gazetesi Yazıları