PARANIN FİYATI, MADEN İLE MAL ARASINDA İLİŞKİ – FOUCAULT

PARA VE FİYAT

İktisadi düşünce, XVI. yüzyılda fiyat ve parasal öz sorunlarıyla sınırlıydı (veya hemen hemen). Fiyat sorunu, zahirenin pahalılaşmasının mutlak veya nispi karakterine ve birbirini izleyen devalüasyonların veya Amerikan değerli maden akımının fiyatlar üzerinde yapabilecekleri etkilere ilişkindir. Parasal öz sorunu ise, paranın ayarının doğası, kullanılan çeşitli madenlerin fiyatları arasındaki oran, paraların ağırlıkları ile nominal değerleri arasındaki uyuşmazlık konularına ilişkindir. Fakat bu iki sorun dizisi birbirine bağlıydı, çünkü maden ancak kendi de bir zenginlik olduğu için bir işaret, zenginlikleri ölçen bir işaret olarak ortaya çıkabiliyordu. Eğer işaret edebiliyorduysa, bunun nedeni onun hakiki bir damga olmasıydı. Ve tıpkı kelimelerin söyledikleriyle aynı gerçekliğe sahip oldukları, tıpkı canlı- varlıkların damgalarının görülebilir ve pozitif işaretler olarak bedenlerine kazınmış olmaları gibi, zenginlikleri işaret eden ve onları ölçen işaretlerin de kendi üzerlerinde hakiki damgayı taşımaları gerekmekteydi. Fiyatın söylenebilmesi için, bunların değerli olmaları gerekiyordu. Nadir, yararlı, istenir olmaları gerekiyordu. Ve aynı zamanda, bütün bu niteliklerin, dayattıkları damganın herkes tarafından okunabilir gerçek bir imza olabilmesi için, istikrarlı olmaları gerekiyordu. Fiyatlar sorunu ile, Copernicus’tan Bodin ve Davanzatti’ye kadar, zenginlik üzerindeki her düşüncenin ayrıcalıklı nesnesini oluşturan paranın doğası arasındaki korelasyon buradan kaynaklanmaktadır.

Paranın, mallar ile mübadele mekanizmasındaki ikame arasında ortak ölçü olma konusundaki iki işlevi, onun maddi gerçekliğine dayanmaktadır. Bir ölçü, eğer ölçek olarak, ölçülecek şeylerin çeşitliliğiyle kıyaslanabilir nitelikte bir gerçeklik yüklemine sahipse, istikrarlı, herkes tarafından kabul edilebilir ve her yerde geçerli olabilir: Copernicus, toise ve boisseau işte bu şekilde maddi uzunluk ve hacime sahip olmalarından ötürü ölçü birimi olmaktadırlar demektedir.1 Bunun sonucu olarak, para ancak, eğer birimi hakikaten varsa ve herhangi bir malın atıfta bulunabileceği bir gerçeklikse ölçebilmektedir. XVI. yüzyıl bu noktada, ortaçağın hiç değilse bir bölümünde kabul edilmiş olan ve paranın valor impositus’unu saptama, haddini değiştirme, belli bir sikke kategorisini veya madeni para olmaktan çıkarma hakkını hükümdara veya kamusal rızaya bırakan teoriye geri dönmektedir. Paranın değerinin, içerdiği maden kitlesi tarafından ayarlanması gerekmektedir: yani eskiden olduğu şeye, hükümdarların metal parçalarının üzerine ne baş kabartmalarını, ne de armalarını bastırdıkları döneme geri dönmesi gerekmektedir; o sıralarda “ne bakır, ne altın, ne gümüş sikke haline gelmişlerdi, yalnızca ağırlıklarına göre değerlendiriliyorlardı”;2 keyfi işaretler, hakiki damgalar olarak kabul edilmiyorlardı; para tam bir ölçüydü, çünkü zenginlikleri kendi maddi zenginlik gerçekliğinden hareketle ölçeğe bağlama gücünden başka bir şeyi işaret etmiyordu.

XVI. yüzyıldaki reformlar bu epistemolojik taban üzerinde gerçekleştirilmiş, tartışmalarda kendilerine özgü boyuta aynı taban üzerinde ulaşmışlardır. Parasal işaretlerin ölçüm kesinliklerine geri getirilmesine uğraşılmaktadır: sikkelerin üzerlerindeki nominal değerlerin, ölçü olarak seçilen maden miktarına uygun olması ve onunla bütünleşmesi gerekmektedir; para bu durumda, ölçme değerinden daha fazla bir şeyi işaret etmeyecektir. Compendious’un anonim yazarı bu yönde olmak üzere, “şu ânda geçerli olan paraların belli bir tarihten itibaren böyle olmamalarını” istemektedir, çünkü nominal değerin “aşırı yükselmesi”, onların ölçme işlevini uzun zamandan beri bozmuştur, para haline gelmiş sikkelerin artık “içerdikleri madenin değerinin biçilmesinden sonra” kabul edilmeleri gerekmektedir; yeni paraya gelince, onun nominal değeri kendi ağırlığı kadar olacaktır: “bu ândan itibaren yalnızca aynı değere, aynı ağırlığa, aynı ada sahip eski ve yeni paralar geçerli olacaktır, ve böylece para eski haddine ve eski haslığına iade edilmiş olacaktır.”3 1581’den önce yayımlanmayan, ama bundan otuz yıl öncesinden beri elyazması olarak var olan ve elden ele dolaşan Compendious metninin, Elizabeth döneminin para politikasına ilham verip vermediği bilinmemektedir. Ama, kesin olan bir şey vardır: 1544-1559 arasındaki bir dizi “aşırı yükseltme”den (devalüasyon) sonra, 1561 Mart kararnamesi paraların nominal değerini “indirmiş” ve bunu paraların içerdikleri maden miktarına geri getirmiştir. Fransa’da da aynı şekilde, 1575’te toplanan Etats Généraux muhasebe sikkelerinin (bunlar, tamamen aritmetik olan ve ağırlık ile nominal değer tanımına eklenen üçüncü bir para tanımını getirmektedirler: bu ek oran, para manipülasyonlarının yönünü, konu hakkında yeterli bilgisi olmayanlardan gizlemekteydi) kaldırılmasını istemişler ve bunu sağlamışlardır; 1577 tarihli ferman, altın eküyü hem hakiki sikke hem de hesap birimi olarak ihdas etmiş, diğer tüm madenleri altına tabi kılmıştır -özellikle, ödeme aracı olma değerini koruyan, ama değer değişmezliğini kaybeden gümüşü-. Böylece paralar, metalik ağırlıklarına göre yeniden ölçeklendirilmişlerdir. Taşıdıkları işaret -valor impositus-, oluşturdukları ölçünün tam ve şeffaf damgasından ibarettir.

Fakat bu geri dönüşün istenilmesi,-bazen de gerçekleştirilmesiyle birlikte, işaret-para’ya özgü olan ve belki de onun ölçü olma rolünü tamamen tehlikeye sokan belli sayıda olgu açığa çıkartılmıştır. Öncelikle, bir paranın ne kadar kötüyse o kadar hızlı dolaşması ve yüksek maden içerikli paraların saklı tutulması ve ticarette yer almamaları olgusu, bu, Copernicus4 ile Compendious yazarının5 çok önceden bildikleri, Gresham kanunu6 denilen durumdur. Sonra ve özellikle, parasal olgularla fiyat hareketleri arasındaki ilişki, para işte burada, malların arasında bir mal olarak gözükmüştür -tüm eşdeğerliliklerin mutlak ölçüsü değil de, mübadele kapasitesi ve buna bağlı olarak, mübadelelerdeki ikame değeri, bolluk ve kıtlığına göre değişen bir mal: paranın da fiyatı vardır-. Malestroit7, XVI. yüzyılda görünüşte öyle olmasına rağmen, fiyat artışı olmadığına dikkat çekmiştir; çünkü mallar hep oldukları gibidir, ve para kendine özgü doğası içinde sabit bir ölçüdür, malların pahalılanması ancak, aynı maden kitlesi tarafından taşınan nominal değerlerin artmasına bağlı olabilir; fakat aynı buğday miktarı için hep aynı miktarda altın veya gümüş verilmektedir. Öylesine ki, “hiçbir şey pahalılanmamış”tır: altın ekü VI. Philippe döneminde, muhasebe sikkesi olarak yirmi sols tournois ve şimdi de elli ederken, eskiden dört lira den bir arşın kadife kumaşın şimdi on etmesi gerekir. Her şeyin pahalılanması, alışılmış miktardaki saf altın ve gümüşten daha fazla vermekten değil de, daha az almaktan kaynaklanmaktadır.” Fakat, paranın rolünün, dolaşıma soktuğu maden kitlesiyle özdeşleştirilmesinden itibaren, diğer bütün mallarla aynı değişimlere tabi kılındığı iyice anlaşılmaktadır. Ve Malestroit, madenlerin miktar ve mal değerlerinin sabit kaldıklarını örtülü bir şekilde kabul ediyorsa da, Bodin ondan birkaç yıl sonra8, Yenidünya’dan getirtilen maden kitlesinde artışı ve buna bağlı olarak, malların reel pahalılanmasını fark etmiştir, çünkü daha fazla külçe madene sahip olan veya özel kişilerden bunları edinen hükümdarlar, daha fazla sayıda ve daha iyi ayarlı sikkeler bastırmışlardır; demek ki, aynı bir mal için, daha büyük miktarda maden verilmektedir. Demek ki, fiyatların yükselmesinin “şimdiye kadar kimsenin değinmediği temel ve adeta tek bir nedeni” vardır: bu da “altın ve gümüş bolluğu”, “nesnelerin fiyat ve değerini veren şeyin bolluğu “dur.

Eşdeğerliliklerin ölçüsü mübadele sisteminin içine alınmıştır ve paranın satın alma gücü yalnızca madenin mal değerini işaret etmektedir. Parayı farklı kılan, onu belirleyen, herkes için kesin ve kabul edilebilir kılan damga, demek ki tersine çevrilebilir niteliktedir ve onu iki yönde okumak mümkündür: sabit ölçü olan bir maden miktarına gönderme yapmaktadır (Malestroit onun şifresini böyle çözmektedir); aynı zamanda, şu miktar ve fiyat olarak değişken mallar olan madenlere de gönderme yapmaktadır (bu da Bodin’in okumasıdır). Burada, XVI. yüzyıldaki genel işaretler rejimini karakterize edenine benzer bir düzenleme vardır; hatırlanacağı üzere, işaretler, tanınabilmek için kendi hesaplarına işaretlere ihtiyaç gösteren benzerlikler tarafından meydana getirilmekteydiler. Burada, parasal işaret mübadele değerini ancak, kendi değerini diğer malların düzeni içinde tanımlayan bir maden kitlesinin üzerinde tanımlayabilir, kendini damga olarak ancak bu kitlenin üzerinde kurabilir. Eğer mübadelelerin ihtiyaçlar sistemi içinde, bilgiler sistemi içindeki benzeşmeye tekabül ettiği kabul edilecek olursa, episteme’nin tek ve aynı dış biçiminin, Rönesans süresinde doğa bilgisini ve paraya ilişkin düşünceyi veya uygulamaları denetlediği görülecektir.

Ve tıpkı mikrokozmos ile makrokozmos ilişkisinin, benzerlik ile işaretin belirsiz salınımını durdurmak için vazgeçilmez olması gibi, maden ile mal arasında, limitte değerli madenlerin toplam ticari değerinin saptanmasına ve bunun ardından da, bütün malların fiyatlarını kesin ve nihai bir şekilde ölçeklendirmeye izin veren belli bir ilişkinin kurulması gerekmiştir. Bu ilişki, altın ve gümüş madenlerini dünyaya gömdüğünde ve onları tıpkı yeryüzünde bitkilerin büyümesi ve hayvanların çoğalmasındaki gibi yavaş yavaş artırdığında, Tanrı tarafından kurulmuşlardır. İnsanın ihtiyaç veya arzu duyabileceği bütün şeylerle, madenlerin saklı olarak parıldadıkları damarlar arasında, mutlak bir mütekabiliyet vardır. Davanzatti, “Doğa bütün dünyevi şeyleri iyi yapmıştır; bunların toplamı, insanlar arasında varılan anlaşma gereği, işlenmiş altınların toplamı kadar etmektedir; demek ki bütün insanlar her şeyi edinmek için, her şeyi arzulamaktadırlar… Şeylerin kendi aralarında ve altınla olan matematik oranları ve bunun kuralını her gün fark etmek üzere, yeryüzünde var olan her şeyi veya daha doğrusu, bunların gökyüzüne tıpkı kusursuz bir aynaya olduğu gibi yansıyan görüntülerini, göklerin yukarısından veya çok yüksekteki bir gözlemevinden seyretmek gerekir. Bu durumda tüm hesaplamalarımızı bir yana bırakır ve şöyle derdik: yeryüzünde şu kadar altın, şu kadar nesne, şu kadar insan, şu kadar ihtiyaç var; her nesnenin ihtiyaçları gidermesi ölçüsünde, değeri şu kadar altın veya şu kadar nesne olacaktır.”9 Bu göksel ve tüketici hesaplamayı Tanrıdan başka kimse yapamaz: bu hesaplama, mikrokozmosun her unsurunu makrokozmosun bir unsuruyla ilişkilendiren şu diğer hesaplamaya denk düşmektedir; tek bir farkla: İkincisi dünyevi olanı göksel olana bağlamakta, ve nesnelerden, hayvanlardan veya insanlardan yıldızlara doğru gitmektedir; oysa birincisi yeryüzünün mağaralarına ve madenlerine bağlanmaktadır; insanlar tarafından yaratılan nesneleri, dünyanın yaradılışından beri gömülü olan hâzinelerle ilişkilendirmektedir. Benzeşmenin işaretleri, çünkü bunlar bilgiye rehberlik etmekte, gökyüzünün mükemmelliğine atıfta bulunmaktadır; mübadelenin işaretleri, çünkü arzuyu tatmin etmekte, madenin karanlık, tehlikeli ve lanetli parıltısına dayanmaktadır. Bu ikircikli bir parıltıdır, çünkü gecenin dibinde şarkı söyleyeni, yeryüzünün dibinde yeniden üretmektedir: orada mutluluğun tersine dönmüş bir vaadi olarak oturmakta ve maden yıldızlara benzediği için, bütün bu tehlikeli hâzinelerin bilgisi, aynı zamanda dünyanın bilgisi olmaktadır. Ve zenginliklere ilişkin düşünce böylece, kozmosa ilişkin büyük spekülasyona doğru yatmaktadır; tıpkı bunun tersine, dünyanın düzeninin derin bilgisinin madenlerinin sırrına ve zenginliklerin sahipliğine götürmek zorunda olması gibi. XVI. yüzyılda bilgi unsurlarını birbirlerine hangi sıkı bir ihtiyaç şebekesinin bağladığı görülmektedir: işaretler kozmolojisi, fiyatlar ve para üzerindeki düşünceyi nasıl ikiye katlamakta ve sonunda kurmaktadır; madenlere yönelik teorik ve pratik bir spekülasyona nasıl olanak vermektedir; arzunun vaatleriyle bilgininkileri, madenler ile yıldızları birbirlerine karşılık düşüren ve yakınlaştıran gizli yakınlıklarınkiyle aynı tarzda ilişkiye sokmaktadır? Bilginin uçlarında, tamamen muktedir ve adeta Tanrısal hale geldiği yerde, üç işlev birleşmektedir —Basileus’unki, Philosophos’unki ve Metallicos’unki-. Fakat bu bilgi ancak parçalar halinde ve divinatio’nun dikkatli parıltıları içinde verildiğinden, nesnelerle maden, arzu ile fiyatlar arasındaki tekil veya kısmi ilişkiler içinde aynı durum söz konusu olduğundan, Tanrısal bilgi veya “herhangi bir yüksek gözlemevi”nden elde edilebilecek bilgi insana verilmemiştir. Bunu sadece anlık ve tüccarların oluşturduğu, gözlemesini bilen zihinlerin, talihin yardımıyla ortaya çıkan istisnaları vardır. Kâhinler benzerlikler ve işaretler oyununda ne idiyseler, tüccarlar da mübadelelerin ve paraların -tıpkı onun gibi hep açık- oyununda odurlar. “Burada, bizi çerçeveleyen azıcık şeyi ancak şöylesine bir keşfedebiliyor ve onlara, her yerde ve her zamanda az veya çok talep edilmelerine göre bir fiyat biçiyoruz. Tüccarlar bundan hemen ve iyi haber almaktadırlar; işte nesnelerin fiyatlarını bu yüzden hayranlık verici bir şekilde bilmektedirler.”10

Michel Foucault
Kelimeler Ve Şeyler (İmge Kitabevi)


1- Copernicus,Discour s sur la Frappe de s Mionnaies,in, J Y. Le Branchu, EcritsNotablessur la Monnaie,s. 15, I, Paris, 1934.
2- Anonim,Compendieuxou BrefExamendeQuelquesPlaintes,in, age,II, s. 117.
3- Age, s.155.
4- Copernicus,age,s 12.
5- Compendieux.II, s. 156.
6- Gresham,AvisdeSır Th. Gresham, s. 7ve 11, age,c.II.
7- Malestroit,Le Paradoxe sur le Fait des Monnaies,Paris, 1566.
8- Bodin,La Réponse aux Paradoxes de M. de Malestroit,1568,
9- Davanzatti,Leçorısurles Monnaies, s.230231, J. Y. Le Branchu,age.
10- Age,s. 231.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz