Cinsel nesneyle ilintili sapmalar – Sigmund Freud

388

Cinsel dürtünün halktaki kavramının en iyi yorumlanmasını bulduğumuz şiir dolu efsaneye göre, insan denilen varlık, kadın ve erkek olarak iki parçaya bölünmüştür; o zamandan beri aşk yoluyla birleşmeye çalışmaktadır.

İşte bundan dolayı, kendileri için cinsel nesneleri kadın değil de erkek olan erkekler ve yine cinsel nesneleri kadın olan kadınlar bulunduğunu öğrndiğimiz zaman pek şaşırırız. Bu tür kimselere şu ad verilir: Eşcinsel, daha doğrusu dönükler, oluşa da dönüklük (inversion) denir. Dönükler elbette ki, sayıca hayli kalabalık olmalarına karşın, onları tanımak her zaman oldukça güçtür.

A. DÖNÜKLÜK
Dönüklerin Davranışı — Dönüklerde aşağıdaki tipler ayırt edilir.
a) Kesin dönükler: Yani öbür cinsten kimselere karşı ilgisiz kalanlar; öbür cins kendilerinde cinsel nefret uyandırır. Bunlar ancak kendi cinsinden olanı cinsel nesne olarak alırlar. Eğer dönük erkekse, bu nefretten dolayı normal cinsel eylemde bulunma gücüne sahip olamaz, ya da yapsa bile hiçbir tat alamaz.
b) Çift yaşayışlı dönükler (psikoseksüel hermafrodizm) yani nesne olarak ayırt etmeksizin cinslerden birini ya da ötekini alanlar. Bu tip dönüklerde tek yanlı olmak karakteri yoktur.
c) Fırsat düştüğünde dönük olanlar: Bu tip dönükler, belirli koşullar içinde (özellikle normal cinsel birleşme için gerekli nesneyi bulamadıklarında) ya da taklitçiliğe kapıldıkları için, kendi cinslerinden bir kimseyi cinsel nesne olarak kabul eder ve cinsel gereksinimlerini giderirler.
Cinselliklerinin özelliği üzerine kendi taşıdıkları yargıya gelince, dönükler değişik biçimde davranırlar.
Kimilerince dönüklük, libidosuna yön verme kadar doğaldır. Kimileri kendi dönüklükleri olgusuna karşı isyan halindedirler, bunu da marazi bir zorlama olarak duyarlar.
Bu cinsel gösterilerin ortaya çıktığı yaşam dönemlerine göre de iki tip dönüklük ayırt edilir. Kimilerinde dönüklük belleğin erişebileceği kadar uzun bir zaman var olmuş gibi görünür; kimilerinde ise erginlikten önce ya da sonra, belli bir zamanda kendini göstermiştir. Bu cinsel karakteristik, bütün yaşam boyunca kalabilir, ya da bir anda yok olabilir; normal bir evrime doğru, sadece geçici bir süre için kendini gösterebilir. Nihayet uzun bir normal cinsellik döneminden sonra geç olarak görünebilir. Hatta normal cinsel nesne ile dönük cinsel nesne arasında zaman zaman salınım halleri de görülmüştür. Normal cinsel nesne üzerinde yapılan acılı bir deneyden sonra libidonun dönüklüğe yönelmesi özellikle ilgi çekicidir.
Bu farklı dizilere genel olarak birbirinden bağımsız olarak rastlanmaktadır. En aşırı biçimlerde, tüm dönüklükte, cinsel özelliğin yaşam süresince geç göründüğü ve kişinin onunla iyi anlaşma halinde yaşadığı kabul edilebilir.
Birçok yazar, kuşkusuz ki, saydığımız bu çeşitli durumları bir bütün içinde toplamaktan kaçınacaktır.
Onlar bu gruplar arasındaki benzerlikleri değil, ayrılıkları belirtmek isteyeceklerdi; bu tutum, onların dönüklük konusundaki görüşlerine uygun düşer. Fakat, bölünmeler ne denli akla yakın olursa olsun, ara derecelere bol bol rastlandığı için, grupları biraraya toplamak gerektiği düşüncesine yüz çevirmemek doğru olur.
Dönüklük Kuramı — Dönüklük ilk önce doğuştan gelen bir sinir soysuzlaşması (dejenerasyon) belirtisi olarak kabul edilmiştir. Bu, hekimlerin dönüklük gözlemledikleri ilk kimselerin sinir hastaları (nevropat) ya da hiç değilse sinir hastalarının bütün görünüşlerine sahip kimseler olmaları ile açıklanmaktadır. Bu tez ayrı ayrı yargılanması gereken iki savı içine almaktadır: Birincisi, dönüklük doğuştan gelmedir; ikincisi, dönüklük bir soysuzlaşma belirtisidir.
Soysuzlaşma — Soysuzlaşma teriminin düşüncesizce kullanılması, her yerde olduğu gibi burada da itirazlar yükseltmektedir. Hastalık nedenleri açıkça travmatik ve bulaşıcı olmayan her patolojik gösteriye, soysuzlaşma demeye azar azar alışılmıştır. Magnan’ın soysuzlaşmışlar sınıflamasına göre, sinir sisteminin çalışmasının kusursuz olduğu hallere soysuzlaşma terimini uygulamak mümkün olmuştur. Öyleyse bu yeni soysuzlaşma kavramının değeri ve kapsamı ne olabilir? Şu iki durumda soysuzlaşmadan söz etmemek tercih edilebilir gibi görünmektedir.
1 — Birlikte başka dönüklükler de bulunmuyorsa,
2 — Kişinin işlerinin ve etkinliklerinin tamamı ağır bozukluklara uğramamışsa.
Öyle ki, dönüklerin bu anlamda soysuzlaşmış kimseler olmadıkları şu olgular topluluğundan da bellidir:
1 — Başka ağır sapıtmalar göstermeyen öznelerde dönüklüğe rastlanır.
2 — Genel etkinliği bozulmamış, ahlak ve zekâ gelişmeleri pek yüksek bir dereceye erişmiş olan öznelerde de dönüklük bulunur.
3 — Klinikçilerinkinden daha genel bir görüş noktasından alınınca dönüklüğü bir soysuzlaşma belirtisi olarak anlamayı yasaklayan iki olgu kategorisiyle karşılaşılır:
a) Dönüklüğün sık sık görülmüş olan bir pratik olduğunu unutmamak gerekir, eski çağ uluslarında, uygarlıklarının en yüksek olduğu dönemde dönüklüğün hemen hemen önemli bir kurum olduğu söylenebilir.
b) Dönüklük ilkel, vahşi kavimler arasında da son derece yaygındı, oysa soysuzlaşma terimi genel olarak ileri uygarlıklar için kullanılır (I. Bloch). Hatta Avrupa’nın çeşitli uygar uluslarında bile, ırk ve iklim farklarının, dönüklüğün sıklığı ya da azlığı konusunda ve ahlaki davranış üzerinde pek büyük bir etkisi vardır.
Dönüklüğün Doğuştan Gelen Karakteri: — Dönüklük yalnız kesin dönüklerde doğuştan gelme olarak kabul edilmiştir. Bunu belirtmek için, cinsel dürtünün başka bir yöne çevrilmesini yaşamlarının hiçbir anında asla tanımamış olduklarını ileri süren hastaların kendi tanıklıkları üzerine dayanılmıştır. Ne var ki, çift yaşayışlı dönüklerin ve özellikle fırsat düştüğünde dönüklük gösterenlerin bulunduğu olgusu, dönüklüğün doğuştan gelme bir karaktere sahip olduğu varsayımı ile uzlaşmamaktadır. İşte bunun için böyle bir varsayımın savunucuları kesin dönükler kategorisini ayırmak için belli bir eğilim gösterirler ki bu dönüklüğün tek ve genel bir açıklamasını redde götürecektir. Böylece kimi durumlarda dönüklüğün doğuştan gelme bir karaktere sahip olduğunu ve kimi durumlarda da kaynağının değişik nedenlere dayandığını kabul etmek gerekecektir.
Dönüklüğün, cinsel dürtünün sonradan edinilmiş bir karakteri olduğunu ileri süren anlayış, yukardaki anlayışın tam karşıtıdır. Bu anlayış şu olgulara dayanır:
1 — Çok sayıda dönükte, hatta kesin dönüklerde, yaşamlarının başlangıcında bir cinsel izlenim bulunabilmektedir ki, cinsellik bunun uzaması ve sonucudur.
2 — Aynı şekilde çok sayıda olan başkalarında, dönüklüğü, az çok geç olarak elverişli ya da elverişsiz koşullar saptamışlardır. (Yalnız aynı cinsten olanlar arasındaki alışveriş, savaş zamanındaki karışıklık, hapishanelerde yatmalar, heteroseksüel ilişkilerin sunduğu tehlikelerden korkma, bekârlık, iktidarsızlık,-v.b.);
3 — İpnotik telkin dönüklüğü yok edebilir; eğer dönüklük doğuştan gelseydi bu sonuç pek şaşırtıcı görünürdü.
Bu görüşlere katılınca insan, doğuştan gelme bir dönüklüğü tümüyle yadsımaya gidebilir. Böylece, doğuştan dönük oldukları söylenenlerin, dikkatlice incelendiklerinde, belki de çocukluk çağında karşılaştıkları bir olaydan dolayı libidoları belirlenmiş olan ve bu olayı unutmuş bulunan kimseler olduklarını göstermenin kabil olduğu ileri sürülerek (Havelock Ellis) tartışma açılabilir. Böyle bir anlayışın savunucuları için, dönüklük, cinsel dürtünün koşullarının dış rastlaşması ile belirlenmiş değişikliklerinden başka bir şey değildir.
Açıkça pek akla yakın görünen bu sav, kontrolü kolay şu olgu önünde ayakta duramaz: İlk gençlikte bu cinsel deneyleri (ayartılma, karşılıklı onanizm) tanımış olan kimseler çoktur, ama bu yüzden dönükleşmemişler ya da hiç değilse dönük kalmamışlardır. Bu da bizi, doğuştan gelme karakterle, edinilmiş karakter arasındaki alternativin, olguların tamamını yok etmediğini ya da dönüklüğün çeşitli tarzlarına uymadığını kabule götürür.
Dönüklüğün Açıklanması — Bu kuramlardan biri ya da öteki kabul edilse, yani doğuştan gelme ya da sonradan edinilmiş de olsa dönüklüğün özünü açıklamaz. Birinci varsayım doğrudur dersek, dönüklükte doğuştan şeyin ne olduğunu kesinlikle belirtmemiz gerekir. Ya da, bir kimsenin, belli bir cinsel nesneye yönelen bir dürtüyü doğuştan getirdiğini söylemekten ibaret olan kabaca bir açıklamayla yetiniriz. İkinci varsayımda sorun, çeşitli etkilerin herhangi bir kişisel yatkınlığı araya sokturması gerekmeden edinilmiş karakterleri açıklamaya yetip yetmediğini öğrenmek için konulur ki bu, bildiğimize göre hiç de mümkün değildir.
Çift Cinsliliğin Rolü — Frank Lydston, Kiernan ve Chevalier’den bu yana dönüklük olgusunu açıklamak için, insan ya bir kadın ya bir erkek olmalıdır, diyen halk görüşüyle çelişen bir kuram ileri sürülmüştür. Bilim bize bütün cinsel karakterlerin birbirine karıştığı, bundan dolayı kesin bir cinsel belirleme yapmanın özellikle anatomi bakımından güçleştiği haller göstermiştir. Bu kişilerde üreme organları hem dişil, hem erildir, (hermafrodizm). Kimi durumlarda her iki cinsin üreme organları yan yana, birlikte bulunurlar (hakiki hermafrodizm); en sık olarak birinin ya da öbürünün dumura uğraması görülür. Normal anatomi üzerine ışık serpmek bakımından bu anormallikler ilgi çekicidir. Hermafrodizmin (hünsalık-erdişilik) belli bir derecesi normaldir. Erkek olsun, dişi olsun, her kişide karşıt cinsin üreme organlarının izleri bulunur. Bunlar ya ilkel durumda ve her işlevden yoksundurlar, ya da değişik bir işleve uymuşlardır.
Uzun zamandan beri bilinen bu olguların ortaya çıkardığı kavram başlangıçta çift-cinsli olan ve evrim boyunca karşıt cinsin dumura uğramış bazı kalıntılarının tamamını saklayarak tek-cinsliliğe yönelen bir oluştur.
Bu görüş psişik alana taşınabilir ve dönüklüğün değişik şekillerinde psişik bir erdişilik olarak anlaşılabilir. Sorunu çözümlemek için dönüklükle erdişiliğin psişik ve somatik (bedensel) belirtileri arasında bir uygunluk olduğunu göstermek gerekmiştir.
Fakat gözlemler bu anlayışı doğrulamamaktadırlar. Psişik cins karışıklığı ile anatomik cins karışıklığı arasındaki bağlantılar elbette ki söylenmek istendiği kadar sıkı, o kadar kararlı değildir. Dönüklerde bulunan şey, cinsel dürtünün azalması (Havelock Ellis) ve organın hafif dumura uğramasıdır, bu sık sık görülür; fakat kararlı değildir, hatta hallerin çoğunda bulunmaz bile. Öyle ki bedensel erdişiliğin ve dönüklüğün birbirine bağlı olmayan iki durum olduğunu kabul etmek gerekir.
İkinci ya da üçüncü derecede denilen cinsel karakterlere ve onların dönüklerde fazla bulunuşuna da büyük bir önem verilir (H. Ellis). Bu çok zaman pek doğru olur, fakat bu ikinci ve üçüncü derecedeki karakterlere karşıt cinste oldukça sık rastlandığını ve bu aynı kişilerde cinsel nesnede dönüklük olmaksızın erdişilik belirtileri göründüğünü unutmamak gerekir.
Eğer dönüklük öbür cinsin özgül nitelikleri halinde başka ruh nitelikleri, dürtüler ve karakter çizgileri değişmelerine eşlik etseydi, psişik erdişilik kuramı daha açık olurdu. Fakat bu karakter dönüklüğü sık sık ancak kadında bulunur; oysa erkekte erkeklik karakterleri dönüklükle uyuşur. Eğer psişik erdişilik kuramı devam ettirilmek isteniyorsa, hiç olmazsa bu tür belirtiler arasında düzenli bir bağlılığın yeteri ölçüde kurulamamış olduğunu eklemeye dikkat etmek gerekir. Halban’a göre, bedensel erdişilik için de bu aynıdır, organların dumura uğraması ve ikinci dereceden karakterlerin gelişmesi nisbeten bağımsız iki olgu düzenindedir.
En ilkel şeklindeki çift cinslilik, erkek dönüklerin bir savunucusu tarafından şöyle belirtilmiştir: «Bir erkek bedeninde bir kadın beyni». Fakat biz bir «kadın beyni» nin ne olduğunu bilmiyoruz. Sorunu ruhbilim alanından anatomi alanına götürmeyi istemek yersiz olduğu kadar gereksizdir de. Kraft-Ebing’in giriştiği açıklama, Ulrich’in yaptığından da sağlam gibi görünmektedir, ama temelde ondan farklı değildir. Kraft-Ebing kişinin üreme organlarının çift cinsliğinin biri erkek, öteki dişi, ikili bir beyin merkezine karşılık verdiğini söylemektedir. Bu merkezler erginlik anında, özellikle başlangıçta, hiç değilse bağımsız olan üreme bezlerinin etkisi altında gelişirmiş. Fakat dişil ve eril olan beyinler için söylenmiş olanlar bu «merkezler» için de söylenebilir ve üstelik beyinde, örneğin konuşma için kabul edebildiğimiz lokalizasyonlara benzeyen cinsellik lokalizasyonlarının («merkezlerin») bulunup bulunmadığını bilmiyoruz.
Bununla birlikte, bizim dönüklük açıklamamız için iki fikri ele alalım: Önce, çifte, cinslilik durumuna inanmamız gerekiyor; fakat bunun anatomik alt dokusunun ne olduğunu bilmiyoruz. Sonra görüyoruz ki, bunun gelişmesinde cinsel dürtüyü değiştiren bozukluklar da vardır.
Dönüklerin Cinsel Nesnesi — Psişik erdişilik kuramı, dönüklerin cinsel nesnesinin, normal nesnenin karşıtı olduğunu sandırır.
Dönükler tam kadınmış gibi, bedenin erkek karakteri, erkek ruhu tarafından çekilirler. Dönük kendini kadın hisseder ve erkek arar.
Fakat çok sayıda dönük erkeklerde bu doğru olmakla birlikte dönüklüğün genel bir karakterini kurmaktan pek uzaktır. Birçok erkek dönüklerin cinslerinin psişik karakterlerini yitirmediği karşıt cinsin ikinci derecede karakterlerinin pek azını sunduğu ve aslında cinsel nesnede kadınlığın psişik karakterlerini aradığı tartışma kabul etmez. Eğer öyle olmasaydı, kendilerini dönüklere sunan erkek fahişelerin, eski çağlarda olduğu gibi bugün de dış görünüş ve giyimi ile kadını kopya etmesi anlaşılamazdı. Eğer başka türlü olsaydı, bu taklit dönük adamın idealinin zıddına giderdi. En erkek kimselerin dönük olduğu eski Yunan’da, erkeklerin isteğini kamçılayan şeyin genç oğlanlardaki erkeklik olmadığı; fakat vücutlarının kadınsı nitelikleri, ürkeklikleri, çekingenlikleri, bilgisizlikleri, güçsüzlükleri olduğu apaçıktır. Oğlan, bir erkek olur olmaz, erkeklerin gözünde cinsel nesne olmaktan hemen çıkıyor ve artık oğlan arama sırası ona geliyordu. Bu durumda, daha birçok durumlarda olduğu gibi, dönük erkek, kendi cinsine ait bir nesne ardında değil, fakat kendinde her iki cinsi birleştiren nesne ardında koşuyordu; bu biri erkeğe, öteki kadına yönelen iki eğilim arasında bir uzlaşmadır; ama şu açık koşulla ki, cinselliğin nesnesi erkeğin anatomik karakterlerini (erkek üreme aygıtı) taşımaktadır; bu denilebilir ki, çifte cinsliliğe sahip doğanın bir tasviridir.
Kadında dönüklük daha az karmaşık karakterler sunar. Etkin kadın dönükler, genel olarak somatik (bedensel) ve psişik erkek karakterlerine sahiptirler ve cinsel nesnelerinde kadınlık ararlar; ama daha derin incelemelerde bulunulursa, bu konuda da değişiklikler bulunduğu ortaya çıkar.
Dönüklerin Cinsel Amacı — Özellikle unutulmaması gereken şey, dönüklerdeki amacın tekdüze karakterler göstermekten çok uzak olduğudur. Erkeklerde anüs yoluyla cinsel birleşme biricik biçim değildir. Mastürbasyon çok zaman tek amaçtır ve cinsel amaçtan basit bir duygusal kaynaşmadan başka bir şey kalmayıncaya kadar birbiri arkasından gelen eksilmeleri heteroseksüel aşktakinden daha sıktır. Aynı şekilde kadınlarda dönüklüğün cinsel amaçları pek çeşitlidir; bu amaçlar arasında ağız mukozası ile dokunma en çok aranılanıdır.
Sonuç — Sahip olduğumuz verilerde dönüklüğün açıklanmasını bulmamız mümkün olamamışsa da, konulan sorunun çözümünün bizim için taşıdığı önemden daha önemli olabilen görüş noktalarına varabilmişizdir. Şimdi cinsel dürtü ile cinsel amaç arasında bağlar kurmakla yapmış olduğumuz yanlışı öğrenmiş bulunuyoruz. Deney bize gösteriyor ki, anormal saydığımız durumlarda, cinsel dürtü ile cinsel nesne arasında normal cinsel yaşamda görmek tehlikesini göze alamadığı, bir ilinti vardır; bunda cinsel dürtü, nesnesini çoktan kendi kendine içine alır gibi görünmektedir. Bu bizi bir noktaya kadar dürtüyü ve nesneyi birbirinden ayırmaya yöneltmektedir. Cinsel dürtünün nesnesinden bağımsız ve görünmesinin nesneden gelen uyarmalarla belirlenmemiş olduğuna inanmamıza olanak vermiştir.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz