Uzlaşmanın Önemi: Uzlaşma İçin Gereken Beş Şey – Üstün Dökmen

Varoluş düzeyi yükselen kişinin gelişmesi ve uzlaşması kolaylaşır; aynı zamanda uzlaşma konusunda yol katetmek de kişinin varoluş düzeyini yükseltir, gelişmesini kolaylaştırır. Kişinin uzlaşma becerisi, onun varolma ve gelişme düzeyini etkileyen önemli bir faktördür.

Uzlaşmak bir lüks değildir. İnsan, sahip olduğu potansiyeli sonuna kadar kullanma gücüne sahip bir varlıktır; hatta mevcut potansiyelinin sınırlarına ulaştığında, kendini geliştirip, kendine yeni bir potansiyel oluşturma ve onu da kullanma gücüne sahip bir varlıktır. Bir insan kendisiyle ve çevresiyle yeteri kadar uzlaşmadan da yaşayabilir, belirli bir varoluş düzeyine ulaşabilir ve bir miktar gelişebilir. Ancak, yeterince uzlaşmadan, varolma ve gelişme potansiyelini tam olarak kullanması mümkün değildir.

Uzlaşma, bir anlamda dengeye ulaşmak demektir. Hayvanlar dünyasına veya fiziksel dünyaya baktığımız zaman, ara ara bozulan fakat sonra tekrar kurulan dengeler bulunduğunu, doğada hem sürekli değişmenin ve gelişmenin, hem de bir tür uzlaşmanın hüküm sürdüğünü düşünebiliriz. ( Evrende, hem maksimum moleküler karmaşaya ulaşma eğiliminin, hem de minimum enerjili duruma ulaşma eğiliminin birlikte bulunduğu, bu iki eğilimin, gördüğümüz kararlı evreni ortaya çıkardığı görüşü, bana hep çekici gelmiştir.) Fiziksel evrende belki de uzlaşma bulunduğu doğru değil; “kararlılık.

Denge, uzlaşma” gibi sıfatları doğaya belki de biz yakıştırıyoruz. Ancak, canlılar ile doğa arasında belirli dengeler bulunduğu, bu dengelerin zaman zaman bozulduğu ve daha sonra yeni dengelerin ortaya çıktığı bir gerçek. Fakat bu arada, doğal yaşamda yeterince uzlaşma sağlanamaması durumunda, bazı doğal zenginliklerin, bazı canlı türlerinin ortadan kalktığı da bir gerçek. Bu demektir ki, insanlar, birbirleriyle ve doğayla uzlaşmadan da var olabilirler; Ancak bir gün kaybolan türler arasına girme ihtimalini göze alırlarsa.

Evet uzlaşmadan yaşamak mümkündür. Eşinizle uzlaşmadan evliliğinizi, iş arkadaşlarınızla uzlaşmadan işinizi sürdürebilirsiniz; ağaçlarını keserek, kuşlarını öldürerek, toprağını yok ederek cennet vatanınızda yaşamaya devam edebilirsiniz. Böylece siz cennet vatanınızı terk etmemiş olursunuz, ama vatanınız sizi terk eder; ayaklarınızın altından kayıp gider. İtiş kakışla sürdürdüğünüz evliliğinizi, ayağınızı sürüyerek gittiğiniz işinizi terk etmediğinizi sanırsınız; ama onlar sizi çoktan terk etmiş olabilir.

Bir ilişkiyi bir süre uzlaşmadan sürdürebilirsiniz; ama uzun süre sürdüremezsiniz. Evliliğinizi veya işinizi, sürekli çatışarak sürdüremezsiniz; sürdürseniz bile o evliliğin, o işin kalitesi düşük olur. Çatışmak, kavga etmek, kısa vadede karlı olabilir; ancak uzun vadede taraflara ve ilişkiye zarar verir. Bir oyunda (masa oyunu, şans oyunu veya yaşam oyunu) birkaç defa hile yaparak oyunu kazanabilirsiniz; ancak bir süre sonra sizi oyuna almamaya başlarlar. Oyunları kuralına göre oynamayanlar, uzlaşmaya niyeti olmayanlar uzun vadede zarar ederler.

Doğa ile etkileşimimiz de böyledir. Eğer doğayı talan edersek, kısa vadede çok karlı çıkabiliriz; ancak uzun vadede zarar ederiz.

Uzlaşmanın zıttı, yok etmek veya yok olmaktır. İnsanlarla veya doğayla uzlaşmadığınız zaman, ya siz yok olursunuz, ya onlar. Yani bir tek sonuç vardır; bu da ölümdür, yokluktur. Ama eğer uzlaşırsanız, ortaya sonsuz alternatif çıkar. Ölüm bir tek şeydir; uzlaşmanın getirdiği yaşam ise sonsuz alternatif içerir.

İnsan, Dünya’yı yok etme gücüne sahip tek canlıdır. Azeri türkü ne güzel: “Sulha gelin ey insanlar! Yoksa Dünya mahvolur” diyor.

Peki ne yapmalı? Uzlaşmalı. Kendisiyle ve çevresiyle, elinden geldiğince uzlaşan insan, kendi potansiyelini ve çevresinin potansiyelini kullanabilir, kendisini ve çevresini geliştirebilir, varoluş düzeyini yükseltebilir ve böylece kendisini ve çevresini yarına taşıyabilir.

Uzlaşma İçin Gerekenler

Uzlaşmak için bir insanın, ikisi temel, üçü de bunların uzantısı olan beş şeye ihtiyacı vardır. Bunlar, varolmak, gelişmek, kendini tanımak / irrasyonel düşüncelerden kurtulmak, empati kurmak ve müzakere etmektir.

1. Varolmak: İnsan, ilk önce varolmalıdır. Varoluş düzeyi ne denli yüksek olursa, kişi, kendisiyle ve çevresiyle uzlaşmaya o denli hazır olur. Kendisiyle uzlaşabilir, çünkü, iç dünyasını duygularını, düşüncelerini fark edebilir, seçim yapmakta, eyleme geçmekte başarılı olur, yaşama sevinci duyar, kendinden hoşnut olur. Varoluş düzeyi yüksek olan kişi çevresiyle uzlaşabilir, çünkü, diğer insanların iç dünyalarını fark edebilir / onlarla empati kurabilir, kendi davranışlarının sorumluluğunu başkalarına yüklemez, sosyal yaşamda (iletişimde, rollerde, oyunlarda, değer kullanımında) başarılıdır.

Varoluş düzeyinin yüksek olması kişiyi, bedensel, psikolojik ve sosyal açıdan güçlü kılar. Bu da kişinin uzlaşma ihtimalini artırır. Zayıf olan uzlaşmaya hazır değildir; zayıf olanın, korkanın, kaçması veya saldırması daha işlevseldir. Güçlü olanın ise elinde daha fazla alternatif vardır; güçlü olan, kaçabilir, saldırabilir veya uzlaşabilir. Eğer uzlaşırsa, riske girme ihtimali azalacaktır. Bu yüzden varoluş düzeyleri yüksek olan güçlü kişilerin çevreleriyle uzlaşmaları kolaylaşır. Varoluş düzeyleri düşük kişilerin saldırarak elde edebilecekleri sosyal onayı, varoluş düzeyi yüksek güçlü kişiler, uzlaşarak elde edebilirler.

2. Gelişmek: Kişinin gelişme düzeyi uzlaşmasını olumlu yönde etkiler. Çünkü gelişmek de kişiyi güçlendirir. Kişi geliştikçe, yani olgunlaştıkça, öğrendikçe, spontanlıkta ve yaratıcılıkta ilerledikçe güçlenir, bu da onun kendisiyle ve çevresiyle uzlaşma ihtimalini artırır.

3. Kendini tanımak / irrasyonel düşüncelerden kurtulmak: Duygularını, isteklerini, düşüncelerini tanıyan insanın, kendisiyle ve diğer insanlarla çatışmaları büyük ölçüde azalacaktır. Bazen psikoterapi/psikolojik danışma ortamlarında, bazen de kişisel iç gözlemler sonucunda, davranışlarımız hakkında içgörü kazanabiliriz, kendimizi tanımada mesafe katedebiliriz. Kendimizi tanımak, kendimizle ve çevremizle uzlaşmamızı kolaylaştırır. (Analitik yaklaşıma ve biyolojiye dayanarak, korkan canlının saldırma ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Saldırganlık, yerine göre türün devamım sağlaması açısından işlevseldir; sosyal açıdan da onay getirebilir. Adomo’nun kuramına göre, belli bir gruptan korkan bir liderin, korktuğunu söylemesi kredisini artırmaz; bu lider korkusunu bastırıp öfkeye dönüştürürse, sosyal onay alabilir.)

İç dünyamızda tanışmamız gereken pek çok şey var. Bunlar arasında, sahip olduğumuz irrasyonel düşünce kalıplarını tanımanın özel bir yeri olduğu kanısındayım.*

İrrasyonel düşüncelerimizi fark etmek ve bunların yerine rasyonel düşünceler koymak ki bu daha çok bir uzman yardımıyla olabilir bizi iç çatışmalardan ve çevremizdekilerle çatışmaktan büyük ölçüde korur.

4. Empati kurmak: Varoluş, ötekilerin iç dünyalarını fark etmeyi yani empati kurmayı da kapsıyor. Ancak uzlaşma konusunda empatinin özel bir yeri olduğunu düşünüyorum. Fark etmek, empati kurmayı kolaylaştırır, ancak yeterli değildir. Empati kurma becerisinin yeterince gelişmesi için kişilere sistematik olarak iletişim/empati eğitimi verilmesinde yarar vardır. Empati kurma becerileri gelişen kişiler, birbirleriyle ve doğayla empati kurabilirler, uzlaşabilirler.**

5. Müzakere etmek: Kaynaklarda müzakere ile ilgili çeşitli tanımlar var.

Bunlardan yola çıkarak müzakereyi şöyle tanımlamak istiyorum: Birbirleriyle diyalog içinde olan kişilerin, belirli bir konuyla ilgili kendilerine ve birbirlerine ait ihtiyaçları dikkate alarak birlikte karar verme süreçlerine müzakere (negotiation) denilir. Varoluş ve gelişme düzeyi yüksek olan kişiler, müzakereye hazır hale gelirler. Bu kişiler, müzakere teknikleri konusunda eğitim alarak müzakere becerilerini geliştirebilirler. Kişilerarası ilişkilerde müzakere becerisinin özel bir önemi vardır.

* Günümüzde bilişsel-davranışçı yaklaşım giderek taraftar topluyor. Bu yaklaşıma göre, sahip olduğumuz irrasyonel (akılcı olmayan) düşünceler, ruhsal sorunlarımızın, çatışmalarımızın önemli nedenlerinden birisidir.

** Empati, insanın karşısındaki insanın fenomenal alanına girmesi, onun duygularını ve düşüncelerini doğru anlaması ve anladığını ona bildirmesi demektir. Empati, insan ile insan arasında kurulur. Ancak “İletişim Çatışmaları ve Empati” adlı kitabımda insanın doğa ile de empati kurabileceğini ileri sürmüştüm.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz