AZİZ NESİN: TELEVİZYON, EDEBİYAT YİYEN OBUR BİR DEVDİR

14

TELEVİZYON VE EDEBİYAT

Sorunları bütünüyle görmeyip, yalnız o bütünün parçalarını, ayrı ayrı, ucundan kıyısından, parça pürçük ele alırsak, o sorunlara kökten çözümler getiremeyiz. Televizyonda edebiyat konusu da, bir bütün sorunun parçalarından biridir. Televizyonda edebiyat konusu, ancak bir kültür izlencesinin (programının) içinde belirlenir. Kültür izlencesini kültür politikası, kültür politikasını da genel politika belirler… Oysa Cumhuriyet iktidarlarından hiçbirinin bugüne dek yazılı ve belirli bir kültür politikası olmamıştır. Devleti oluşturan öğelerden en önemli biri olan bugünkü hükümetin ve hükümet ortağı iki partinin kültür politikaları nedir?

Bu kültür politikasına göre çizilmiş olan kültür izlencesi nedir? Televizyonda edebiyat konusu da, başka kültürel konular ve eylemler de ancak bu kültür izlencesi doğrultusunda saptanabilir. Böyle yapılmazsa, bütün kültür işleri gibi, televizyonda edebiyat konusu da bir gelişigüzellik içinde, genel müdür, yönetmen, hatta prodüktör gibi özel kişilerin çabalarına, becerilerine ya da beceriksizliklerine, olumlu ya da olumsuzluklarına bağlı kalır ve ancak kısa süreli geçici umarlar bulunabilir.

Bir kültür izlencesinin olması, bütün kültür işlerinin düzene konulmuş olması demek değildir, ama iktidarın kültür politikası saptanmış demektir ki, o zaman kişiler ve örgütler de buna göre davranışlarını seçerler.

Kültür izlencesine yön veren kültür politikası da, iktidarın genel politikasına göre belirlenir. Bunun en göze çarpan örneği, «Yeni Sömürgeci» ülkelerin, sömürme temeli üzerine oturtulmuş kültür politikalarıdır. Örneğin Türkiye’nin de etki alanı içinde bulunduğu sömürgen ülkelerin kültür izlenceleri, genel sömürme politikalarına göre belirlenmiştir. Bu, adı konulmamış olan bir kültür sömürüsü, kültür emperyalizmidir. Çünkü kültür sömürüsü, sömürülecek ülkede, ekonomik, sosyal ve politik sömürüye uygun ortam hazırlar. Kültür sömürüsü, ekonomik sömürünün yol açıcısıdır. Sömüreceği ülkenin insanlarını — kendi ülkesinin insanlarını da — akla gelen gelmeyen kültür araçlarıyla (televizyon filmleri, çizgi romanlar, çocuk oyuncakları, amacından saptırılmış spor, serüven romanları vb.) sömürü amacına uygun, kişiliksiz, üçüncü boyutsuz, pazar insanları, tüketmen yapmaya çalışır. Böyle bir kültür izlencesi, emperyalist ülkelerin genel politikasına uygundur ve onun için televizyonda edebiyat konusu ve başka sanat konuları da, böyle bir kültür izlencesinin içinde yer alır.

Biz, daha bir kültür politikamız ve bu politikanın belirleyeceği kültür izlencesi bile yokken televizyonda edebiyat konusuna tek başına nasıl kökten bir çözüm getirebiliriz?
Önce genel kültür politikası saptanmalıdır. Türk insanı, kapitalist büyük endüstri ülkelerinde olduğu gibi bir tüketici olarak mı, (yani, bir örnek olarak, insanlarımız reklamların etkisiyle durmadan ciklet çiğneyen yeni bir gevişgetirici insan türü mü olacaktır,) yoksa bir üretmen olarak mı yetiştirilecektir? Kültür sömürüsüne karşı Türk insanına kültür yoluyla ulusal kişiliği kazandırılacak mıdır, yoksa kültür sömürüsü olmadığı söylenerek insanlarımız pazar yaratığı olarak mı yetiştirilecektir? Ülke sanatı (edebiyatı da) ülke sınırları dışına nasıl, hangi amaçla yansıtılacaktır? Yoksa şimdi yapıldığı gibi, sınır dışına taşmasından korkularak Türk edebiyatı yok mu sayılacaktır? Sınır dışındaki işçilerimize, başka ülkelerdeki soydaşlarımıza ve yine başka ülkelerdeki Türkçe konuşan insanlara Türk edebiyatı götürülecek midir, yoksa yapılmakta olduğu gibi Türk edebiyatı baskı altında mı tutulacaktır?

Açıkça görüldüğü gibi bunlar gibi daha pek çok soruları yanıtlaması gereken kültür izlencesinin sınıfsal bir kategori olacak demektir. Elde böyle bir kültür izlencesi bulunsaydı, desteklemek yada karşısında olmak, beğenmek, ya da eleştirmek, övmek ya da yermek ve önermeler yapmak olanağımız bulunabilirdi. Oysa bugün üzerinde konuşup tartışacağımız kültür izlencesi olmadığına göre, televizyonda edebiyat konusu bir bütünden kopmuş bir parça olarak ele alınabilir. Bu durumda televizyonda edebiyat konusunda söyleyeceklerimiz şunlardır:

1 — Televizyonun bir anlatı aracı olmaktan çok bir görsel araç olduğu unutulmamalı, edebiyat da televizyondan anlatı olarak değil, görüntü olarak sunulmalıdır. Televizyondan seslenilenler, dinleyici ya da okur değil, seyircidirler, onlara edebiyat seyrettirilmelidir. Seyir için, edebiyatın ille de oyun ya da film biçimine sokulması da gerekmez. Görüntüye daha çok ağırlık verilerek, şiir, öykü, roman, her tür edebiyat görsel biçime sokularak seyrettirilebilir.

2 — Televizyonda edebiyat sunulurken, Türk seyircisinin okuryazarlık oranı, okuryazarlık düzeyi, öğrenim ve eğitim durumu gözden uzak tutulmamalıdır. Çok az satışlı haftalık, aylık ve üç aylık edebiyat dergilerinde, edebiyatın en ince, en ayrıntılı sorunları yazılıp çizilip tartışılabilir. Bunun için de, çok önemli bir görev yapan o dergilerin satışları çok azdır. Edebiyatın bu tür ince ve ayrıntılı sorunları televizyona getirilmemelidir. Seyirci halkımızın bir orta düzeyi, bir kültür bileşkesi düşünülerek televizyonda edebiyat izlenceleri düzenlenmelidir.

3 — Televizyonun tiyatrolara ve sinemalara olumsuz etkisi ortadadır. Televizyonda edebiyat izlenceleri düzenlenirken, bu olumsuz etki göz önünde tutularak, edebiyatı da televizyonun olumsuz yönde etkilememesine, tersine olumlu etkilemesine çalışılmalıdır. Televizyonda edebiyat izlenceleri, kitap yaygınlığını aksatmamalı, tersine kitap yaygınlığını hızlandırmalıdır. Bu da, seyirciyi, seyircilikten okur durumuna getirmek demektir. Bunun için hem edebiyatın ilginç, herkesi ilgilendiren konuları seçilmeli, hem de ilginç bir biçimde sunulmalı ve merak uyandırmalıdır.

Televizyonda edebiyat konusunda daha başka öneriler söylenebilir. Ama her ne olursa olsun, televizyonda edebiyata şimdikinden daha çok yer verilmelidir. Örneğin niçin Dağlarca, Anday, Ahmet Arif, Cemal Süreya, Tahsin Saraç, Turgut Uyar, Arif Damar, Ülkü Tamer, Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Hasan İzzettin, Edip Cansever, Kemal Özer, Behramoğlu, Nihat Behram, Refik Durbaş ve daha pek çokları gibi sayılan da değerleri de gür olan şairlerimizin şiirleri, müziklendirilerek, bale yapılarak, efektlerle, ışık gösterileriyle, görüntülerle televizyondan sunulmaz? Değil mi ki, bütünü bırakıp ayrıntılara indik, hiç suya sabuna dokunulmayacak biçimde, örneğin şairlerimizden aşk şiirleri seçip bunları televizyonda görsel biçimde sunmak, şiir birikimi olan halkımızın en çok ilgiyle izleyeceği televizyon izlencesi olabilir. Televizyon, edebiyat yiyen obur bir devdir. Bizim öykücülerimizin çok zengin öyküleri bu obur devi patlatıncaya dek doyurabilir.

Aziz Nesin
14 Haziran 1974
Milliyet Sanat Dergisi
Ah Biz Ödlek Aydınlar

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz