“Aşk bir ütopyadır, aramayla bulunmuyor” – Ahmet Ümit

Ahmet ÜmitBirçok kadınla tanıştım, arkadaşlıklar kurdum, hatta birinde aradığım kadını bulduğumu sandım. Adı Nimet’ti. Şairdi, belki siz okusanız beğenmezdiniz, bana göre güzel şiirleri vardı. O da beni beğenmişti. Buluşmaya, yemeğe çıkmaya, birlikte sinemaya, tiyatroya gitmeye başladık.

Ama bir ayın sonunda Nimet Hanım’ın bana göre olmadığını anladım. Güzel sözcüklerle yazıyordu, hatta Feride’den daha güzeldi sözcükleri, cümleleri daha anlamlıydı, ama eksik olan bir şey vardı. Ne derseniz, tam olarak yanıtlayamayacağım. Duygu mu, samimiyet mi, sahicilik mi, bilmiyorum. Feride gibi değildi. Nimet Hanım’dan sonra da ilişkilerim oldu, ama yaşamım boyunca ne o iki politik mahkumun yaşadığına benzer bir ilişki yaşayabildim ne de o mektupları yazan Feride gibi bir kadın bulabildim.” Nail Bey susmuştu. Ama hâlâ bu cinayeti neden işlediğini anlatmamıştı. Başını kaldırıp, sabırsız bakışlarımla karşılaşınca kaldığı yerden anlatmayı sürdürdü.

“Böylece emekli oldum. Elime toplu para geçince de, güzel bir tatil geçirmek istedim. Bodrum’da bir tatil köyünde yer ayırttım. Tatil köyüne giriş yaptığım akşam uzun boylu bir adam geldi yanıma. ‘Merhaba Nail Bey’ dedi. Yüzü tanıdıktı, ama çıkaramamıştım. ‘Beni tanımadınız’ dedi adam gülümseyerek, ‘ben Yaşar, hani Niğde Tutukevi’nde siz müdürken… ‘ Evet, oydu. Karşımda, yaşamım boyunca imrendiğim, dünyanın en şanslı adamı duruyordu. ‘Oo merhaba Yaşar Bey’ dedim heyecanla, ‘nasılsınız ? Burada ne
yapıyorsunuz ?’ ‘Teşekkür ederim, iyiyim. Burası benim. Nasıl, odanızdan, hizmetimizden memnun musunuz ?’ ‘Çok memnunum.’ ‘Bu akşam biraz yoğunum, ama yarın akşam yemeğinde davetlimsiniz. İtiraz istemem.’ İtiraz eden kim? Sonunda o mektupları yazan kadmı, Feride’yi görme fırsatı bulacaktım. İyi olur, eski günlerden konuşuruz’ dedim.
Ertesi akşam restorana girdiğimde garsonlar muhteşem bir masa gösterdiler bana. Karşımda kıpırtısız bir deniz uzanıyordu, masanın üzerinde ne ararsanız vardı; deniz ürünlerinden peynirlere, salatanın her türlüsünden soğuk et çeşitlerine kadar her şey vardı. Ama ne Yaşar ne de hayranlık duyduğum sevgilisi ortalıkta görünüyordu. Beklemeye başladım. Çok geçmeden Yaşar gelip karşımdaki iskemleye kuruldu. Feride daha sonra gelecekti herhalde. Kısa bir hoşbeşten sonra rakı kadehlerimizi doldurmaya başladı. Neden Feride’yi beklemiyordu ? Yakışık almaz diye sormadım. Bu arada Yaşar başından geçenleri anlatmaya başlamıştı. O tutukevindeyken örgütleri dağılmıştı. Yaşar da tutukevinden çıkınca, babasından kalan mirasla bir otel kiralamış, işini geliştirerek bu tatil köyünü satın almıştı. Mahkûmluğu sırasında en iyi davranışı benden gördüğünü anlatarak, beni hep takdir ettiğini söylüyordu. Ama ben bunları değil, Feride’nin neden gelmediğini merak ediyordum. Sonunda dayanamayıp sordum:
‘Sizin bir sevgiliniz vardı’ dedim. ‘Mektuplar yazardı size… Galiba İzmir Tutukevi’ndeydi.” Kötü bir anıyı hatırlamış gibi gölgelendi Yaşar’ın yüzü. ‘Feride’ diye mırıldandı. Mırıldanmaktan çok, ağzındaki pisliği tükürür gibi kötü bir sesle söylemişti kadının adını.
‘Evet, Feride… Ne yapıyor o şimdi?’ ‘Bilmiyorum’ dedi. Hepsi bu ‘bilmiyorum’. Rakısından bir yudum aldı, yüzündeki anlamı değiştirdi. Yeniden gülümseyerek, iştahla yeni bir tatil köyü daha yapmaya başladıklarını anlatmaya koyuldu. Ama ben onu dinlemiyordum, aklım Feride’deydi. İçkinin verdiği cesaretle yeniden aynı konuya döndüm. ‘Affedersiniz, aklım hâlâ eski sevgilinizde kaldı. Birbirinizi çok seviyordunuz, nasıl ayrıldınız ?’ Yaşar’ın neşesi yeniden kaçtı. Rakısından bir yudum daha aldıktan sonra, ‘Yalanmış’ dedi. Duygusuz, ruhsuz bir sesle konuşuyordu. ‘Hepsi yalanmış.’ ‘Nasıl yalanmış ?’
Israr etmem üzerine, ne demek istiyorsunuz der gibi baktı yüzüme. Açıklamak zorunda kaldım. ‘Kusura bakmayın. O dönem gelen mektupları okumakla görevliydim. Sizinkileri de okuyordum. O kadar güzellerdi ki… ‘
Gözlerinde ilk kez hüzün dolu bir ifade belirdi, ama çok sürmedi, başını sallayarak, ‘O mektuplar da yalanmış. Bizi bir arada tutan şey birbirimize olan uzaklığımızmış. Hapishaneden çıkınca ne aşkımız kaldı, ne birbirimize olan bağlılığımız.’
Anlayamıyordum, anlayamayınca da merakım daha çok artıyordu.
‘Yani ikiniz de hapisten çıkınca ilişkiniz bitti mi?’ diye sordum. Boş vermiş şekilde güldü. ‘Çok daha önce, Feride hapisten çıktığında bitmişti. Evet, o benden önce çıkmıştı hapisten. Avukatlarımızdan birinin yanında çalışmaya başladı. Adamla işi pişirmişler. Bana da yaşama uyum göstermeye çalışıyorum diye yazıyordu. Meğerse yeni aşkına uyum sağlamaya çalışıyormuş. Ben içerideyim ya, hiçbir şeyden haberim yok. Umutla bir an önce dışarı çıkmayı bekliyorum. Feride’ye kavuşacağım günleri iple çekiyorum. Çıkınca öğrendim olanı biteni. Yıkıldım. Keşke içeriden hiç çıkmasaydım diye düşündüm… ‘
Yaşar bunları anlatırken, sanki ihanete uğrayan benmişim gibi yüreğim sıkışıyor, soğuk soğuk terliyordum. Bir yandan da bunların gerçek olamayacağını, o satırları yazan kadirim bunları yapamayacağını geçiriyordum kafamdan. Bu adamın parayı bulunca Feride’yi terk ettiğini, şimdi de kadın hakkında yalanlar uydurduğunu düşünüyordum. Yaşar’ın güneş yanığı, sağlıklı yüzüne, besili gövdesine kaydı gözlerim. Evet evet öyle olmalıydı. İçeride yatmak onu ehlileştirmişti, kavgasına, arkadaşlarına elveda deyip, bir zamanlar savaştığı tarafa geçerek, iş dünyasına atılmış, epeyce başarılı olmuştu. Şimdi de karşıma geçmiş, kendi vicdanım rahatlatmak için o zavallı kadına iftiralar atıyordu.
Yaşar ise kafamdan geçenlerden habersiz anlatmayı sürdürüyordu.
‘O zamanlar gençtim. Bastım avukatlık bürosunu. Avukata iki tokat çaktım. Feride’nin de suratına tukurdum.’
Yaşar’ın sözleri birer çekiç darbesi gibi iniyordu kafama, ama merakla dinlemeyi sürdürüyordum. ‘Çarpıp çıktım avukatın kapısını. Öylece bıraktım ikisini utançlarıyla baş başa… ‘ Göz göre göre yalan söylüyordu ama yüzüne vuramıyordum. Açığını yakalamak için sordum: ‘Peki, Feride açıklamaya çalışmadı mı ?’
‘Neyi açıklayacak Müdür Bey ?’ diye gürledi Yaşar. ‘Karının yaptığı kahpelik.’
Yaşar işi küfre vardırınca, artık dayanamadım. Ama nezaketi de elden bırakmayarak, ‘Öyle demeseniz Yaşar Bey’ dedim, ‘ne de olsa eski sevgiliniz… ‘ ‘Bırakın Allah aşkına’ diyerek sağ elini havada savurdu. ‘O zaman gençmişiz, görememişiz. Kadın gerçekten orospuymuş.’
Yaşar giderek daha da ağır konuşuyordu. Uğruna evliliğime son verdiğim, bütün ömrümü onun gibi birini aramakla geçirdiğim kadına düpedüz fahişe diyordu. ‘Yanlış konuşuyorsunuz!’ dedim. Sesim biraz sert çıkmıştı. Yaşar sanki ayılmış gibi kuşkuyla yüzüme baktı. ‘Onu neden savunuyorsunuz ?’ diye sordu.
‘Savunmuyorum… Yani sizi o kadar seven, o güzel mektupları yazan biri… ‘
Yaşar sözlerimi işitmiyor gibiydi, karşımda kaskatı kesilmişti. Mavi gözlerini bir bıçak gibi yüzüme dikmiş,
kafasında kendi yorumunu geliştiriyordu.
‘Sizi de etkilemiş’ diyerek başını salladı. ‘Yoksa…
yoksa, o karı sana da mı verdi ?’
Zavallı Feride yetmezmiş gibi şimdi bana karşı da kabalaşmaya başlamıştı. Artık geri adım atmanın anlamı yoktu.
‘Onun hakkında böyle konuşamazsın’ diye sertçe çıkıştım. ‘Yattın onunla değil mi ?’ diyerek başını sallamayı sürdürdü. ‘Saçmalamayın ben kimseyle yatmadım’ diye bağırdım.
‘Sen kime bağırıyorsun ?’ diye uludu Yaşar. ‘Artık hapishanede değiliz. Öyle her önüne geleni
azarlayamazsın!’
‘Sen de Feride Hanım hakkında öyle konuşamazsın.’ ‘Konuşurum ulan!’ diyererek ayağa kalktı Yaşar. ‘Asıl sen onun hakkında konuşamazsın!’ Yaşar benden oldukça iriydi, bir hayli de genç. Ne yapacağımı bilemeden masadaki bıçağı kaptım. İşte tam o anda üzerime atladı. Elimdeki bıçağı ben mi sapladım, yoksa Yaşar üstüne mi düştü bilemiyorum. Ama zavallı adamın göğsüne saplandı. Olacak olmalı işte. Bıçak kalbi parçalamış, adamcağız orada oluverdi.”
Nail Bey bir süre sustu. Bitirdiğini düşünürken yeniden anlatmaya başladı.
“Avukatım, kaza olduğunu söylemeliyiz, diyor. Siz aslında adamı öldürmeyi düşünmüyordunuz, sadece kendinizi savunmaya çalışıyordunuz, diyor… Belki
haklı. Bıçağı kendimi korumak için elime almıştım. Ama Yaşar’a o kadar kızmıştım ki o anda onu öldürmeyi istemiş de olabilirim… Bilmiyorum… ” Nail Bey, kararsız gözlerini yüzüme dikti. “Siz ne dersiniz ? Bu bir kaza mı yoksa cinayet mi ?” “Bana kalırsa bal gibi kaza… ” dedim. “Daha doğrusu meşru müdafa… ”
“Avukatım da öyle söylüyor” dedi sanki kendisini ikna etmek istermiş gibi. Ama vicdanı hiç rahat değildi. Yanlış yaptığını düşünüyordu, üstelik sadece Yaşar’ı öldürerek değil, bir başkasının aşkına özenip evliliğini yıktığı için, bu yüzden de belki cezalandırılmak istiyordu.
Yeniden yüzüne baktım. Başına gelenleri kabullenmiş birinin dinginliği içindeydi. Evet, ne yapacağından emin değildi ama büyük bir yıkım ya da pişmanlık da okunmuyordu mavi gözlerinde. Belki de evliliğini bitirdiği için pişmanlık duymuyordu. Belki de başkasının aşkına özenerek başlattığı aşk arayışından memnundu. Aradığı kadını bulamasa da umut etmek bile yetmişti ona. Belki de onu rahatsız eden, bir insanı öldürmüş olmasıydı sadece…

Ahmet Ümit
Aşk Köpekliktir

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz