Sömürgecilik Tarihi ya da ötekine uygarlık götürme!…- Cemal Süreya

R. Luraghi’nin, E Yayınevi’nin “Belgeler, Bilgiler, Bölgeler” dizisi arasında çıkan Sömürgecilik Tarihi adlı yapıtını okudum. Halim İnal’ın dilimize çevirdiği bu kitapta yazar şu soruyu sormakla işe başlıyor: “Eskiler sömürgeci olmuşlar mıydı?” Böylece eski sömürgecilikle Rönesanstan sonra gelişen modern sömürgeciliği birbirinden ayırıyor. Modern çağların ve günümüzün ürünü olan sömürgecilikle eski çağların “halkı başka yerlere yerleştirme” amacı güden sömürgeciliği arasında hiçbir ilgi yoktur. Luraghi’ye göre eski sömürgelere baktığımız zaman şunu görüyoruz: sözgelimi Roma egemenliğine girmiş insanlar, Roma’nınkine eşit ya da ondan pek az farklı bir teknik düzeydeydi. Gerçi Kartacalılarda, Yunanlılarda, Mısırlılarda bu düzey Roma’nınkinden daha yüksekti. Galyalılarda, Cermenlerde ise daha düşüktü. Ama bu ayrımlar, nitelik değil, nicelik ayrımlarıydı: “Eski dünya köleliğe dayanan, çoğunca tarımsal toplumlardan oluşmuştu. Bütün toplumlarda üretim zanaata, el emeğine, ticaret ise kıyı denizciliğine dayanmaktaydı.”

Oysa yeni bir toplum sınıfı olan burjuvazi doğduktan sonra başka bir durum ortaya çıkmıştır. Burjuvazinin temel uğraşı üretim ve değişim alanında olacaktır. Bu da, burjuvaziyi, kölelerin el emeklerinden yoksun olduğu için, yeni enerji kaynakları, yeni teknik yollar aramaya itecektir.

Luraghi’nin kitabı dört bölüm. Birinci bölümde Amerika’nın bulunuşuyla ortaya çıkan gelişmeler, yeni kara parçalarına İspanyolların, Fransızların, İngilizlerin nasıl yerleştikleri anlatılıyor. İkinci bölümde Hindistan’a Portekizlilerin, İngilizlerin sokuluşları özetleniyor. Üçüncü bölüm “Beyaz Adamın Mezarı” başlığını taşıyor; Afrika kıtasının sömürge haline sokuluşu anlatılıyor.

Dördüncü bölümün başlığı: “Yeni Bir Dünyanın Doğuşu”. R. Luraghi’ye göre, sömürgeciliğe karşı verilen savaş uzun ve karmaşık olmuş ve bu savaş sömürge olayı bütün yaygınlığıyla ortaya çıkmadan başlamıştır; sömürgeciliğe karşı devinimler tek bir düşünce çizgisini izlememiş, bunlara yön veren düşünceler ille de sömürgeciliğe karşı olmamıştır. Bununla birlikte sömürgeciliğe karşı savaşta kültürleri, inançları, amaçları çok ayrı üç adamın büyük rolü olmuştur: Monroe, Lenin ve Gandi. Bu üç önderle sömürgeciliğe karşı savaşın ideolojik kadrosu tamamlanmıştır. Savaş artık ya demokrasi, ya komünizm ya da şiddete başvurmama adına yapılacaktır.

Şöyle diyor R. Luraghi: “Bu üç ideoloji arasında bir seçme yapmak, tabii kısmen de olsa, toplumun bünyesi, gelenek, kültür ve koşulların uygunluğu gibi bir dizi öğeye bağlı olacaktır. Çok geçmeden, ideolojilerin kısmen de olsa birbirine karıştırılması eğilimi başlayacak, tümüyle Rus komünizmini benimsememekle birlikte, toplumsal değerleri ve dayanışmayı belirginleştiren, Batı dünyasının ve bu dünyanın demokrasi anlayışının yanında yer almayan tarafsız yollara başvurulacaktır. Bu gelişim sırasında İslam geleneğine de başvurmaktan kaçınılmayacak, ama yine de, yukardaki üç öğeden hiç değilse biri olmadan, ulusları harekete getirme ve kurtuluşa götürme yolu bulunmayacaktır.”

Daha sonra, yazar, sözü Çin devrimine getiriyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nin doğuşunu, Gandi’nin pasif direniş devriminin amaca ulaştığını, Endonezya’nın kurtuluşunu, Çinhindi’ndeki olayları, Afrika’nın dirilişini, Mısır’ın, Fas’ın, Tunus’un bağımsızlığa kavuşmasını, Cezayir savaşını gözden geçiriyor.

Olayları 1970 yılına dek izleyen ve değerlendiren yapıtın son cümlesi: “Klasik sömürgecilik tam anlamıyla ölmemiş olmakla birlikte, bu tür sömürgeciliğin ortadan kalkmasıyla, çözümlenmemiş ya da yeniden ortaya çıkan sorunlar bize miras olarak kalmıştır. Bunların çözümlenmesi, gelecek kuşağın başlıca ödevi olacaktır.”

22 Ocak 1976
Cemal Süreya – Günübirlikler

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz