Gerçek sevginin niteliği nedir, bir şey istemeden, çıkarsız sevebilir miyiz? – Jiddu Krishnamurtı

511

Jiddu KrishnamurtiHenüz gençken sevilmek ve ayrıca sevmenin ne olduğunu bilmek çok önemli değil mi? Fakat bana öyle geliyor ki, çoğumuz ne seviyoruz ne de seviliyoruz. Ve sanırım, henüz gençken bu sorun üzerinde çok ciddi düşünüp onu anlamak şarttır; zira o zaman belki sevgiyi hissedecek, onun niteliğini, kokusunu bilecek kadar duyarlı olabiliriz. Böylece yaşımız ilerlediğinde sevgiyi büsbütün yitirmeyiz. Öyleyse gelin bu mesele üzerinde duralım.
Sevmek ne demektir? O bir ideal, çok uzakta ulaşılmaz bir şey midir? Her birimiz günün değişik zamanlarında sevgiyi hissedebilir miyiz? Duygudaşlık, anlayış göstermek, hiçbir çıkar gözetmeden doğallıkla birine yardım etmek, içtenlikle nazik davranmak, bir bitkiye veya köpeğe bakmak, arkadaşa, komşuya cömert davranmak, sevgiden kastettiğimiz şey bunlar değil midir?

Sevgi içinde kini değil de bitimsiz bir affediciliği barındıran bir hal değil midir? Ve henüz gençken sevgiyi hissetmemiz mümkün değil midir?

Henüz gençken çoğumuz bu duyguyu hisseder: Bir köylüye, bir köpeğe, zavallı ve çaresiz olanlara karşı içimizde birdenbire dostane duygular yeşerir. Ve bu duygunun devam etmesi gerekmiyor mu? Her zaman gününüzün bir kısmını başkalarına yardım etmeye, bir ağaca veya bahçeye bakmaya, ev ahalisine yardım etmeye ayırmalısınız. Bu sayede yetişkinliğe adım atarken hiçbir çıkar ve zorlama olmadan kendiliğinden anlayışlı olmanın ne anlama geldiğini öğrenirsiniz.
Bu gerçek sevgiye sahip olmanız gerekmiyor mu?
Gerçek sevgi yapay şekilde ortaya çıkmaz, onu hissetmelisiniz; veliniz, anne babanız, öğretmenleriniz de onu hissetmeliler.
Çoğumuz gerçek sevgi duymuyoruz; başarılarımızı, özlemlerimizi, bilgimizi fazla umursuyoruz. Kendimizi yapıp ettiklerimize veriyoruz ve sonunda bizi mahvedecek çok önemli işler yapmak istiyoruz.
İşte bu nedenle henüz gençken odanızın çekip çevrilmesine yardım etmek ya da kendi diktiğiniz birkaç ağaca bakmak veya hasta bir arkadaşınızın yardımına koşmak çok önemlidir.
Böylece içinizde sempati, ilgi ve cömertlik duyguları fi lizlenir.
Gerçek cömertlik salt zihinsel bir şey değildir ve elinizdeki şey ne kadar az olursa olsun onu başkalarıyla paylaşma isteğini size kazandırır. Eğer henüz gençken bu sevgi, cömertlik, nezaket, incelik duygularına sahip değilseniz, yaşınız ilerlediğinde sahip olmanız çok güçleşir; ama eğer şimdiden sahip olmaya başlarsanız belki o zaman aynı duyguları başkalarında da uyandırabilirsiniz.
Sempati ve sevgiye sahip olmak korkudan arınmayı ima eder, değil mi? Ne var ki sizin de gördüğünüz gibi, bu dünyada korkusuz, .kişisel bir dürtüye kapılmadan eyleme geçerek büyümek çok zor. Yaşlı insanlar bu korku meselesini hiç düşünmemişler ya da günlük varoluşu hesaba katmadan çok soyut düzlemde ele almışlar. Siz daha çok gençsiniz, gözlemliyor, sorguluyor, öğreniyorsunuz ama korkuya neyin yol açtığını görüp kavramazsanız, siz de o yaşlılar gibi olursunuz.

Korku yabani bir ot gibi serpilip büyür ve zihninizi sarmalar.
Dolayısıyla içinizde ve çevrenizde olan biten her şeyin farkına varmalısınız: öğretmenlerin nasıl konuştuğunun, anne babanızın nasıl davrandığının ve onlara nasıl karşılık verdiğinizin.
Bu sayede korku meselesini fark edip kavrayabilirsiniz.
Çoğu yetişkin insan bir tür disiplinin gerekli olduğunu düşünür. Disiplinin ne olduğunu biliyor musunuz? Yapmak istemediğiniz bir şeyi yapmaya zorlayan bir işlemdir. Disiplinin olduğu yerde korku da vardır; öyleyse disiplin sevginin yolu değildir. Bu nedenle her ne pahasına olursa olsun disiplinden sakınılmalıdır. Disiplin dayatma ve zorlama yoluyla sizi gerçekte anlamadığınız bir şeyi yapmaya iter ya da bir ödül sunarak sizi o şeyi yapmaya ikna eder. Eğer bir şeyi anlamıyorsanız o şeyi yapmayın ve kendinizi yapmak zorunda hissetmeyin. Açıklama isteyin; inatçılık etmeyip meselenin aslım öğrenmeye çalışın. Böylece korkudan kurtulursunuz ve zihniniz çok esnek ve kıvrak olur.
Eğer anlayışa kavuşmadan sadece yetişkinlerin otoritesinin dayatmasıyla hareket ediyorsanız, kendi zihninizi bastırıyorsunuz demektir ki o zaman korku ortaya çıkar ve bir ömür bir gölge gibi peşinizden gelir. İşte bu nedenle herhangi bir düşünce veya eylem biçimine göre disiplin altına sokulmamak çok önemlidir. Fakat çoğu insan böyle düşünmüyor.
Sözde sizin yararınız için size bir şeyler yaptırmak istiyorlar,İşte bu sizin “yararınız” için size bir şey yaptırma işlemi duyarlılığınızı, anlama kapasitenizi ve dolayısıyla sevginizi yok ediyor. Zorlamaya veya iknaya karşı çıkmak çok zordur, çünkü çevremizdeki dünya çok güçlü; fakat eğer anlamadan teslim olup işlerimizi yürütmekle yetinirsek düşüncesizlik alışkanlığına saplanırız ve daha sonra bu alışkanlıktan kurtulmak giderek zorlaşır.
Öyleyse okulunuzda otorite, disiplin olmalı mıdır? Yoksa öğretmenleriniz sizi bu konuları tartışmaya, enikonu inceleyip kavramaya mı teşvik etmeliler? Bunu yaparlarsa siz de büyüdüğünüzde dünyaya karışıp hayatın sorunlarını akıllıca göğüsleme potansiyeline sahip olgun insanlar olursunuz.
Herhangi türde bir korku duyuyorsanız bu derin zekâya sahip olamazsınız. Korku sizi köreltir, inisiyatifinizi frenler, sempati, cömertlik, şefkat, sevgi adını verdiğimiz o alevi söndürür.
O halde belli bir eylem biçimine göre disiplin altına sokulmanıza izin vermeyin, aksine keşfedin, yani sorgulamaya, araştırmaya zaman ayırın; keza öğretmenleriniz de zaman ayırmalı. Eğer zaman yoksa yaratılmalı. Korku çürümenin kaynağı, bozulmanın başlangıcıdır ve korkudan kurtulmak bütün sınavlardan ve bütün diplomalardan çok daha önemlidir.

Dinleyici: Saf sevgi nedir?
Krishnamurti: İçsel, asıl sevgi nedir? Bunu mu soruyorsunuz?
Dürtüşüz, çıkarsız sevgi nedir? Dikkatli dinlerseniz öğrenirsiniz.
Biz soruyu ele alıyoruz, cevap aramıyoruz. Matematik çalışırken ya da bir soruyu sorarken çoğunuz sorunu anlamak yerine daha çok cevabı bulmakla ilgileniyorsunuz.
Eğer soruyu inceler, içyüzünü araştırır kavrarsanız cevabın sorunun içinde yattığım fark edersiniz. Öyleyse gelin sorunun ne olduğunu anlayalım ve ne Bhagavad’da, ne Gita’da, ne Kuran’da, ne Incil’de, ne de herhangi bir profesörde veya hatipte cevabı bulma derdine düşmeyelim. Eğer soruyu layıkıyla anlarsak cevap kendiliğinden ortaya çıkacaktır, çünkü cevap sorudan ayrı bir şey değil, aksine sorunun içindedir.
Soru şu: Dürtüsüz sevgi olur mu? Kendimiz için bir şey istemeden, çıkarsız sevebilir miyiz? Sevgimize karşılık bulamasak bile incinmeden yine sevebilir miyiz? Eğer size arkadaşlık teklif ediyorsam, siz de geri çeviriyorsanız, gücenirim değil mi? Bu gücenme duygusu arkadaşlıktan, cömertlikten, sempatiden mi doğuyor? Kuşkusuz gücendiğim sürece, korku var olduğu sürece, ileride bana yardım etmeniz beklentisiyle size yardım -başka deyişle hizmet- ettiğim sürece sevgi varlık kazanamaz.
Eğer bunu anladıysanız cevabı bulmuşsunuzdur.

Jiddu Krishnamurtı
Kaynak:Yeni Bir Yaşam
Öğrenme ve Anlam Arayışı Üzerine

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz