Kimin kim olduğundan bir türlü emin olunamayan maskeli balolar kadar sinir bozucu bu kişilik kaydırmaları, kahramanın gerçek adını unutturur. Gerçek ad diye bir şey olduğunu kabul edecek olursak tabii.
Kayıtlara geçmiş gerçek şudur ki, kahramanımız, Brooklyn’in Williamsburg bölgesinde Edward Osterman olarak doğmuş ve bu adı sonraları Eastman olarak Amerikalılaştırmıştır. Gariptir ama, yeraltı dünyasının bu fırtınalı üyesi Musevi idi. Haham sakallı adamların geleneğe göre kesilip kandan arındırılmış ve üç kez temizlenmiş dana etini korkusuzca yedikleri bir koşer lokantasının sahibinin oğluydu. 1892’de, on dokuz yaşına geldiğinde, babası ona bir kuşçu dükkânı açtı. Hayvanlara duyduğu hayranlık, onların küçük kararlarına ve akıl almaz masumluklarına gösterdiği ilgi, yaşam boyu sürecek olan bir hobiye dönüştü. Yıllar sonra, çilli Tammany kızılderililerinin sunduğu Havana purolarını küçümseyerek reddettiği, ya da en iyi kerhaneleri o yeni icatla, gondolün gayrimeşru çocuğuna benzeyen otomobille ziyaret ettiği bolluk döneminde ikinci bir iş kurdu. Bu, yüz kedi ve dört yüzden fazla güvercinden oluşan bir cephe idi ve hayvanlardan tek bir tanesi bile satılık değildi. Her birini çok sever; sık sık kolunun altında halinden hoşnut bir kediyle dolaşırdı mahallede. Peşinden de hevesle birkaç kedi daha gelirdi.
Kavgalarda hırpalanmış, dev gibi bir adamdı. Kısa, kalın bir boynu; fıçı gibi göğsü; uzun, kemikli kolları; kırık bir burnu; yara içinde de olsa gövdesinden daha az göze çarpan bir yüzü ve kovboy ya da denizcilere has çarpık bacakları vardı. Onu gömleksiz ya da ceketsiz görmek mümkündü ama başına bir kaç numara küçük gelen melon şapkası, yuvarlak kafasından hiç düşmezdi. İnsanoğlu onun anısını canlı tuttu. Dış görünüş açısından geleneksel sinema gangsteri Eastman’ın bir kopyasıdır; güdük, cinsiyetsiz Capone’un değil. Louis Wolheim’in, hatları merhum Keşiş Eastman’ı andırdığı için Hollywood’da iş bulduğu söylenir. Eastman yeraltı krallığında cakayla yürürken omuzunda büyük, mavi bir güvercin olurdu, tıpkı kıçında karatavuk oturan bir boğa gibi.
1890’ların New Yorku’nda halka açık dans salonlarının sürüsüne bereketti. Eastman bunlardan bir tanesinde fedai olarak çalışıyordu. Derler ki, günün birinde dans salonu yöneticisinin teki onu işe almayı reddedince, Keşiş, iş kapasitesini salonun iki dev fedaisini paspas yapmakla kanıtladı. Tek başına herkese korku salan Keşiş, bu görevi 1899’a kadar sürdürdü. Sindirdiği her belasını arayan için, acımasız copuna bir çentik attı. Bir gece, birasıyla ilgilenen kendi halinde kel bir kafa gördü ve sahibini bir vuruşta yere serdi. “Elli olmaya bir çentik kalmıştı,” diye açıkladı sonradan.
Jorge Luis Borges
Alçaklığın Evrensel Tarihi