Bugün aruzla da, heceyle de, serbest vezinle de yüzümüzü güldürecek derecede güzel şiirler yazıldığı halde, bu vezinleri kullanan şairlerin çoğunda ortak, sakat bir kanaat üzerinde durmak istiyorum. Bu şairlerin her biri, kendi kullandığı vezinden gayrisiyle yazılan şiirlere bir kıymet atfetmemek gibi, dar bir şiir anlayışıyla müteharriktir.
Şüphesiz, bir şairin kullandığı, daha doğrusu kendince yarattığı araçtan aşkla bahsetmesi güzel bir şeydir. Aruz vezninin görmüş geçirmiş mükemmeliyetini Yahya Kemal’den, hece vezninin Türkçeye kazandırdığı ses kıvraklığını Ahmet Hamdi’den, serbest veznin Türk şiirine açtığı imkân hazinelerinin zenginliğini Nâzım Hikmet’ten dinleyenler, bu aşkın bazen şairlerine, kullandıkları vezin hakkında ne lezzetli şiir hakikatleri söylettiğini elbette bilirler. Fakat bu aşk, bugünün birçok genç şairinde olduğu gibi, diğer vezinlerdeki şiir meziyetlerini inkâra kadar götürdü mü onları, âşıklıktan çıkıp koyu bir taassup olur.
Şaşılacak şeydir, fakat böyledir. Bazen insanın vezinsiz, kafiyesiz şiir söyleyebileceğini, bu gibi şiirlerde de en mükemmel aruz veya hece şiirinde olduğu kadar kusursuz bir form bulunabileceğini aruz veya hece şairine mümkün değil anlatamazsınız. Şiir bahtını vezin ve kafiyeye bağlamış olan böyle bir şair, Oktay Rifat’ın “Gün Sonu Konuşması”ndaki şu son parçanın sade ve derin güzelliğini tadamamaya mahkûmdur.
Benzemezler insan dostlarıma.
Ağaçlar gölgesini esirgemez;
Güneş köpekten daha sadık,
Dizlerime sıçrar, ellerimi ısırır,
Karşılık beklemeden.
Hele kuşlar!
Avcılara bile kin beslemezler.
Bundan birkaç sene evvel, sevdiğim bir hece şairine, bazı mısraları kafiyesiz, oldukça güzel bir şiirinin çok hoşuma giden kafiyesiz mısralarını sonradan neden kafiyeli bir hale soktuğunu sorduğum zaman, yaptığı işten memnun ve muzaffer bir tavırla: “Azizim,” dedi, “eski şekliyle şiirimde form yoktu. Bu şekliyle daha parfait olmuyor mu?” Sesimi çıkarmadım ve bahsi değiştirdim.
Fakat işin tuhafına bakın ki serbest vezin şairi de buna tamamıyla zıt bir haletiruhiye içindedir. Vezin ve kafiyenin bazen bir şiir zarureti olduğunu, bazen bir manzumenin bütün sihrini vezin ve kafiyeye borçlu olduğunu ona bir türlü kabul ettiremezsiniz. O, Necip Fa-zıl’ın:
Kimbilir nerdesiniz
Geçen dakikalarım,
Kimbilir nerdesiniz?
Yıldızların, korkarım,
Düştüğü yerdesiniz.
Geçen dakikalarım.
mısralarıyla başlayan şiirinde vezin ve kafiyenin nasıl bir ses dünyasının varlığına yol açtığını asla fark edemeyecektir. Çünkü ona göre vezin ve kafiye suni, şiire tamamen yabancı ve lüzumsuz bir şeydir; ifade tabiiliği ve ses çeşitliliği ancak serbest vezinde mümkündür, şair ancak bu vezinde kanatlarının hürriyetini duyabilir.
Bu şairlere anlatamazsınız ki vezin nihayet kelimelerin arzu edilen sesi çıkarabilmesi için şu veya bu şekilde tertibinden başka bir şey değildir; bu tertip aruz ve hecede olduğu gibi şairi birtakım kayıtlarla bağlar, yahut serbest vezinde olduğu gibi kayıtlarını şairin kendisinden alır. Hem bu tertipler arasında öyle zannedildiği gibi mühim farklar da yoktur. Aruzla yazılmış bir mısra heceye de uyabilir, serbest vezinli bir şiirde de geçebilir. Ancak şiir bütün olarak alındığı zaman aruzla mı, heceyle mi, serbest vezinle mi yazıldığı belli olur. Nasıl ki yemiş vardır, dalında güzeldir, yemiş vardır, tabakta, bunun gibi; mesela şiir vardır, aruzla söylendiği için güzeldir, şiir vardır, aruzla söylendiği için güzeldir, şiir vardır serbest vezinle söylendiği için güzeldir. Asıl mesele, söylemek istediğimiz şeye nihai ifadesini verebilmektir. Bu, şiirine göre, bazen hece ile veya aruzla, bazen de serbest vezinle mümkündür. Şair, şiirinin özlediği vezni keşfedebilen adamdır. Hece vezniyle yazılmış öyle şiirler vardır ki, okurken “Keşke serbest vezinle yazılsaydı!” deriz. Buna mukabil serbest vezinle yazılmış nice şiirler de vardır ki: “Benim vezinli kafiyeli yazılmam icab ederdi!” diye bar bar bağırır.
Bunun için, bir vezne saplanıp kalmak, her nebatın her toprakta yetişebileceğini iddia etmekten farksızdır. Ve hakiki bir şairin bu kadar gaflet içinde olabileceğine ihtimal veremiyorum. O halde, şiirde vezin taassubu gösteren şairin şairliğinden şüphe ettiğimi söylemekten çekinmeyeceğim.
Şiir Sanatı, Varlık Yayınları; s.169-171