Sistem İslamcıları Yutuyor, Sistemin Dışında Kalmak Mümkün mü? – İsmet Özel

Reddedilmeyi reddetmek. Türkiye’de son otuz yılın İslamcıları bunu amaçladılar ve büyük ölçüde başardılar. Reddedilmekten kurtulunca da amaçsız kaldılar. Bu halleriyle sisteme yem olmaları kaçınılmazdı. Şimdi bir ehlileştirme işlemine tabi tutulmaları bile gerekmeyen İslamcıları sistem birer birer yutuyor.

Evet, birer birer. Çünkü onları parçalama zahmetine girmesi bile gerekmiyor. Cumhuriyet tarihimiz boyunca bir arada oldukları vaki değildi. Onları şimdiye kadar toplu imiş gibi gösteren İslamcıları sistemin tümüyle dışlıyor oluşu, tümünü birden reddedişiydi. Yapılan (yaptığımız) bu reddiyeye karşı çıkmaktan fazla birşey olmadığından, birileri, “İslamcılık realitesi”ni kabul ettiklerinde bize birbirimizin yüzüne bakmaktan başka birşey kalmadı. Sistem tarafından yutulmaktan korunamıyoruz; çünkü kendimizi sisteme yedirmezsek ne yapacağımız üzerinde anlaşmış değildik. Bırakın anlaşmayı bu konuda konuşmadık bile.

Birçok başka konuda konuştuk oysa. Bu konuşmalardan biri Kayseri’de sona ermiş ve soru-cevap kısmı da bitmişken dinleyenlerden birinin notu ulaştı bana. Bir soruydu bu ve istenilen şey cevabı sırf kendi kendime benim verebilmemdi. Zira not bana ulaştığında toplantı dağılmaya başlamıştı bile. Belki de adını kâğıda ben belirtilen hususa bilhassa yoğunlaşayım ve yazdıkları içimde düğümlenip kalsın diye yazmayan bu arkadaş şunları dile getiriyordu:

“Müslümanların yapması gereken şeyin sistemle (medeniyet ve teknolojiden oluşan ve bunların birbirlerini besledikleri mekanizma) uzlaşmak, ona yeni tasvirler getirmek, ona alternatif olmak değil; sistemi tümden, sunduğu düşünme biçimi, bilgilenme biçimi, yaşama biçimi, eğitim biçimiyle, herşeyiyle reddetmek, dışında kalmak, tekerleğe çomak sokmak olduğunu ısrarla vurguluyorsunuz. Tamamen katılıyorum demek isterdim. Fakat düşünme biçiminizde eksiklik (ya da çelişki mi desek?) var gibi. Böyle anlamış olmam benim zihinsel işleyişimin yetersizliği yüzünden sizin söyledikleriniz arasındaki mantıksal zinciri kuramamış olmamdan kaynaklanıyor olabilir. Eğer böyleyse bile yardımcı olmanızı rica ediyorum.

Bir yandan yukarıdaki tezinizi ileri sürerken, öte yandan da diyorsunuz ki zihnimizde de olsa bir kâğıdı yırtarsak artık o kağıdı ilk haline döndüremeyiz. Biz Türkiyeliler olarak sizin hep söylediğiniz gibi adı geçen medeniyetin izlerini maddî planda silebilmemiz imkan dahilinde olsa bile zihnî bir kirlenmeyle karşı karşıyayız. Ve artık eski halimize, bu medeniyetle hiç karşılaşmamış olduğumuz halimize dönmemiz, sizin de söylediğiniz gibi imkânsız.

O halde bu noktada bir çözümsüzlüğe dayanmış olmuyor muyuz?

Az önce konuşmanızda değindiniz: Her şeyden önce biz bu sistemin bir parçası olacak mıyız, yoksa onu tümden red mi edeceğiz? Diyelim ki bütün samimiyetimizle reddettik ve kendimizi sistemin dışında kabul ettik. Yine vurguladığınız bir husus var: Kendi başına bir şey yapamıyorsan başkasıyla hiçbir şey yapamazsın. Herkes başkasını yetiştirmeye kalkışmak yerine, kendi sorumluluğunu yüklensin. Bu kabulleri de gözönüne alarak ben bir insan teki olarak sistemin dışında kalışımı nasıl pratize ederim, neleri değiştiririm, değiştirmem gerek?

Bu soruyu böyle sormamalıydım. Herhalde cevabınız ben senin adına karar vermem olurdu. Şöyle sorayım:

Siz sistemin dışında kalmak çözümünün üreticisi (ya da söylemcisi diyelim) bir insan teki olarak sistemin dışında olmak adına ne yapıyorsunuz? Bu düşüncenizin hayatınıza (zihninize değil) aktarımı nasıl? Bunu örnek almak için değil, tezinizin pratik değeri olduğunu görmek için soruyorum.

Selametle..”

Arkadaşımın nezaketle söyledikleri belki şu doğrudan soruda özetlenebilir: Senin de başkaları gibi sistem tarafından yutulmadığını nerden bileyim? Çetin bir soru gerçekten. Yakıcı bir soru.

SİSTEMİN DIŞINDA KALMAK

Sistemin dışında kalmak tezimin pratik değeri olup olmadığını, varsa bunun nasıl ortaya çıktığını göstermeye çalışacağım. Bu konuda bana soru yönelten, adını bilmediğim arkadaş, (umarım arkadaşımdır; yani beni arkadan vurmayacak biridir) sistemin dışında kalmak düşüncesinin zihnime değil de hayatıma aktarımının nasıl olduğunu merak ediyor. Yani gündelik hayatımda ne yapıyorum da sistemin dışında kalmayı başarıyorum? Soru sahibi “zihnen sistemin dışında kalmak hiç önem taşımaz, önemli olan hayatımızdaki olayların sistem dışı bir alanda cereyan etmesidir” diyorsa, peşinen söyleyeyim ki tezimin hiç bir pratik değeri yok. Bu satırları IBM uyumlu bir bilgisayarda yazıyorum ve yazdıklarımı sistemin gereği olan mekanizmanın bir işleyişi dolayısıyla okumaktasınız. Şunu ısrarla belirtmeli ki fiilen sistemin dışında kalmak mümkün olmadığı için, zihnen sistemin dışında kalmak önem kazanıyor. Hayati önem taşıyan husus zihnen sistem dışı olmayı samimiyetle üstlenip üstlenmemekte odaklanıyor. Denilirse ki maddeten sistem dışı kalınmadıkça kimin ne söylediği bana anlamlı görünmüyor; o zaman bu konuyu hiç açmayalım.
Bugün dünya sistemi dediğimiz finans ve teknoloji hegemonyası küfür sistemiyle örtüşmüş durumdadır. Ama dünya sistemi yerküre üzerindeki yayılmasını tamamlamadan önce küfür sistemi vardı ve Müslümanlar küfre olan uzaklıklarını öncelikle zihnî (kalbî) değerleri sebebiyle ölçebiliyorlardı. Günümüzde eğer küfür sistemi dünya sistemi ile örtüşmüş halde ise biz Müslümanlar için “sistemin dışında kalmak” inancımızın gereği istemediğimiz bir şey olsa gerek diyorum. Dünya Müslümanlarının bir arada telakki edilmelerine yol açacak hiç bir siyasî, iktisadî, hatta kültürel ve ideolojik blok doğmamış olmasına rağmen, dünya sisteminin akıl hocaları İslam tehlikesinden aralıksız söz ediyorlarsa bunun sebebi Müslümanların gündelik hayatında sistem aleyhtarlığının pratik belirtilerinin uç vermesi değildir. Dünya sistemi küfür sistemiyle ne ölçüde örtüşmüşse karşısındaki Müslüman zihniyeti o ölçüde tehlike olarak görüyor. Daha doğrusu şartların zarureti dolayısıyla sistem karşıtlığı artık evleviyetle bizim maneviyatımızın bir parçasıdır. Bu karşıtlığın maddi bir tezahürü olur mu? Bunu yol boyunca anlayacağız. Yine de şimdiden anladığımız, anlamamız gereken birşey var: O da sisteme karşı yürüttüğü hareketi maddi tedbirlerden başlatanların hepsi şimdiye kadar ya sistem tarafından ezilmiş veya sistem tarafından kullanılmıştır.
Biliyoruz ki modern zamanlar gayri İslâmî sistem karşıtı hareketlere sahne olmuştur. Ondokuzuncu yüzyılda ütopyacı sosyalistler, yirminci yüzyılda hippiler, komün tecrübeleri yaşadı. Dünya sisteminin pazar/piyasa aracılığıyla kurduğu denetiminden sıyrılmak, kendi maddi gereçlerini, kendilerine mahsus enstrümanları kullanarak sistemin dışında kalmak istediler. Sistemin onlara cevabı aynı gereçlerin piyasa şartlarında alınır satılır hale getirmek oldu. Ütopyacı sosyalistler sistem içinde kalınarak en pahalı hayat tarzının, hippiler de en ucuz hayat tarzının nasıl yürütülebileceğinin meşrulaştırıcısı olarak geçip gittiler. Sistem her ikisinin maddi tehditlerinden de büyük kârlar elde etti. Sisteme bir başka muhalefet de kara gömleklilerden ve kahverengi gömleklilerden geldi. Onlar milletteki yekvücut olma anlayışını ve devletin hareket doğuran gücünü devreye sokarak dünya sisteminden toplum olarak kopma denemesi yaptılar. Onların da sistemin dışında kalma konusunda pratik ve maddi tedbirleri vardı. Dünya sistemi onları önce ezdi ve akabinde onlardan öğrendiği kaba gücün toplumla irtibat kurma yöntemlerini taklit etti veya aynen uyguladı.
Netice-i kelam, sistemin dışında kalmanın bütün maddi tezahürleri boyunun ölçüsünü almış oldu. Ama sistemin dışında kalmanın manevi bir dayanağı var ve o henüz canlı. Bizim işimiz bu dayanakla mukayyet. Sistemi işlemez hale getirecek olan sistemin işlemesini istememektir diyoruz. Eğer bu irade korunabilirse maddi tezahürleri bekler görürüz. Ama maddi tezahürler olmadan iradenin bir anlamı yok diyorsak, sistemle bütünleşmenin mazeretini aramaya başlamış sayılırız.

İsmet Özel
Neyi Kaybettiğini Hatırla

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz